Küllerinden doğan kadınlar

Sara AKTAŞ yazdı —

23 Haziran’da Türk SİHA’larının Kobanê’deki bir evi bombalaması sonucu Zehra Berkel, Mela Xelîl ve Emîne Weysî isimli Kürt kadınları yaşamını yitirdi. Kuşkusuz bu saldırı Kürt kadınları açısından bir ilk değildir ve Kürt kadınlarının yarattığı direniş ahlakı ve geleneğini ancak tetikleyecek bir işleve sahiptir. Nitekim Kürdistan kadın hareketi; direnişi, fedakarlığı ve sebatıyla sembolleşerek halkının ve kadınların iradi olarak yeniden yaratılmasının kilometre taşları olan sayısız kadının emeğini arkasına alarak, günümüzde dünyanın en örgütlü ve radikal hareketlerinden biri olmayı başarmış bir pratiğin sahibidir. İçinde bulunduğumuz Haziran ayı bu kadınların tüm Kürt kadınlarınca bulundukları her alanda yeniden yeniden anıldığı, yaşamlarının ve mücadele pratiklerinin anlamlanlandırıldığı bir aydır. Kürt Özgürlük Hareketi açısından olduğu kadar Kürt kadın hareketi tarafından da “fedailik” olarak tanımlanan bu direnişçi tutuma, büyük anlamlar biçildiği gibi, yeni gelişmelerin ve atılımların gerekçesi haline getirilmiştir.

Bu kadınlardan birisi olan Zeynep Kınacı eylemini 1996 yılında gerçekleştirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi, başta Öcalan olmak üzere, bu eylemi anlamlandırma çabasına girmiş ve eylemi kadınlar için bir atılım noktası haline getirmiştir. Eylem, gerilla savaşında özellikle Özgürlük Hareketinin bu yıllarda savaş taktikleri açısından girdiği çıkmazı aşma çabası ve yeni bir saldırı ruhu olarak okunmuştur. Kadın ordulaşmasının geliştiği bu dönemde, hem içte kadın iradesini kabul etmeyen erkek egemen yaklaşımlara hem de dışta sömürgeci güçlerin saldırılarına karşı büyük bir yanıt olarak ele alınmıştır. Eylem, aynı zamanda Özgürlük Hareketi içinde kendine dönük sorgulama, kendini yeniden değerlendirme ve Zîlan’ın direnişçiliğine sadık bir biçimde kendini yeniden kurmaya yol açmıştır. Öcalan ve kadınlar Zîlan’ın eylemini ondan önceki ve sonraki bütün fedai eylemler gibi bu minvalde değerlendirmiş, fedai eylemin kendisini değil, bu eylemi yapan kişiyi ve eylemin yaratımını yüceltmiş ve bu eylemin tek yol olarak görülmesine sebep olan durumu, ilişkileri ve bağlamı mahkum etmiştir.

Dolayısıyla bu dönemde yaşanan eylemliliklerle birlikte kadın ordulaşması ve örgütlenmesi ile ortaya çıkan olumlu gelişmelerin hareketin genelini nasıl etkilediği görülmeye başlanmış, kadınlara direnişi büyütmede moral aşılamıştır. 1998’e gelindiğinde ise Öcalan ve akabinde kadınlar kadın kurtuluş ideolojisini ilan etmiş, cinsiyet özgürlüğünü mümkün kılacak bir bütünlük içinde tüm etnik, toplumsal, sınıfsal, doğasal, ekonomik sömürü biçimlerinin ortadan kaldırılmasını hedeflemişlerdir. Kadın kurtuluş ideolojisi ile Kürt kadınları; bireyin özgürlüğünü topluma olan bağlarından, sorumluluklarından, tarihten miras aldıklarına sadakatten ve karşılıklılık ilkesinden ayırmadan ele almış ve buna göre bedeni, emeği, kimliği kolektif olarak tanımlamıştır. Kadın kurtuluş ideolojisinin dayandığı değerler, devletli toplum öncesi değerler olmuş, bu ideolojiyle güncellenmesi amaçlanmıştır. Bu bakımdan kadın kurtuluş ideolojisi; kadına günümüzde farklı bir toplumsallık yaratmada başat rol vermekte, erkek egemen sistemin ötekileştirdiği ve değersizleştirdiği tüm kesimlerin özgürleşme mücadelesini içermekte, dolayısıyla erkek egemen zihniyetle oluşan tüm ideolojileri ve kurumları, kültürel iktidar ve egemenlik biçimlerini red etmektedir.

Bu ay içinde sembolleşen kadınlardan bir diğeri ise 21 Mart 1998’de Çanakkale Cezaevinde fedai eylem yapan Sema Yüce’dir. Sema Yüce bıraktığı mektupta bahsettiğimiz kadın kurtuluş ideolojisini sahiplendiğini ve Öcalan’ın çabalarına bağlılığını derinlikli çözümlemelerle ortaya koymuştur. Sema Yüce’nin 17 Haziran’da hayatını kaybetmesinin ardından aynı cezaevinde mücadele arkadaşı Fikri Baygeldi “Sema yoldaş benim komutanımdır” diyerek yeni bir fedai eylem gerçekleştirmiştir. Sema Yüce’nin eylemi de Kürt kadınları açısından 1998’de yaşanan gelişmelerin, hem eski hem de yeni jenerasyonlar tarafından kavranması için önemli bir mihenk taşı olmuş, günümüze kadar süren kesintisiz mücadalenin gerekçelerinden biri haline gelmiştir.

Bir kez daha hatırlatırsak; Kürt Özgürlük Hareketinde “fedai eylem” ve “direniş tutumu” ilahi bir eylemsel tutum değildir ve kişiye “öbür dünyada” özel bir yer sağlamaz. Ancak Diyarbakır Cezaevi’nde gerçekleşen Mazlum Doğan ve 4’lerin eylemleri gibi, bir direniş ahlakı oluşturur, tarihsel kişilikler yaratır, tarihe katkı yapar ve tarihin akışını değiştirmeyi amaçlar. Ölen kişiler, insanlığın gidişatında insani değerleri korumanın yeni bir sadakat noktası olarak belirir. Böylelikle direniş ve örgütlülüğe çıkış yaptıran zamana ve mekana kesik atan bir ahlak yaratır. Kadınların ve ezilenlerin bir bütün olarak kendilerini belirleme, üretme ve yeniden üretme araçlarını oluşturmaları ve kapasitelerini arttırmaları yolunda yeni bir tarihsel an’a işaret eder. İçinde olduğumuz Haziran ayı vesileyle Zeynep Kınacı, Sema Yüce, Zehra Berkel ve arkadaşları şahsında direnişi ve sınırsız fedakarlığıyla bizlere büyük bir direniş ahlakı ve mirası devr eden tüm direnişçileri minnetle bir kez daha anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.