Kürdistan’da operasyon, Türkiye’de rant yangınları

Yangın

Yangın

  • DEM Parti Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Melis Tantan: Savaş politikaları sistematik olarak doğaya karşı da yürütülüyor. Bu, ekolojik adalet ve barışın bilinçli olarak reddedilmesi anlamına geliyor. Asıl sorun, ormanların birer sermaye yatırım alanı olarak görülmesinde yatıyor. Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şube Başkanı Sezai Kaya ise iktidarın rant hesaplarına dikkat çekti.

ERDOĞAN ALAYUMAT

Kürdistan’da yaz aylarıyla birlikte ormanlar yeniden alevlere teslim oldu. Bir yandan sınır hattındaki askeri operasyonlar, diğer yandan ihmaller ve iklim krizi, bölgedeki ekolojik yıkımı her yıl daha da derinleştiriyor. Köyler, meralar, tarım arazileri ve yaban hayatı büyük zarar görürken, yangınların önemli bir kısmına müdahale ya hiç yapılmıyor ya da çok geç yapılıyor.

DEM Parti Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Melis Tantan, yangınların çoğunun “güvenlik” gerekçesiyle çıkan askeri operasyon bölgelerinde yaşandığını vurgularken; Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şube Başkanı Sezai Kaya ise Türkiye genelinde her yıl artan orman kaybına dikkat çekerek “Yangınlar artık köyleri, mahalleleri yakıyor, yeni bir yangın yönetimi şart” uyarısında bulundu.

 

 

Ekolojik adalet, barış bilinci

DEM Parti Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Melis Tantan, savaş politikalarının doğaya karşı da yürütüldüğünü belirterek, halkın ve doğanın yaşam hakkı için ayrılması gereken bütçenin savaşın araçlarına aktarıldığına dikkat çekti. Bunun, ekolojik adaletin ve barışın bilinçli olarak reddedilmesi anlamına geldiğini ifade etti. Melis Tantan, 1990’lı yıllarda koruculuğa zorlanan ve bunu kabul etmedikleri için köylerinden zorunlu göçe uğratılan köylülerin, güvenlikçi politikalar sonucu hem yersiz-yurtsuz kaldıklarını hem de tarım arazilerini ve hayvanlarını terk etmek zorunda bırakıldıklarını hatırlattı.

Kürdistan coğrafyasında yaklaşık 4 bin köyün boşaltılmasının, bir coğrafyanın “yaşanmaz” hale getirilme çabasının ilk örnekleri olduğunu söyleyen Melis Tantan, köy yakmalarla paralel olarak orman yangınlarının da tüm bir coğrafyayı, insan dahil, tüm canlı türleriyle birlikte yok etme ve sömürme pratiği şeklinde işlediğini dile getirdi. Yüzlerce köyün boşaltıldığı, kırsal alanların askeri operasyonlarla kontrol altına alındığı bir bölgede ormanların yanmasının tesadüf olamayacağını belirten Melis Tantan, geçmiş on yıllar boyunca süren savaş esnasında bazı bölgelerde yangınların askeri operasyonlar sırasında çıktığına ya da kasıtlı olarak çıkarıldığına dair ciddi tanıklıklar bulunduğunu aktardı. Bu durumun, ekolojik yıkımın aynı zamanda bir “toplumsal mühendislik” aracı olarak kullanıldığını gösterdiğini söyledi.

 

 

Önce yıkım sonra maden

Melis Tantan, boşaltılmış köylere geri dönenlerin bu kez maden projeleri nedeniyle ikinci bir zorunlu göç dalgasıyla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Ormanların yıllarca süren devasa ağaç kesimleriyle yok edildiğini, kereste piyasasının yaratıldığını ifade eden Melis Tantan, baraj projelerinin havza bütünlüğünü, iklimi ve kıyı ekosistemlerini bozduğunu; sondajlar ve maden faaliyetleriyle toprakların ve suların zehirlendiğini dile getirdi. Hasankeyf, Dicle-Fırat vadileri ve bu nehirleri besleyen dereler gibi tarihi ve ekolojik varlıkların korunmak yerine yok edildiğini söyledi. Melis Tantan, “bu canlı türü ayırt etmeksizin tüm yaşamı ve toplumsal yapıyı hedef alan, stratejik ve yıkıcı bir saldırıdır” dedi.

 

 

Yatırım rezervi olarak görülüyor

Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 2012-2024 arasında kayda geçen 2 bin 600’ün üzerindeki yangının neredeyse yarısının nedeninin bilinmediğini aktaran Melis Tantan, enerji nakil hatları ve trafolar kaynaklı yangınların ise hem kapsadığı alan hem de artış oranı bakımından dikkat çekici olduğunu vurguladı. Bu durumun, enerji sektörünün rant alanına dönüşmesinin ve kamusal yatırımlar yerine özel şirketlere devredilmesinin uzun vadeli bir sonucu olduğunu ifade etti.

Melis Tantan, orman yangınlarının nedeninden bağımsız olarak asıl sorunun, ormanların birer sermaye yatırım alanı olarak görülmesi olduğunu vurguladı. Orman Genel Müdürlüğü’nün yanan alanların imara açılmadığını söylemesine rağmen, belirleyici olanın ormana bakış açısı olduğunu belirtti. “Genel bütçeden tarım ve ormana ayrılan pay, Diyanet ya da savunmaya ayrılanın çok altında. Üstelik maden ve enerji şirketleri için anayasa aykırı yasa değişiklikleriyle ormanlar yatırımlara açılıyor, koruma statüleri kaldırılıyor” dedi.

Türkiye’nin son 25 yıllık tarihinin, ormanların vasfının bir gecede değiştirilerek imara açıldığı ve yangın felaketlerinin politik-ekonomik bir araç haline getirildiği örneklerle dolu olduğunu vurgulayan Melis Tantan, ormanların sadece ağaçlardan ibaret olmadığını, ekosistem olarak korunması gerektiğini söyledi. Ekoloji örgütleriyle birlikte bu politikalara karşı mücadele yürüttüklerini dile getirdi.

 

 

Aklımızla dalga geçiyorlar

Melis Tantan, DEM Parti’nin yönettiği belediyelerin bulunduğu alanlarda Orman Genel Müdürlüğü’nün etkin müdahale gerçekleştirmediğini kaydetti. Kürdistan’daki büyük yangınlarda zamanlarının sorumlu kurumları göreve çağırmak ve yetkililere ulaşmaya çalışmakla geçtiğini belirtti. Buna rağmen bakanlığın filolarıyla övünmesinin “aklımızla dalga geçmek” olduğunu dile getirdi.

Enerji ve maden şirketlerine ormanlarda alan açan torba yasanın iptal edilmesi, mevcut projelerin aşamalı olarak sonlandırılması, imar planlarının tamamen geçersiz kılınması gerektiğini söyledi. Orman uzmanlarının ve demokratik kitle örgütlerinin uyarılarının dikkate alınarak yangınları önleyici çalışmalara hızla başlanması ve buna uygun bütçe düzenlemesi yapılması çağrısında bulundu.

 

* * *

Rant için

Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şube Başkanı Sezai Kaya, Türkiye’nin batısında orman yangınlarının giderek arttığına dikkat çekiyor. Kaya, iktidar yangınların nedenlerini iklim krizine havale ederek klasik söylemlerle işi geçiştirdiğini, Türkiye’de yangınların katlanarak arttığı gerçeğini gözardı ettiğini söyledi.

2021 yılında 140 bin hektarlık ormanlık alanın yok olmasının ardından, yangınların her yıl ortalama 1.500 defa çıktığını ve bunun sonucunda yılda yaklaşık 21 bin hektar ormanın yok olduğunu aktaran Kaya, son beş yılda bu kaybın üç katına çıktığını belirtti.

Yangınlara müdahalede ekipman, insan ve araç eksikliği gibi unsurların tartışılabileceğini ancak esas sorunun sistemin yangınlara bakış açısında yattığını ifade eden Kaya, anayasaya göre yanan ormanların yıl içinde ağaçlandırılması zorunluluğu bulunmasına rağmen, yönetimin yangın sonrası yanan alanlar üzerinden rant hesapları yaptığına dikkat çekti.

Yanan 21 bin hektarlık orman alanı varken, madencilik faaliyetleri için yıllık 38 bin hektarlık alanın talan edilmesine izin verildiğini vurgulayan Kaya, korunması gereken “muhafaza ormanları”nın bile maden şirketlerine peşkeş çekildiğini vurguladı.

Yeni bir yangın yönetimine ihtiyaç var

Kaya, yeni bir yangın yönetimine ve ciddi önlemlere ihtiyaç olduğunu, yangın politikalarının koşullara göre yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin şart olduğunu vurguladı. Yangınlara karşı yapılacak eğitimlerin sadece Orman Genel Müdürlüğü tarafından değil, yerel yönetimler, gönüllüler ve diğer kurumların katılımıyla ortaklaşa planlanması gerektiğine dikkat çeken Kaya, ancak sorumluların görevlerini sadece yerel yönetimlerin üzerine yıktığını, Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin ellerindeki tüm imkânları seferber ettiğini ancak Orman Bakanlığı’nın programlarına dâhil edilmediğini aktardı.

Yeni bir yangın yönetimi oluşturularak tüm kurumların organize edilmesi gerektiğini ifade eden Kaya, bu yönetimin yangını önlemekle kalmayıp yangın çıktığında da hızlı ve etkin müdahale edebilecek şekilde yapılandırılması gerektiğini belirterek sözlerini noktaladı.

 

* * *

Yangını karakol çıkardı

Amed’in Henê (Hani), Karaz (Kocaköy) ve Licê ilçelerinde 15 Ağustos tarihinde yangın çıktı. Birçok köyün yakın çevresini etkileyen yangına geç müdahale edilmesinden dolayı binlerce dönüm alanda ağaç yandı. Yangın 16 Ağustos sabahın erken saatlerinde söndürülse de öğle saatlerinde yeniden harlanmaya başladı. Burada da gün boyu yapılan müdahaleler sonucunda yangın söndürülebildi.

Suyumuz olsaydı

Licê’nin Dahblo (Karahasan) köyünde bulunan mezrada yangından büyük oranda etkilenen Selma Pamuk, “İtfaiyeyi kaç defa aradık, diğer bölgelerde de yangın çıktığı için hemen gelemediler. Perişan olduk, eşimin yüzü yandı. Kızım ateşten etkilendi, yaralandı. Eğer yeteri kadar suyumuz olsaydı yangın dağlara kadar uzanmazdı, söndürürdük. Suyumuz ateşi söndürmeye yetişmedi, onlar da gelene kadar her yer yandı. Sabah saat 4’e kadar yangını söndürmeye çalıştık. ‘Bu halkımızın suyu bitmiş onlara bir tank su götürelim’ demediler. Bahçelerimiz yandı, ceviz ağaçlarımız hepsi yandı. Her yerin yanmasıyla hayvanlarımızın da tüketeceği bir şey kalmadı” diiy konuştu.

Karakolun arkasındaki bölgeden başladı

Lice’nin Celêk (Güçlü) köyünde yaşayan Fatma Ay ise yangının karakolun arkasındaki bölgeden başladığını belirtti ve ekledi: “Mezarlık bile yandı. Hayvanlarımızı da gece boyunca dışarıda bıraktık. Buraya itfaiye geç geldi. En başından gelselerdi yangın bu kadar büyümezdi. Çok ilgilenmediler. Eğer müdahale etmeseydik, daha da büyürdü. Bizim doğamıza her zaman böyle yapıyorlar, bize rahat vermiyorlar.”

Yangından etkilenen diğer yurttaşlar da yangınların karakol taraflarında çıkartıldığından şüphelendiklerini belirterek, daha önce de askerler tarafından bölgenin ateşe verildiğine dikkat çekti. Yine bölgeye giden sivil toplum örgütü temsilcileri de benzer ifadeler kullandı.

 

* * *

KJK’den çağrı

KJK Koordinasyonu, Kürdistan’daki orman yangınlarının özel savaş politikası, Türkiye’nin batısında yaşanan yangınlarda ise ihmal ve rantın etkili olduğunu vurguladı. KJK, “Kürdistan’da yapılan doğa kırımı devletin gözetiminde geliştirilmektedir. Devletin bizzat teşvik ettiği, hatta kendisinin bizzat uyguladığı bu talanın kabul edilecek bir tarafı yoktur” dedi. Orman yangınlarının “sistematik” olduğunu belirterek, ekolojik mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı ve ekledi: “Ortak değerlerimiz olan ormanlarımızı, su kaynaklarımızı, maden yataklarımızı, topraklarımızı, zeytinliklerimizi birlikte korumalıyız. Bu katliamlara karşı ancak toplumda yediden yetmişe tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadele duruşu ile dur diyebiliriz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.