Newala Qesaba ve Kürt’ün ölüsüne tahammülsüzlük

Forum Haberleri —

  • Komando Tugayının çöplük olarak kullandığı Kasaplar Deresi, aynı zamanda Kürt coğrafyasının nasıl bir toplu mezarlar coğrafyasına dönüştürüldüğünün ilk resmidir ve uluslararası kamuoyunun 2. Dünya savaşının ardından tanıklık ettiği toplu mezar gerçeği, Türkiye’de ilk defa Kasaplar Deresi ile ortaya çıkmıştır. 

"…Ve kan akardı derelerimizden;

Zilan, Munzur, 33 kurşun, Newala Qesaba
Ve ülkenin bütün derelerinde.
O iklimde kalırdı acılar;
Duymazdı bir Allahın kulu çığlığımızı
Ve dağlara sevdalanırdık,
Karabasan gecelerin sabahlarında.
Direnmek kalırdı Kürt’e;
Yaşamanın bir başka adı direnmektir…"

(Apê Musa)

Oktay CANDEMİR

Berlin duvarı henüz yıkılmamış, Çavuşesku son günleri olmasına rağmen askeri törenlerde gövde gösterisi yaparak tüm dünyaya ‘Hala çok güçlüyüm’ mesajı veriyor, SSCB henüz dünyanın iki süper gücünden biri olarak varlığını sürdürüyordu. Ancak tüm bunlara rağmen başını Sovyetler Birliği’nin çektiği Doğu bloku ağır bir rejim krizinin içinde debeleniyordu.

Bütün dünya gözlerini bu ülkelere çevirmiş, bu rejimlerin yıkılmasını beklerken; 80’li yıllara darbe ile giren Türkiye, 80’lerin sonuna da siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerle giriyordu.

Türkiye, 15 Ağustos 1984’te PKK’nin yaptığı Eruh-Şemdinli eylemlerini "3-5 çapulcunun işi" olarak değerlendirmiş; 1925 Şêx Seîd, 1930 Ağrı ve 1938 Dersim isyanlarında olduğu gibi kısa sürede bastıracağını sanmıştı ama öyle olmadı.

Bu yanılgı ve başarısızlık sonucunda bölgede işlenen insanlık suçları da gün yüzüne çıkmaya başladı.

1930’da Zilan Deresi, 1943’te Seyfo Deresi, 1938’de Munzur Deresi ve 1989’da Kasaplar Deresi ne ilk, ne de sondu.

Kürtler için "dere" demek katliam demektir. Kürtler son yüzyıldır hep derelerde katledildi. Şair Ahmed Arif’in dediği gibi, "Bir kuşluk vakti" en yakın dereye götürülen Kürtler, o derelerden sağ çıkamadı. Apê Musa, "Kan akardı derelerimizden" dizeleriyle Kürt coğrafyasında bulunan derelerde Kürtlere karşı işlenen insanlık suçlarını anlatıyordu.

700

Kapanmayan yara: Kasaplar Deresi

Gazeteci Günay Aslan, 1989 yılında yaşanan çatışmalarda hayatını kaybedenlerin, faili belli infazlarda öldürülenlerin ve cenazesine ulaşılamayan yüzlerce kişinin Siirt’te kepçelerle Kasaplar Deresi olarak adlandırılan çöplüğe gömüldüğünü duyurduğunda, Kürtler tarihin acı dolu sayfalarında yer alan dere trajedisini yeniden yaşadı.

Gözaltında gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden, çatışmalarda hayatını kaybedenler veya JİTEM tarafından kaçırılıp öldürülen Kürtlerin gömüldüğü Kasaplar Deresi vakasına Türk medyası ilgi göstermedi ama haber uluslararası insan hakları örgütleri nezdinde büyük yankı uyandırdı.

Olayı duyuran Gazeteci Aslan, haberinin ardından savcılığa dilekçe verdi ama mahkemeler kasaplar deresini soruşturmak yerine Aslan’ı dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargıladı ve "Devletin bölünmez bütünlüğünü yıkmaya teşebbüs" suçundan iki buçuk yıl ceza verdi.

Ama aileler hemen savcılıklara başvuruda bulunarak çocuklarının cenazelerini istedi. ANAP’ın 1989 yerel seçimlerini kazanmasının ardından 22 Nisan 1989 günü Kasaplar deresinin açılmasına karar verildi. Yapılan kazılarda bulunan cesetler ve kemikler; savcılık, polis ve istihbarat yetkililerinin gözetiminde belediye tarafından kent mezarlığına gömüldü. Gazetecilerin kasaplar deresine girmesine izin verilmedi, tüm engellemelere rağmen gazeteciler ceset parçalarının Zevye mezarlığında toprağa verilmesini görüntülemeyi başardı. Bazı ölüler beyaz torbalar içinde taşınarak gece saatlerinde toprağa verildi. Beyaz torbalara yerleştirilen ölü bedenlerden biri de ‘Egît’ olarak bilinen PKK komutanlarından Mahsum Korkmaz’dı.

Kasaplar Deresinde bulunan toplu mezarda ortaya çıkanlar ve oluşan kamuoyu baskısı üzerine devlet içinde bir ‘Muğlalı sendromu’ tartışması başladı. Askeri ve siyasi yetkililer;  "Terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini bozacak" girişimlere prim vermeyeceklerini belirterek, 1990’larda yaşanacak olan on binlerce infazın ve katliamın önünü açtılar.

Kasaplar Deresi’yle ilgili bugüne kadar açılan davalardan sadece o alanın kazılmasına karar veren mahkeme kararı dışında resmi bir karar alınmadı, sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmadı ve askeri bölgede bulunan dereye girişlere bir daha da izin verilmedi. Etrafı dikenli tellerle çevirilerek üzerine moloz döküldü. Bugün çöplük olarak kullanılan bölge, o zamandan bu yana açılmayı bekliyor.

Komando Tugayının çöplük olarak kullandığı Kasaplar Deresi, aynı zamanda Kürt coğrafyasının nasıl bir toplu mezarlar coğrafyasına dönüştürüldüğünün ilk resmidir ve uluslararası kamuoyunun 2. Dünya savaşının ardından tanıklık ettiği toplu mezar gerçeği, Türkiye’de ilk defa Kasaplar Deresi ile ortaya çıkmıştır. İHD raporlarına göre; Türkiye’de 20 ilde bulunan 253 toplu mezarda 3 bin 248 kişi bulunuyor. Kasaplar Deresinin bulunduğu Siirt’te ise 36 toplu mezar bulunuyor.

Kürt’e karşı değişmeyen anlayış

Kürtlerin dirisiyle olan mücadeleleri istedikleri sonucu vermeyince bu defa Kürtlerin ölüsüyle mücadele eder hale gelen bu anlayış, 2022 yılında da hiç değişmedi. Bugün de mezarlıklara saldırılar, çatışmalarda yaşamını yitirenlerin cenazelerinin ailelerine teslim edilmemesi ve bazı cenazelerin kargo ile ailelerine gönderilmesi, kasaplar deresi ile başlayan toplu mezar ve ölülerle mücadele sürecinin devam ettiğini gösteriyor.

1990’ların Türkiye’sinde Sapanca-Hendek-Düzce ve Diyarbakır Ergani karayolunda katledilen yüzlerce Kürt iş insanı, avukat, gazeteci, siyasetçi toplu mezarlara gömüldü.

Bundan yaklaşık 5 yıl önce HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk'un annesi Hatun Tuğluk'un Ankara'da düzenlenen cenaze törenine bir grup saldırıda bulunmuş ve cenazesi bulunduğu mezardan çıkarılarak Dersim’de toprağa verilmişti.

Kilyos kaldırımlarındaki kemikleri herkes gördü.

Garibe Gezer’in cenazesine yapılanlar herkesin gözü önünde yaşandı.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşamını yitiren 70 yaşındaki hasta tutsak Ramazan Turan’ın cenazesinin hastanede yıkanmasına izin verilmedi; kayyım cenaze aracı ve tabut vermedi, aile marangozdan tabut yaptırmak zorunda kaldı ve dini vecibeler için çağrılan imam, Diyanet’ten talimat almadığını belirterek görevini yerine getirmedi.

Cezaevinde yaşamını yitiren 70 yaşındaki tutuklu Ramazan Turan’a yaşarken yapılan zulüm, öldükten sonra da devam etti. Tüm yaşamı baskı altında, cezaevlerinde geçmiş Kürt Ramazan Turan’ın ölüsüne bile tahammül edememişlerdi. Sistemin Kürt’ün ölüsüyle olan mücadelesi yeni değil; neredeyse 100 yıldır süregelen bir durum.

Düşman dahi olsa, ölülerle uğraşmak nasıl ifade edilir, bilemiyoruz; zira bunun insanlık tarihinde yeri yok ve olmamalı. Ancak şunu biliyoruz: Ölüleri toplu olarak gömmek, Celali isyanlarını kanla bastıran ve 60 bin insanı kuyulara gömen Kuyucu Murat Paşa’dan bugüne uzanan bir gelenektir ve bu yönlü tarihsel bir arka planın olduğunu unutmamak gerekiyor.

Newala Qesaba’nın ortaya çıkmasından bu yana 33 yıl geçti. SSCB yıkıldı, Çavuşesku öldü, Berlin duvarı yıkıldı ama Türkiye’de cezaevinde ölen birine tabut bile verilmiyor. 33 yılda değişen bir şey olmadığı gibi bir geriye gidiş söz konusu…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.