Kürtler neye gülüyor?
Kültür/Sanat Haberleri —

Diyar Aydın
- “Mizah en çok acı çekenlerindir” demek yüzde 90 oranında doğrudur. İşkence gören babalarımızdan, kadın olmanın zorluklarından bahseden kız kardeşlerimize, siyasetçilerimize kadar her yerde duyuyoruz. Musa Anter’in, Süleyman Demirel'e “Kan dökülmesin, gel seninle teke tek dövüşelim, kim kazanırsa onun dediği olsun” demesi mizahtan başka ne olabilir!
- Mizah ve gösteriye dönüşmüş mizah arasında ciddi farklar bulunuyor. Mizah halkların gazını da alıyor ve onları gerçek direnme alanlarından alıkoyabiliyor da. Gösteriye dönmüş mizahın muhalif olması onun sokaklarda direndiği anlamına gelmiyor sonuçta. Ama komedi kavramı güldürmek zorunda kalmadan hayatımızda yer ediniyor, edecek de.
MIHEME PORGEBOL
Son yıllarda sahne gösterileri arasında en çok ilgi gören türlerden biri stand-up oldu. Dijital içerik platformlarından sosyal eğlence mekânlarına kadar pek çok alanda bir mizah ya da stand-up gösterisiyle karşılaşmak mümkün. Bu durum Kürtler ve Kürdistan için de geçerli. Özellikle son yıllarda Kürtçe sahne sanatları içinde en fazla etkinlik üreten alanlardan biri stand-up gösterileri oldu. Kimi oyuncu, ressam, müzisyen ve sinemacının stand-up’a yöneldiğine tanık olurken, bir yandan da yeni komedyenlerle tanıştık. Bu isimlerden biri olan Diyar Adin’le Kürt mizahını, stand-up camiasını konuştuk.
Seni bugün olduğun kişiye getiren hikayeyi nereden başlatırsın?
Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı bir köye, 26 sene önce kör bir saatçi tarafından atıldım, bazıları buna doğmak diyor. İlköğretimimin tamamını, fedakar dedemin köy çocuklarının eğitimi için bahşettiği arazi üzerine kurulan ve dedemle aynı adlı Ahmet Bozyiğit İlköğretim Okulu’nda tamamladım. 13 yaşımda, taşra bunalımları ve yalnızlığıyla laçkalaşmış yeni yol arkadaşım olan ergenliğimin elinden tutup liseye gittim. Lisede çok sayıda kitap okuyup her fırsatta şehre arkadaşlarımla inmeyi severdim. Okulda sevilen bir öğrenciydim, hatta okul başkanı bile oldum. DEM Parti’ye -o dönem HDP idi galiba- oy verme potansiyeli bir hayli yüksek kişilik olarak okul müdürü tarafından sevilmesem de... Çiçeği burnunda sistem karşıtı bir karakterdim. Ama parasızlık zordu. Neyse ki enerjim, öğrenmeye ve bilenleri sorularla taciz etmeye yetiyordu. Üniversiteyi Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nde okudum. Fransız Dili ve Edebiyatı... Hiç de hakaret etmemiş olmama rağmen Recep Tayyip Erdoğan'a hakaretten dava edildim, anne ve babama çaktırmadan hallettim avukatımla. 3 küsuratlı bir rakamla bölümü bitirdim, sanırım dördüncü olmuştum sınıfta. Aydın iyiydi; ırkçı muamele görmedim ya da kördüm. Ama söylemsel ırkçılıklara doyasıya denk geldim. Acilen Kürdistan’a gelip bir şeyler üretmem gerektiği hissi çok ağır basıyordu. Sonra memlekete dönünce hemen Kürtçe basım yapan dergilerle çalışmaya başladım. Şu an hala onlarla Fransızcadan yaptığım hikâye ve şiir çevirilerim üzerinden iş yürütüyorum. Çok da hoşuma gidiyor. Mardin Artuklu Üniversitesi, Kürdoloji Bölümü’nde Tezli Yüksek Lisansa kabul gördüm bu sene. Ona devam ediyorum. Stand-up bir sene önce hayatıma girdi. Tirş û Tehl'de stand up yapmaya devam ediyorum. Kürdistan'ın Bakur şehirlerinde turnelere gidiyoruz arkadaşlarımla. Hayırlısı diyelim.
“Yaşama ve olaylara bakış açısı olarak mizah” ile “gösteri ya da sanatın bir dalı olarak mizah” arasında nasıl bir fark var?
Mizah her şeyden önce mesafeli bir bakışın ürünüdür. Bir şeyle yabancılaşmayan ona gülemez de. Peki nasıl bir yabancılaşma? Bazen çok anlıktır bu, bazen de uzun soluklu bir yabancılıktır ki artık o mizah siyaha boyanmıştır. Açlığın, savaşın, faşizmin, cinsiyetçiliğin ve bunlara benzer her türlü ötekileştirmelerin ve yok sayılmanın mizahı olan kara ve “ofansif mizah” çıkıyor ortaya. Bunun komedyen olmakla da bir ilgisi yok. Şaka yapma güdüsü anonim bir şeydir. Her ağızdan her türden komik unsurlar duymak mümkün. Ama iş bunu sahneye çıkarmak olunca bazı farklar ortaya çıkıyor. Bu da mizahın değil, gösterinin doğasıyla ilişkili. Bir şeye gösteri demeye başladığınız an evrenselleşme başlıyor. Göndermeler (çok popüler), semboller ve üsluplar halka açık ve her şeye yorumlanabilir bir hâl almaya başlıyor. Bu da gösteri yapan kişinin elinde olan bir şey olmaktan çıkıyor.
Elbette mizah -her ne kadar özneler tarafından fark edilmese de- sinsi bir şekilde her yerde bulunuyor. Yalnız ben burada mizahtan taraf tutarak birkaç şey söylemek isterim: Bir ruh ve arkaik bir öz gibi mizahın her durumda kendini bir fenomen olarak göstermesini devrimci buluyorum. Ben, bir stand-up’çı olarak öyle bir misyonumun veya rolümün olduğunu kesinlikle savunmuyorum. Ancak her fikir ve yapının, beşer eliyle yapılan şeylerin arkasındaki komik (uyumsuz ve absürd olarak) durumu keşfetmekle beraber yeni paradigmalara da alan açtığını düşünüyorum. Mizah ve gösteriye dönüşmüş mizah arasında ciddi farklar bulunuyor. Mizah halkların gazını da alıyor ve onları gerçek direnme alanlarından alıkoyabiliyor da. Gösteriye dönmüş mizahın muhalif olması onun sokaklarda direndiği anlamına gelmiyor sonuçta. Ama komedi kavramı güldürmek zorunda kalmadan hayatımızda yer ediniyor, edecek de.
Kürt kültüründe mizah nelere sinmiş?
Kürt’ün hayatının korkunç trajedilerle dolu olması elbette mizah üzerinden düşünmeyi gerektiriyor. Biz Kürtlerin her yerde mizah kullandığını görmek zor değil. Çünkü Kürtler acının yanında hiçbir ciddi problemlerinden onları kurtaramayan mizahı da yan ürün olarak yapıverdiler. En azından ben böyle hayal etmeyi seviyorum. “Mizah en çok acı çekenlerindir” demek yüzde doksan oranında doğrudur. İşkence gören babalarımızdan tutun kadın olmanın zorluklarından bahseden kız kardeşlerimize kadar, siyasetçilerimize kadar her yerde duyuyoruz. Musa Anter’i düşünüyorum. Süleyman Demirel'e “Kan dökülmesin, gel seninle teke tek dövüşelim, kim kazanırsa onun dediği olsun” demesi mizahtan başka ne olabilir! O şen bağımsız aydın kişiliğinin yanında köşe yazılarından kalın kitaplarına kadar bolca kahkaha atacağınız yer bulabilirsiniz. Ya da Selahattin Demirtaş, maşallah kahkaha tufanı kendisi.
Statüsüz bir halk olarak Kürtlerin bütün sanat faaliyetleri için merak edilen bir konu olduğu için soruyorum: Kürt stand-up’çılar hangi koşullarda üretiyor, zorlandıkları hususlar neler? Kürtlere dönük sistematik siyasi baskı mizah camiasına nasıl yansıyor?
Hangi Kürt stand-up'çısına sorarsanız cevap hemen hemen aynı olurdu. İşler, kurum ve benzeri destekler olmadan yürütülüyor. Destek büyük şans olarak görülüyor. Sosyal medya, stand-up adına Kürt dili için demokratik bir alan oluşturuyor. Çünkü algoritma iyi bir çekim ve editi öne çıkarıyor. Biz de oradan sesimizi duyuruyoruz. Benimle röportaj yapmak istemenizin nedeni bu tarz şeylerin sesimizi size kadar getirmiş olmasında yatıyor. Bütün bu çekim, edit ve ekipman temelli şeyler para demek ve biz hâlâ yengeç adımlarıyla ilerliyoruz. Kürt halkı yaptığımız bu işi sevdi. Biz de kitlemizi giderek genişletmeye çalışıyoruz.
Siyasi baskı elbette ki Kürtçenin olduğu her yere siniyor. Bana öyle geliyor ki mizah, söylem özgürlüğünün en çok sınandığı alanların başında geliyor. Kara ve ofansif mizah dediğimizde linç olmasa da tepkiler aldığımız oluyor. Bu da ister istemez otosansüre itiyor insanı. Hali hazırda hedef gösterilmeye çok açık. Eh yalan yok, iktidar epey alıngan ve mizahın da -haklı olarak- bulaşmadığı alan yok. Yaptığın tespitteki ‘komik'i bulmak yerine alınganlık gösterebiliyor. Bazen ortak algıdan kaynaklı halk da iktidarın elini güçlendiren destekler verebiliyor. Bu doğal tabi. Şaşırtmıyor. Bunun yanında ben açıkçası bazı şakalarımızı paylaşmakla beraber linç yiyeceğimizi düşünürken hiç de öyle olmadığını da gördüm.
Kürtler en çok neye/nelere gülüyor?
Kürtlerin en ortak alanlarına değindiğimizde daha iyi tutabiliyor. Biz Kürtler olarak modern çağın her haline şahit oluyoruz. Bu bizim mizahımızı da çeşitlendiriyor. Ama aile, taşra-şehir farkı ve buna bağlı olarak kuşaklar arasındaki değer uçurumları bir de biraz politik şakalar tabii ki daha çok seviliyor.
Bir komedyen olarak mevcut siyasi atmosferi ve günaşırı beliren gelişmeleri nasıl okuyorsun?
Bir komedyen olduğumu söylemek için erken ama umut doluyum, bu Kürt’ün bana bir hediyesi. Ortadoğu’ya çok uzun zamandır gelmeyen romantik-demokratik manzaralara Kürt'ün iradesi sayesinde şahit oluyoruz. Kaskatı buyurgan ve ezmeye aç düzenlerin ayakları altında çelikten bir çiçek gibi sapasağlamız ve güzeliz. Diğer bütün gelişmelere gözüm kapalı; ya da ben kör ettim gözlerimi isteyerek. Dahil ol-a-madığım hiçbir şey hakkında değerlendirme yapamayacağım. Takatim yok açıkçası.













