İşçisi Gürcistan’dan, ‘güzeli’ Almanya’dan

Dosya Haberleri —

MEVSIMLIK ISCI ALMANYA

MEVSIMLIK ISCI ALMANYA

  • Kuşkonmaz, Almanya’da neredeyse kültürel bir değer. Ülke, dünyanın en büyük dördüncü kuşkonmaz üreticisi; sebzenin ayrıca müzesi, festivalleri ve güzellik yarışması var. Birçok kent, kuşkonmazı “bölgesel” bir gurur ile anıyor. Sebzenin derdini ise kötü koşullarda çalışan mevsimlik göçmen işçiler çekiyor.

OSMAN OĞUZ

 

Kuşkonmaz, Almanca adıyla “Spargel”, Almanya’da neredeyse kültürel bir değer: Mevsimi geldiğinde hasata ülkenin en küçük kentlerinde bile bir heyecan eşlik ediyor; sokaklara açılan küçük büfelerde kuşkonmaz satılıyor; “ortalama bir Alman”, bu mevsimde haftada en az iki kez kuşkonmaz yiyor. Mart’tan Haziran’a kadar neredeyse bütün Alman restoranları, menülerini sayıları pek de fazla olmayan kuşkonmazlı yemeklerle güncelliyor.

Almanya, 2019 rakamlarına göre dünyanın en büyük dördüncü kuşkonmaz üreticisi; ülkede yılda 130 bin 560 ton kuşkonmaz üretiliyor. Ürünün tamamı iç pazarda tüketilse de yetmiyor; ülke, yılda 25 bin tona yakın kuşkonmazı da ithal ediyor.

 

Müzesi, festivali, güzeli…

Kuşkonmaz ülkede o denli seviliyor ki sebze, farklı bölgelerde en az 20 farklı isimle anılıyor. Schwetzingen şehri, “Kuşkonmaz Şehri” olarak anılıyor ve her sene sanat projeleri, fotoğraf sergileri, turlar, atölyeler ve aşçılık kursları içeren “kuşkonmaz festivalleri” düzenleniyor. Beelitz kenti, kuşkonmazı bira, sosis, domuz jambonu ve zencefilli çöreğin (Lebkuchen) yanında, bölgesel değer olarak sınıflandırıyor; kentteki “Kuşkonmaz Müzesi”nde ziyaretçiler, sebzenin tarihi ve üretim süreçleriyle ilgili bilgi sahibi olabiliyor. Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti başta olmak üzere birçok yerde “kuşkonmaz güzelleri” seçiliyor: 18-25 yaş arasındaki genç kadınlar, bu unvan için yarışıyor; kazanan, elinde kuşkonmaz sepetiyle poz veriyor.

Bu bilgi ve gözlemler ışığında denilebilir ki kuşkonmaz, Almanların en sevdiği sebze. Ne ki bu denli sevdikleri bu sebzeyi mahallelerindeki şirin görünmek için elinden geleni yapmış büfeye ulaşana değin görmüyorlar. “Kuşkonmaz romantizminden” önceki tüm safhaları, çoğunluğu Doğu Avrupa’dan getirilen mevsimlik işçilere bırakıyorlar.

 

Gürcü işçi ‘ithalatı’

Kuşkonmaz, hasadı oldukça zor bir sebze. Her bir kuşkonmaz, elle ve ayrı ayrı kesilmek zorunda. Bu, hem büyük bir çaba hem de zaman demek. Bugüne kadar bu işi neredeyse yalnızca Polonya ve Romanya’dan getirilen işçiler yapıyordu. Ne var ki 2021 yılında Polonyalı ve Romanyalı işçilerin önemli bölümü, Alman kuşkonmaz tarlalarında asgari ücrete çalışmak istemedi; keza ülkeleri Avrupa Birliği’ndeydi ve bu sayede başka işler bulmak da kolaylaşmıştı. İşlerin başka biçimde görüldüğü bir paralel evrende büyük toprak sahipleri, ücretleri yükseltip işi katlanılır kılmaya çalışmış olabilir; ama gerçek dünyada öyle olmadı: Aynı çalışma koşullarını kabul edecek işçiler, Gürcistan’dan bulunup getirildi. Şimdilerde Polonyalı ve Romanyalı işçilerden geriye kalanlar genelde “ustabaşılığa” yükselmişken Gürcü işçiler, tarlada kuşkonmaz kesiyor.

Almanya’nın bu en kötü koşullara sahip ve en az ücret ödenen işi için Gürcistan’da “İş ve İşçi Bulma Kurumu” tarafından bir ilan açıldı. Almanya’ya ülkeden toplamda 5 bin işçi getirildi; başvuranların sayısı ise 80 bindi. Alman devlet televizyonu ARD, Gürcü işçilere dair yaptığı haberde şu cümleyi kuracaktı: “Aldığı ürünün fiyatına dikkat eden kuşkonmaz severler, rahat bir nefes alabilir: Bu proje sayesinde Almanlar, en sevdikleri mevsim sebzesini gelecekte de geçmiş yıllardakine benzer bir fiyatla satın alabilecek.”

 

‘Bölgesel’ ve ‘organik’ sömürü!

Almanya’nın kuşkonmaz tarlalarında yaklaşık çeyrek milyon insan çalışıyor. Bunlar içinde Alman aramak, samanlıkta iğne aramak gibi. Rastlanabilecek tek tük Alman genci de “farklı bir deneyim yaşamak”, “detoks yapmak” ya da “biraz uzaklaşmak” için farklı programlarla yolu tarlalara düşmüş enteresanlar. Gürcü işçinin “kurtuluş umudu” gibi gördüğü, el mahkûm eyvallah ettiği işçilik, bu enteresan Alman genci için “vahşi ormanda macera” tadında yıllarca anlatılacak bir hatıra.

Kuşkonmaz, bu süreçler ardından tarlalardan toplanıp marketlere ya da pazarlara ulaştığında ise çoğunlukla, “bölgesel ve organik” etiketleriyle alıcı ile buluşuyor. Mesela Schwetzingen şehrinin sakinleri, memleketlerinin kuşkonmazı ile övünüyor; onu, başka kentlerinkiyle karşılaştırıyor; buradan bir bölgesel gurur uyduruyor. Oysa kuşkonmazın hikâyesinde “bölgesel” olan tek şey, tarla sahibi firmaların ismi. Geriye kalan her şeyi mevsimlik işçiler yapıyor ama “kuşkonmaz güzeli” de yine Almanlar arasından seçiliyor.

 

15 işçinin başına gelen

Alman Sendikalar Birliği (DGB), Brandenburg eyaletinde bağlı Spreewald’daki kuşkonmaz tarlalarında çalışan Romanyalı işçilerin durumunu somut bir örnekle gözler önüne serdi. Önce Romanya Konsolosluğu’na, daha sonra ise sendikaya şikayette bulunan 15 mevsimlik işçi, çalışma koşullarıyla ilgili şunları anlatıyordu:

  • Hijyen kurallarına uyulmuyor: Yemeği sadece tarlada alıyoruz ve elimizi yıkama imkânı yok. Dezenfektan sadece yatak odalarında bulunuyor; eldiveni kendi başımıza satın almamız isteniyor.
  • Yemek, yetersiz ve kalitesiz. Tarihi geçmiş gıda ürünleri dağıtıldı.
  •  Uçak ve barınma masrafları için fatura kesildi; bu masraflar bize ödetiliyor.
  •  Topladığımız her 1 kilo kuşkonmaz için yalnızca 70 Cent ödeniyor.

Mevsimlik işçiler, bu şikayetleri önce işverene bildiriyor ama işveren tarafından küfürlerle karşılanıyorlar. İşveren, 15 işçiye, yasal olarak zorunlu 15 günlük karantina ardından bahçesini terk etmelerini söylüyor. İşçiler, bu 15 gün içinde şikayetlerini ilgili yerlere iletiyor; sendika danışmanları, polisi de alıp tarlaya geliyor.

Bu sürece rağmen işçiler, günün sonunda ne gelir belgesi ne de herhangi bir ücret alabiliyor; tarlaları parasız terk etmek zorunda kalıyorlar. Hatta işveren, işçilerin kendisine yol paralarını borçlu olduklarını iddia ediyor. En sonunda işçiler, polisin terk etmelerini yasakladığı bir park alanında çadır kurarak karantina bitimine kadar orada yaşıyor. İşverenin verdiği yataklara ne işçiler dönmek istiyor ne de işveren bunu kabul ediyor.

 

Katta 30 oda, odada 6 işçi

Bornheim’e bağlı Ritter’e kuşkonmaz ve çilek toplamaları için getirilen mevsimlik işçilerin durumu, geçtiğimiz yıl yaptıkları büyük grev ile gün yüzüne çıkmıştı. Grevi destekleyen Özgür İşçiler Birliği (FAU) sendikası, ayrıca işçilerin “konaklama alanından” ulaştırdığı videoları da Youtube hesabından paylaştı.

Bu alan, her biri iki katlı üç bloktan oluşuyor. Bloklar, boyaları dökülmüş eski binalar. Her katta 30 yatak odası bulunuyor. Her bir odada 5 ya da 6 işçi, ranzalarda uyuyor. Duvarlar boyasız; tuvalet ve banyo gibi ortak alanlar, kullanılabilecek gibi değil.

İşveren, bu konutlar için işçilerden aylık metrekare başına 15,53 Euro kira ve diğer giderler için metrekare başına 5,07 Euro kesiyor. Firma sahipleri Claus ve Sabine Ritter’in işçilerle yaptığı sözleşmelerde kişibaşına 15 metrekare ve ortak alanların kullanım hakkı düştüğü iddia ediliyor. Ne var ki gerçekte kişibaşı 8 metrekare düşüyor. Üstelik birçok odada kaloriferler bozuk; bazı tuvalet ve banyolarda sular akmıyor.

Birçok tarla gibi burada da işe başlayanlarla ayrıca bir “gizlilik sözleşmesi” imzalanıyor; işçilerin işyerlerinde video çekmesi ya da koşullarına ilişkin basına konuşması yasaklanıyor. Bu binanın videoları da işçilerin öfkesinin patladığı greve kadar yıllarca kamuoyuna yansımamıştı. 

 

‘Sigortasız  çalışma’ yasası 

Alman Sendikalar Birliği (DGB), hasat mevsiminin başlaması ardından, 22 Nisan 2021’de yaptığı açıklamada mevsimlik işçilerin çalışma koşullarını “sefalet koşulları” olarak niteliyor.

Sendika, koronavirüs salgınının başlaması ardından Almanya’nın Balkan ülkeleriyle olan sınırlarını kapattığını ama bu sınırların mevsimlik işçiler için yeniden açıldığını hatırlatıyor. Salgınla ilgili önlemlerin sokağa çıkma sınırlamalarına kadar genişlediği bu dönemde mevsimlik işçiler, uçak ve otobüslere doldurulup Almanya’ya getirilmişti; keza Alman tarımı, bu koşullarda dâhi ucuz iş gücünden vazgeçemezdi.

Almanya’da yeni çıkarılan yasalara göre mevsimlik işçiler, 115 güne kadar sigorta yapılmaksızın çalıştırılabiliyor. Bu yasal sigortasız çalıştırma hakkı, 31 Ekim 2020’ye kadar 70 gün ile sınırlıydı. DGB yöneticisi Anja Piel, “Mevsimlik işçilerin koronavirüs salgınının orta yerinde dört ay sağlık sigortası olmadan çalışabilmesi için oy veren milletvekilleri, işçilerin maruz kaldığı dayanılmaz koşulların, kötü barınakların ve yüksek enfeksiyon riskinin bir yıl daha devam etmesi yolunu açtılar” diyecekti.

Sigortasız işçi alımını olanaklı kılan “kısa çalışma”, 2014’e kadar 50 gün ile sınırlıydı. Tarım devlerinin talepleri doğrultusunda federal hükümet, bu sayıyı önce 70’e, ardından 115’e yükseltti. Yasa, pratikte, AB üyesi Balkan ülkelerinden gelen işçilerin 115 günden fazla da sigortasız çalıştırılmasına olanak sağlıyor; keza ülkeye ne zaman giriş-çıkış yaptığını ve işe ne zaman başladıklarını kontrol etme imkânı bulunmuyor. İşveren, “115 günü” her seferinde yeniden başlatarak sürekli olarak sigortasız işçi çalıştırma “hakkına” sahip olmuş oluyor. Mesele bu işe ve ücrete zaten mecbur bırakılmış olan ve örgütsüz göçmen işçiler olunca ise sömürü, kimseyi pek de ilgilendirmiyor.

 

‘Adil üretim etiketi’ni firmalar kabul etmedi

Faaliyetlerini tarım işçilerini temsil eden IG BAU sendikasıyla eş güdümlü sürdüren ve kuşkonmaz tarımında çalışan mevsimlik işçilerin durumuna dair bir araştırma yayınlayan Peco Enstitüsü’nün direktörü Thomas Hentschel, “Die Zeit” gazetesi ile yaptığı röportajda mevsimlik işçilerin durumuyla ilgili önemli bilgiler veriyor:

  •  Koşullar birçok yerde gerçekten de kötü. Mesela ödeme. Kağıt üstünde elbette her bir çalışan, Almanya’daki zorunlu asgari ücreti alıyor; ama pratikte öyle değil. Tarım işverenlerinin burada ne sıklıkla hile yaptığına dair net verilere ulaşmak zor. Ama pratikte sürekli olarak mevsimlik işçilerin gelir belgelerinde büyük hayal gücü isteyen kesintilerle karşılaşıyoruz. Mesela işçilere giydikleri kıyafet ya da iş için kullandıkları bir alet için fatura kesiliyor veya kaldıkları yerin kirası o kadar yüksek ki, kazandıkları paradan geriye pek bir şey kalmıyor. Mevsimlik işçilerin çoğunlukla başka şansı yok: İşleri sırasında bir yerde ikamet etmek zorundalar.
  • Durum başka bazı ülkelerde Almanya’dan daha iyi. Almanya’da mevsimlik işçiler, 70 gün (yakın zaman önce 115 güne yükseltildi) sigorta olmadan çalıştırılabiliyor; Belçika ya da Avusturya’da ise işçiler, ilk günlerinden itibaren sosyal sigorta kurumunda kaydedilmek zorunda.
  •  Bir ürünün üzerinde “organik” ya da “bölgesel” yazmasının toplumsal standartlarla hiçbir ilgisi yok. Maalesef alışverişte bize buna dair bilgiler verebilecek neredeyse hiçbir şey yok. Enstitümüz bundan 10 yıl önce ürünler için “adil üretim” etiketi dağıtmak istedi ama maalesef neredeyse hiçbir firma bu kampanyada birlikte çalışma istemedi.
paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.