Mele’nin başına silah dayadılar!

  • İstanbul’da tutuklanan Din Alimleri gözaltına alınırken şiddete uğradı. DİAY-DER Yöneticisi Enver Karabey’in başına silah dayandı. DİAY-DER Başkanı Ekrem Baran gözaltına alınırken ise 14 yaşındaki torunu da polis tarafından yüzüstü yere yatırıldı. Aileleri, ciddi sağlık sorunları olan melelerin durumundan endişeli.

 

MAHİR DEMİR / İSTANBUL

İstanbul’da 3 Temmuz Demokratik İslam Kongresi (DİK) ve Din Alimleri Derneği (DİAY-DER) üyelerine yönelik yapılan baskında 26 kişi gözaltına alındı. Bir hafta gözaltında kalan din alimlerinden 17’si serbest bırakılırken, Ali Fuat Hatip, Aydın Ayhan, Enver Karabey, Mehmet İnan, Mehmet Emin Aslan, Nezir Erdemci, Ekrem Baran, Hafik Tunç ve Sefa Mehmetoğlu tutuklanarak Metris Cezaevine konuldu.

Skandalların arkası kesilmedi

Tutuklanmalarının gerekçesi dernek faaliyetleri kapsamında yapılan çalışmalar olurken, tutuklanan imamlara, “Diyanetin hutbesini neden okumadınız?” ve “Namazı, duayı neden Kürtçe yapıyorsunuz” gibi sorular yöneltilmişti. Skandal gerekçelerle tutuklanan Melelere ‘düşman’ muamelesi yapıldı. Yaşları 60 civarındaki Mele evlerinde şiddete maruz kaldı, hakarete uğradı. Tutuklananlardan DİAY-DER yöneticisi Enver Karabey’in (66) eşi Hediye Karabey (60) ile DİAY-DER Başkanı Ekrem Baran’ın (57) eşi Fatma Baran (55) gazetemize konuştu.

 Böyle bir baskınla karşılaşmadım

1993 ve 1994 sürecinde köylerinin yakılması ve boşaltılmasından kaynaklı Bitlis’in Tatvan İlçesi Avetağ köyünden İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Karabey ailesi İstanbul’da da baskı gözaltı ve tutuklamalar ile karşılaştı. Karabey ailesinden Hediye Karabey eşinin gözaltına alındığı gece yaşananları ”zulüm” olarak değerlendirdi. Eve yapılan baskının 3 saat sürdüğünü ve daha önce böyle bir baskınla karşılaşmadığını belirten Karabey o gün yaşananları şöyle anlattı: “Eve geldik gece saat 2’ye geliyordu. Hasta misafirlerimiz vardı. Ses geldiğinde kapıyı açtık, hemen içeri girdiler. Sanki binayı üstümüze yıkacaklardı. Misafirimizi de diğer odadan alıp getirdiler. Misafirimize bir şey olur diye çok korktuk.

Başlarına silah dayadılar

Eşimi ve misafiri yerde yüz üstü yatırıp başına silah dayamışlardı. Birkaç maskeli polis gelip beni zorla oturtmaya çalıştı, ancak ben oturmadım. Eve bir şey atarlar diye korkuyordum. Ben hayatımda böyle bir arama görmedim. Her yeri didik didik ettiler.

 Kitaplar, fotoğraflar alındı

Çok eski olan Arapça bir kitap vardı. Ben eşime bu kitabı bir camiye bırakalım demiştim. Eşim ‘camilerin işine yaramaz’ dedi. O kitabı alıp ‘tarihi eserdir’ deyip götürdüler. Başka birkaç kitap götürdüler. Eşim ‘o aldığınız kitaplar yasak değildir’ dese de dinlemeyip aldılar. Selahattin Demirtaş’ın yanı sıra  çocuklarımızın fotoğrafları vardı, onları da alıp götürdüler.”

Artık yeter

Eşinin sağlık problemlerine değinen Karabey, ”bir şey olur” diye ailecek endişe içerisinde olduklarını ifade etti. “Bize yapılan bu haksızlık ve hakarete yeter diyoruz. Biz bu zulmü hak edecek ne yaptık anlamış değiliz” diyen Hediye Karabey şöyle devam etti: ”Tek suçumuz Kürt olmaktır. Eşim çevresinde sevilen sayılan bir imamdır. Onun hakkında kötü düşünen bir kişi bulamazsınız. Eşim imamlar birliğinde imamlık yapmaktan başka hiçbir şey yapmamıştır. İmamlık yapmak ne zamandan beridir suç olmuş anlamış değilim.”

Üç kez anjiyo oldu

Eşinin kalp ve tansiyon hastası olduğunu sözlerine ekleyen Karabey, “Kalpten 3 kez anjiyo oldu. Ayrıca bel fıtığı rahatsızlığı var. Bundan kaynaklı cezaevinde olumsuz bir durum yaşar diye aklımız hep ondadır. Bir saniye dahi olsa onu düşünemeden edemiyoruz” dedi.

”Eşim her zaman barıştan iyilikten yana olmuştur. Değil suç işlemek canlı olan hiçbir şeye zarar vermez” diyen Karabey, ”İnanç konusunda öncülük yapan biridir. Topluma inanç konusunda yol gösteren ve her zaman iyilikten yana olan ve toplumu bu temelde yönlendiren sevilen ve sayılan bir imamdır. İstanbul’a geldiğimizden beridir bu üç kezdir evimiz basılıyor” diyerek isyan etti.

Kürt olduğumuz için

Tutuklu DİAY-DER Başkanı Ekrem Baran’ın (57) eşi Fatma Baran (55) ise geç saatlerde yapılan baskında yaşadıkları korku ve endişeyi şöyle anlattı: “14 yaşında olan torunumuz da yanımızdaydı. Çocuk yaşta olmasına rağmen onu da eşimi de yüz üstü yatırdılar. Eşim tansiyon ve kolesterol hastasıdır.  Rahatsızlığından kaynaklı endişeliyiz. Her an olumsuz bir durum yaşar diye endişeliyiz. Eşimin suç işlediğine dair hiçbir şey öne süremezler. Bu tutuklama keyfidir. Kürt olduğumuz için bu zülüm ile karşı karşıya kaldık.”

 

Türklük ve Hanefilik empoze ediliyor

Doğu Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu Başkanı Abdülhakim Daş da melelerin tutuklanmasına tepki göstererek, iktidarın kendisine benzemeyen herkesi baskı altına alarak sindirmeye çalıştığını ifade etti.

DGD Başkanı Abdulhekim Daş, kendi bileşenleri DİAYDER’in İstanbul’da kurulan bir dernek olduğunu ve üyelerinin gerek medreselerde gerekse de imam hatip liselerinde eğitim alan meleler olduğunu ifade etti. Hitap ettikleri kesimin Kürdistan’dan gelen Şafii mezhebinden Kürtler olduğunu ifade eden Daş, bundan kaynaklı da hutbelerini Kürtçe okuduklarını ifade etti.

‘Kürtçe vaaz neden verilemiyor?’

Tutuklanan din alimlerine yöneltilen “Neden Diyanetin hutbelerini okumuyorsunuz” sorusuna tepki gösteren Daş, bu şekilde Diyanet’in söylediği her şeyin doğru kabul edilmesi ve inanç anlayışının insanlara empoze edilmek istendiğine işaret etti. Hizmet verdikleri halkın ana dilinin Kürtçe olduğuna dikkat çeken Daş, “Ana dilimiz Kürtçedir. Tüm camilerde Türkçe vaaz veriliyor da, Kürtlerin çoğunlukla gittiği camilerde neden Kürtçe vaaz verilmiyor? İktidar bu yaklaşımları ile hiçbir alanda kendisine karşı muhalefet istemiyor. Söz konusu inanç dahi olsa ve kendi doğrultusunda hareket etmeyenler imam dahi olsa izin vermiyor” diye konuştu.

Sindirme, susturma

Türkiye’de faaliyet yürüten ve örgütlenen dernek, cemaat ve tarikatlara dikkat çeken Daş konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kendileri ya da yandaşlarına bağlı onlarca dernek, tarikat ve cemaat ve bunların bünyesinde Kuran kursları var. Hatta bazı cemaatlerde genç kızların, genç erkeklerin nelere maruz kaldığını zaman zaman haberlerde görmekteyiz. Buradaki amaç sindirme ve kendileri gibi yaklaşmayan insanları susturmaya çalışmaktır. Nasıl ki siyasi alanda kendisine muhalif olan HDP’yi baskı altında tutmak ve susturmak için çaba gösteriyorlarsa buradaki amaç da budur. Sivil alanda da söz konusu inanç dahi olsa susturmaya çalışmaktadır. Din konusunda dahi insanların dinini nasıl yaşayacağını kendileri belirlemek istiyor. Tek dil, tek din, tek vatan ve tek bayrak yaklaşımlarının sonucudur, bu operasyonlar. Öteden beri dedikleri Türk İslam sentezinin de ötesinde, artık Türk ve Hanefi mezhebini kitlelere empoze etmek istiyorlar.”

İnanç kimsenin denetiminde olmamalı

Tutuklananların temel amaçlarının halka hizmet etmek olduğunu dile getiren Daş, “Kendi ana dilleri ile hizmet etikleri ve gerçek İslam’ın değerlerine göre hizmet ettikleri için tutuklandılar” dedi. ”İnancın, devletin ya da herhangi bir iktidar grubunun denetiminde olmaması gerekiyor” diyen Daş son olarak şu mesajı verdi: ”İktidar kendisine benzemeyen her şeye karşı baskı, zulüm ile cevap vererek sindirmeye çalışıyor. Devlet bu politikalardan vazgeçmeli. İnanca, örgütlenmeye ve düşünceye karışmamalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.