Nomonhan Savaşı’nın perde arkası

Toplum/Yaşam Haberleri —

Nomonhan Savaşı

Nomonhan Savaşı

  • Nomonhan Savaşı, 1939’da Japonya ile Sovyetler arasında patlak verdi. Sovyetlerin zaferiyle sonuçlandı. Bu çatışmalar, II. Dünya Savaşı’nın ittifaklarını şekillendirdi. Bu unutulmuş bu savaş, jeopolitik denklemin kilit parçasıydı.

BRANKO MILANOVIC / Çeviri: Tijda YAĞMUR

Birkaç yıl önce bir akşam yemeğinde Japon bir arkadaşıma, Japonya’nın Amerika Birleşik Devletleri’ne saldırma kararını hiçbir zaman tam olarak anlayamadığımı söyledim. Aksine, bana göre Japonya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırması daha kolay ve belki de daha kârlı olurdu — nitekim James Burnham ve birçok kişi de 1941’in sonlarına doğru böyle olmasını bekliyordu. Japon arkadaşım beni, Amerikalı askeri tarihçi Stuart D. Goldman’ın kaleme aldığı Nomonhan, 1939: The Red Army Victory that Shaped World War II (Nomonhan, 1939: II. Dünya Savaşı’nı Şekillendiren Kızıl Ordu Zaferi) adlı kitaba yönlendirdi. Kitap, ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü tarafından yayımlanmıştı.

Goldman’ın kitabı, 1938 ve 1939 yıllarında Japon İmparatorluk Ordusu’nun Mançukuo’daki Kwantung Ordusu ile Sovyetler Birliği arasında gerçekleşen iki önemli çatışmayı konu alıyor. Bu çatışmalar, yaşandıkları bölgelerin adlarıyla anılıyor: Changkufeng ve Nomonhan (Moğolca adıyla Khalkhin Gol). Her iki savaş da, Japonların kontrolündeki Mançurya (Mançukuo) ile o dönemde Sovyetler’le askeri ve siyasi ittifak içindeki Moğolistan sınırında yaşanmış. Kitabın üç bölümü, bu çatışmaların askeri analizi ile siyasi-askeri karar süreçlerine ayrılmış. Goldman, yıllarca süren araştırmalarında ağırlıklı olarak Japon İmparatorluk Ordusu karargâh arşivlerine, kilit aktörlerin anılarına ve daha sınırlı ölçüde de olsa Moskova’daki askeri arşivlere başvurmuş.

 

 

Çatışmanın gerekçesi/bahanesi

Her iki çatışmanın teknik gerekçesi, sınır çizgisinin taraflarca farklı yorumlanmasıydı. Ama gerçekte bunlar sadece bahane. Esas neden, taraflar arasındaki siyasi uyumsuzluk, karşılıklı güvensizlik ve birbirlerinin sınırlarını test etme isteğiydi.

Çatışmaların başlangıcı da benzer: Kwantung Ordusu’nun neredeyse kendi başına aldığı kararla Sovyet güçlerine saldırması. Goldman, Kwantung Ordusu’nun meşhur olduğu “aşağıdan yukarıya emir verme” ya da “doğru bildiğini yapma” geleneğine dikkat çekiyor. Bu gelenek, çoğu zaman İmparatorluk Ordusu karargâhını ve hükümeti oldu-bittiyle karşı karşıya bırakıyordu. Her iki çatışmada da Sovyetler galip geldi. Özellikle Nomonhan Savaşı küçük bir çarpışma değildi: Dört ay sürdü (Mayıs-Ağustos 1939) ve 30 bin ila 50 bin arasında can kaybına yol açtı. Bu rakam, ölü ve yaralıları kapsıyor ve Sovyetler ile Japonya/Moğolistan arasında kabaca eşit şekilde dağılmış durumda. Ancak Japonlar, zorla silah altına alınan Çinli — yani Mançuryalı — askerlerin ölümlerini -nedense- hiç hesaba katmamış.

Goldman’ın kitabının en dikkat çekici kısmı, askeri detaylardan çok bu çatışmaların II. Dünya Savaşı ittifaklarını nasıl yeniden şekillendirdiğine dair politik analizleri. İki temel yorumu var.

Birinci yorum: Sovyetler’in Avrupa’daki stratejik tercihleri — İngilizler ve Fransızlarla mı yoksa Nazi Almanyası’yla mı ittifak yapılacağı sorusu — yalnızca Avrupa bağlamında değerlendirilemez. Sovyetler, ülkenin iki ucunda iki büyük düşmanla karşı karşıyaydı: Almanya ile doğrudan sınırları yoktu, ancak Japonya ile vardı. İdeolojik ve jeopolitik açıdan her ikisi de ciddi tehditlerdi. Dolayısıyla Doğu’da olanlar, Batı’daki gelişmeleri doğrudan etkiledi. En bariz etkisi, Stalin’in 1939 Ağustos’unda Nazi-Sovyet saldırmazlık paktını imzalama kararında görüldü.

İkinci yorum ise Japonya’nın ABD’ye saldırma kararıyla ilgili — Japon arkadaşımın bu kitabı önerme nedeni de buydu zaten.

İlk olarak, bilindiği gibi Stalin aynı anda hem İngiltere ve Fransa’yla hem de Almanya’yla görüşüyordu. Standart açıklama şu: Batılı güçler ile Sovyetler, Nazi saldırısını birbirlerine yönlendirme çabasındaydı. Stalin, Hitler’le anlaşarak Alman saldırısını Batı’ya yönlendirdi, Almanya ile savaşı 1939’da önlemiş oldu, anlaşma gereği Doğu Avrupa’dan pay aldı ve stratejik açıdan doğru bir karar vermiş oldu. Goldman bu yoruma katılıyor ama buna bir de Asya boyutunu ekliyor.

Stalin Batılılarla ittifak kursaydı?

Anti-Komintern Paktı’nın üyeleri (Almanya, Japonya ve İtalya) aynı hedeflere sahip değildi. Japonya, Almanya’nın Sovyetler’le savaş durumunda kendisine destek vermesini istiyordu. Ama Hitler, 1939 itibarıyla Sovyetler’e karşı bir savaşa pek hevesli değildi ve bu taahhütte bulunmadı. Goldman’a göre eğer Stalin Batılılarla ittifak kursaydı, Hitler Japonya’ya Sovyetler’e karşı yardım sözü verebilir ve Japonya da Sovyetler’in doğusuna saldırabilirdi. Ancak Stalin Almanya’yla anlaşınca, Almanya ile Japonya’nın bağları zayıfladı ve Sovyetler hem Batı’da hem Doğu’da savaş tehdidinden aynı anda kurtulmuş oldu.

 

 

Goldman’ı burada alıntılamakta fayda var:

“Mantıken bakıldığında, eğer Stalin Batılı demokrasilerle bir anti-faşist ittifaka yönelseydi, Almanya ile savaş riski oldukça yüksek olurdu. Hatta büyük çaplı bir Sovyet-Alman savaşı çıkmasa bile, Kızıl Ordu’nun Batı’da yoğunlaşması gerekirdi. Bu durum Almanya’yı Japonya’yla yakınlaştırabilir ve Japonlar da Sovyetlerin doğu sınırındaki zaafı fırsat bilerek saldırıya geçebilirdi. Stalin için iki cepheli bir savaştan kaçınmak hayatiydi.” (s. 160)

Bu değerlendirme elbette 1939 Ağustos’u bağlamında geçerli. Haziran 1941’de işler değişti ama Stalin’in hesabı bütünüyle yanlış da çıkmadı: Japonya hiçbir zaman Sovyetler’e saldırmadı.

Bunun yerine, ABD’ye saldırdı. Burada Goldman’ın ikinci stratejik yorumuna geliyoruz. Japonya’nın Sovyetler karşısında yaşadığı bu iki sınırlı yenilgi, Kızıl Ordu’nun gücüne dair farkındalığın artmasına yol açtı (ki başlangıçta Japon Ordusu, Sovyetleri hafife alıyordu). Aynı zamanda, Kwantung gibi disiplinsiz ve Sovyetler’e karşı en saldırgan tavrı benimseyen askeri kliklerin siyasi etkisi azaldı. Japonya’nın dikkatini Çin’e ve Chiang Kai-shek’e yöneltmesi bu süreçte hızlandı. Bu da, Japonya’nın kuzeye değil güneye yönelmesi anlamına geliyordu.

Japonya, Avrupa’da Almanya tarafından çoktan mağlup edilmiş olan ülkelerin (örneğin Fransız Hindiçini ve Hollanda’nın Endonezya’daki sömürgeleri) ya da Almanya’yla ölüm kalım savaşı içinde ve Asya’daki kolonilerini savunamayacak durumda olan Britanya’nın topraklarını hedef aldı. Japonya’nın Güneydoğu Asya’ya yönelerek Endonezya’ya saldırması, ABD’nin petrol ambargosunu tetikledi. Ambargo, Japon savaş makinesini birkaç ay içinde felç etme potansiyeline sahipti. Bu yüzden Japonya, Endonezya’daki petrol kaynaklarını kontrol altına almak için ABD’ye saldırmanın mantıklı bir adım olduğuna karar verdi.

Goldman, Japonya ile Sovyetler arasında yaşanan ve bugün neredeyse unutulmuş bu çatışmayı, 1939-41 döneminde her iki rejimin de çözmeye çalıştığı jeopolitik denklemin kilit parçalarından biri olarak konumlandırıyor. Stalin’in Hitler’le anlaşmasını daha cazip hale getirdiği gibi, Japonya’nın yönünü güneye çevirmesinde de belirleyici rol oynadı. Belki Goldman zaman zaman Nomonhan savaşının önemini abartıyor olabilir, ama bu çatışmanın siyasi tarihçilerin büyük ölçüde unuttuğu bir mesele olması haksızlık. Hele ki günümüzde Avrupa’daki savaşın Asya’daki jeopolitik gelişmelerle doğrudan bağlantılı hale geldiği bir dönemde. Nitekim, birkaç gün önce Çin dışişleri bakanının Ukrayna savaşının sonucunu Doğu Asya’daki duruma doğrudan bağlaması da bu açıdan şaşırtıcı değil.

Kaynak: https://branko2f7.substack.com/p/nomonhan-1939

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.