İslami jakobenizminin düşündürdükleri

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Türkiye’nin demokrasi güçleriyle Kürt halkının demokrasi mücadelesinin bütünleşmesinde kendi ölümünü gördüğünden halkların kardeşliğini ve birlikte mücadelesini engellemek için de her yol ve yöntemi denemektedir.

Dünyaca tanınan Amerikalı yazar Susan Sontag; ABD’nin Vietnam’a saldırısını, İsrail’in Filistin politikalarını, Batı’nın Bosna’daki kurbanlar karşısındaki tepkisizliğini ve 11 Eylül sonrasında Amerika’nın Irak’taki savaşını yerden yere vurarak, "Amerikan toplumu aptallaştırılarak, korku ve güvensizlik yayılarak uyutuluyor" demişti.

Aynı tespitlerin günümüz Türkiyesi için de geçerli olduğunu sadece son günlerde yaşananlar bile bize tüm dehşetiyle gösteriyor.

HDP İzmir il binasına yapılan saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ın davasının bir gün öncesinde HDP İstanbul Bahçelievler ilçe binasına silahlı ve bıçaklı saldırı yapıldı.

Garibe Gezer cezaevinde gördüğü sistematik işkenceler sonunda yaşamına son vererek sesini duyurmaya çalışırken, AKP’nin savaş politikalarındaki ısrarının yoksulluğa, geleceksizliğe mahkum ettiği Fırat Üniversitesi öğrencisi Enes Kara kaldığı cemaat evinde yaşamına son verdi. Ağır hasta tutsaklar cezaevlerinde tek tek katledilirken Aysel Tuğluk’un sağlığı gün geçtikçe daha da kötüleşti. İktidar yanlısı basın tarafından servis edilen fotoğraflar bahane edilerek HDP’li Semra Güzel linç edilirken, İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasıyla pervasızlaşan katil uzman çavuş Oktay Dönmez İstanbulda avukat Dilara Yıldız’ı katletti….

Görünen o ki; güç siyasetinin hakim olduğu Türkiye’de, iktidar kılıcını elinde tutanlar canının istediği her şeyi yapabileceğini zannederken, muhalafet çok fazla parçalı kalmakta ve yeterli güç birliği oluşturamamakta, iktidarın manipülasyonu altındaki kitleler ise "her şey olabilir, her şey yapılabilir" evresinde kalmaktadır.

Elbette Türkiye hiçbir zaman bir demokrasi cenneti olmadı fakat yeni ve çok kanlı bir dönemde olduğumuz kesin.

Nitekim AKP-MHP ittifakı öncülük ettiği rejim değişikliği ile tüm toplumsal kodları sistematik olarak değiştirip faşist rejimi her alanda kurumlasallaştırırken, toplumun düşünce gücünü de tamamen dumura uğratıyor.

Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve demokrasi güçlerini bastırmak için 2014 sonbaharında hazırlanan Çöktürme Planı tüm boyutlarıyla pratiğe geçirilirken, yaşananların hangi zihniyet ve politikanın ürünü olduğu çeşitli dönemlerde tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.

Örneğin birçok üst düzey devlet görevlisi ve iktidara bağlı mafya babası ve tetikçi çeteleri bunu çeşitli vesilelerle itiraf etti. Dahası Türkiye’de jakoben toplumsal mühendislik eğitimi bir bakıma ülkeyi yönetmenin stratejisine dönüştü.

Diyebiliriz ki devletin temellerinin üzerine atıldığı modernist, Kemalist jakobenizm siyaseti, AKP iktidarı döneminde islami jakobenizm ile daha güçlü pekiştiriliyor, faşizm kurumsallaştırılıyor.

Nitekim geldiğimiz aşamada yaşananlar Çöktürme Planı’nın sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve siyasal kazanımlarını hedeflemediğini, bir bütün olarak Türkiye halklarının özgürlüklerini ortadan kaldırmaya dönük olduğunu gösteriyor.

Türk devleti bir taraftan gerilla ve özgürlük hareketini bitirmek isterken, diğer taraftan geliştirdiği Islami jakoben mühendislikle tüm toplumu hizaya ve nizama getirmeye çalışmakta, kendi iktidarının bekası için her şeyi mübah görmektedir.

Türkiye’nin demokrasi güçleriyle Kürt halkının demokrasi mücadelesinin bütünleşmesinde kendi ölümünü gördüğünden halkların kardeşliğini ve birlikte mücadelesini engellemek için de her yol ve yöntemi denemektedir.

Kuşkusuz "Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununu; Kürdistan’ın özgürleşmesi temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesini hedefleyen bir demokratik devrim partisi" olarak HDP, Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkez’i, Laz’ı, Alevi’si, Sünni’si ve Hıristiyan’ıyla Türkiye halklarının demokrasi mücadelesinin önemli bir dinamiği olarak iktidarın karşısında set oluşturma çabasındadır.

Bu bakımdan Türkiye’nin ve Kürdistan’ın demokratik devrim güçlerini birleştirerek Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele eden HDP, demokrasi güçleri için stratejik bir ortak cephe zeminidir.

Ancak siyaset, işlevsellik üzerinden tartışılması gereken bir konudur. HDP’nin faşist saldırıları bertaraf edeceği açıktır ancak etrafında daha geniş bir mücadele hattı örmesi ve saldırılar karşısında kendini korumanın ötesine geçen politikalar üretmesi hayatidir.

HDP dışındaki muhalefetin ise iktidarın kurmuş olduğu politik sahnenin dışına çıkması ve tutarlı politikalar üreterek gerçek bir muhalefet rolü oynaması ve bunun için de ulusalcı damarıyla yüzleşmesi gerekmektedir.

Mesela Türkiye’de tüm kesimlerden toplumsal muhalefetin Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için farklı ideolojilerden de olsa, ana fikrinde birleşip, HDP’in etrafında birleşmesi böylesi bir ortak mücadele hattı için iktidara geri adım attıracak bir güç oluşturması gerekmektedir.

Sonuç olarak; Türkiye’de muhalif politikanın iktidarın belirlediği gündeme sıkışma sorunu çözülmeden, iktidar ile aynı politik iklim ve zihniyet kalıbından çıkılmadan geniş ve ortak demokratik bir muhalefetin gelişmeyeceği açıktır.

Bu hem çeşitli partilerin kendi içindeki çatışmalarından ve politik ilkesizlikten, hem de sol muhalefetin cesaretsizliğinden beslenmektedir.

Nihayetinde kurulan politik sahne, iktidarın kurduğu bir sahne olma özelliğini yitirmemektedir. Faşizmin bu denli hayat damarlarımızı felç etmesinin nedenlerini birazda burada aramak gerekiyor.

Nihayetinde "en büyük kötülüklerin direnme yoksunluğundan" geldiği tarihsel olarak kanıtlanan bir hakikattir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.