Nusaybin Sınır Kapısı artık açılmalı

Dosya Haberleri —

Nusaybin Sınır Kapısı açıklama

Nusaybin Sınır Kapısı açıklama

DTSO Başkanı Mehmet Kaya ile Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni ve bu sürecin 12 yıldır kapalı olan Nusaybin Sınır Kapısı’na olası etkilerini konuştuk

  • Nusaybin Gümrük Kapısı, modern bir kapı olmasına rağmen 12 yıldır kapalı. Bu kapı, aynı zamanda Irak’a 72 kilometre mesafede. Diyarbakırlı bir imalatçı malını Suriye’ye göndermek için 153 kilometre, Irak’a göndermek içinse 202 kilometre mesafe kat etmek zorunda. Devlet bunu bilmesine rağmen 570 kilometre uzaklıktaki Cilvegöz Sınır Kapısı’nı dayatıyor.
  • Bu, bölgedeki ticareti engelleyen ve yoksullaştırmayı amaçlayan politikanın bir parçası. Oysa Irak’la ticaretimiz 2014’te 14 milyar dolara kadar çıktı. Bu rakamı tekrar 2022’de yakalayabildik. Eğer biz güneydeki komşularımızla, oradaki Kürtlerle ticaretimizi devletin yasal ve güvenlik engelleri olmadan sürdürebilirsek, bölge ekonomisi kendine yeterli hale gelir.
  • Süreçten alınacak sonuçlar bu konuda belirleyici olacaktır. Çünkü ekonomik anlamda yaşanan gelişmeler çözüm süreçlerine önemli katkılar sunar. Bölgede yaşanacak ekonomik gelişmeler, Habur Sınır Kapısı’nın düzenlenmesi, yasakların kalkması, Nusaybin Sınır Kapısı’nın açılması bölge halklarının çözüme dönük inançlarını güçlendirecektir.

AZİZ ORUÇ / AMED

Nusaybin Sınır Kapısı 12 yıldır kapalı. Nisan ayında Mardin, Amed, Batman ve Şırnak’tan 11 Ticaret ve Sanayi Odası ile Ticaret Borsası başkanları Nusaybin Gümrük Kapısı önünde bir araya gelerek, hükümetten 2012 yılından beri Suriye'deki iç savaş nedeniyle kapalı olan Nusaybin Gümrük Kapısı’nın açılmasını talep etmişti. Kapının açılmasını için Nusaybin’e giden ve bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya ile Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni ve bu sürecin Nusaybin Sınır Kapısı’na olası etkilerini konuştuk. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle beraber karşılıklı güveni artırıcı adımların atılması ve toplumsal desteğin sağlanması gerektiğine vurgu yapan DTSO Başkanı Mehmet Kaya, ''Barış, ekonomik kalkınmaya en büyük katkıyı sağlar” dedi.

 

 

Geçtiğimiz günlerde yaptığınız açıklamada hem Türkiye hem de Suriye hükümetlerine “Kapıyı ticaret ve insan geçişine açın” çağrısında bulundunuz. Neden böyle bir açıklama yapma gereği duydunuz?

Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, DTSO ve bölgedeki diğer sivil toplum örgütleri olarak, Kürt sorununun çözümünde atılması gereken adımları önceliyoruz. Ancak bir yandan da Kürtlerin ekonomik birlikteliği, aralarındaki ticaretin engellenmesi, beyin ve sermaye göçünün normalleştirilmesi, bunların hepsi de Kürt sorununu yaratan temel unsurlar. 1925’ten bu yana Kürtler arasında ekonomik ilişkiler bilinçli olarak engellendi ve Şark Islahat Planı zihniyetiyle hareket edildi. Bölgenin ekonomik yapısı sistematik biçimde zayıflatıldı. Bu sistemin bir parçası olarak teşvik yasaları çıkarıldı. Bu sayede 40 yıldır bölgenin daha da yoksullaşması sağlandı. Bu, devletin iş bilmezliğinden değil, bilinçli olarak uygulanan bir politikanın sonucudur. Bölgenin ekonomisine zarar veren tüm uygulamaların hızlı şekilde ortadan kaldırılması gerekiyor ki kalıcı barış sağlansın. 

Nusaybin Gümrük Kapısı, modern bir kapı olmasına rağmen 12 yıldır kapalı. Bu kapı, aynı zamanda Irak’a 72 kilometre mesafede. Diyarbakırlı bir imalatçı malını Suriye’ye göndermek için 153 kilometre, Irak’a göndermek içinse 202 kilometre mesafe kat etmek zorunda. Devlet bunu bilmesine rağmen Suriye’yle yapılacak olan ticarette, 570 kilometre uzaklıktaki Cilvegöz Sınır Kapısı’nı dayatıyor. Bu, bölgedeki ticareti engelleyen ve yoksullaştırmayı amaçlayan politikanın bir parçası. Oysa Irak’la ticaretimiz 2014’te 14 milyar dolara kadar çıktı. Bu rakamı tekrar 2022’de yakalayabildik. Eğer biz güneydeki komşularımızla, oradaki Kürtlerle ticaretimizi devletin yasal ve güvenlik engelleri olmadan sürdürebilirsek, bölge ekonomisi kendine yeterli hale gelir. Diğer ülkelerle yapılan ticarette en iyi seviyeye gelebilir. 

 

 

Kapının kapalı tutulmasının, Türkiye ve Suriye açısından kayıpları neler?

Bugün Habur Sınır Kapısı’ndan günlük ortalama 4 bin TIR geçiyor. Bu sayede 15-16 milyar dolarlık rakamları yakalayabiliyoruz. Tek bir kapıyla ancak bu kadar ticaret yapılabilir. Nusaybin üzerinden ikinci bir geçiş kapısının açılması öncelikle Irak’la olan ticareti geliştirecektir. Suriye’ye baktığımızda ise, ihracatımız yok denecek kadar az. Kapının açılması, Qamişlo ve Nusaybin’e ekonomik anlamda çok önemli katkılar sağlar. Suriye’de de Irak’ta yakaladığımız ihracat rakamlarını yakalayabiliriz. Aynı zamanda Suriye’nin yeniden yapılandırılması ve gelişimi için bölgedeki iş insanlarına büyük oranda katkı sunar. Kapının açılması en çok da bölge halkına fayda sağlayacaktır. Çünkü lojistik, ticarette en büyük maliyetlerden biri. Mardin, Nusaybin, Batman, Diyarbakır ve Urfa gibi illerin hem ihracat hem de ticaretine olumlu yönde katkıları olacaktır.

 

 

Kapının yakın zamanda açılacağını düşünüyor musunuz? Bu konuda görüşmeleriniz oldu mu?

Suriye’deki mevcut tabloya baktığımızda, bir uzlaşma sağlanmadığı ve Türkiye tarafında çözüm süreciyle ilgili somut adımlar atılmadığı sürece, kapının -ekonomik anlamda çok büyük faydaları olmasına rağmen- yakın zamanda açılacağına dair güçlü bir inancımız yok. Bu konuda hem Ticaret Bakanlığı’na hem de Dışişleri Bakanlığı’na bilgi verdik. Onlar da bize bu olanağın çözüm sürecinin sonuçlarıyla bağlantılı olduğunu ifade ettiler. Süreçten alınacak sonuçlar bu konuda belirleyici olacaktır. Çünkü ekonomik anlamda yaşanan gelişmeler çözüm süreçlerine önemli katkılar sunar. Bölgede yaşanacak ekonomik gelişmeler, Habur Sınır Kapısı’nın düzenlenmesi, yasakların kalkması, Nusaybin Sınır Kapısı’nın açılması bölge halklarının çözüme dönük inançlarını güçlendirecektir.

Mart ayında QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile Colani arasında imzalanan anlaşmada sınır kapılarının entegrasyonu konusu da yer aldı. Suriye tarafının bu maddeyi hayata geçirme adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, bir mutabakat sağlandı. Bu mutabakatın içinde Nusaybin Sınır Kapısı’nın da yer aldığını biliyoruz. Ancak kapı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından inşa edildi ve Türkiye’nin kontrolünde. Türkiye istediği taktirde iki ülke de bu kapıdan faydalanabilir. Dolayısıyla kapının açılması, Mazlum Ebdî ve Colani arasındaki mutabakattan çok Türkiye’nin güvenlik politikası ile bağlantılı. Türkiye bu konuda bir adım atarsa, kapının açılması önünde herhangi bir engel bulunmuyor.

DTSO ve bölgedeki sivil toplum örgütleri olarak girişimlerinizi sürdürmeyi planlıyor musunuz?

Kesinlikle, bu konudaki çalışmalarımız sürecek. Hem Türkiye hem de Suriye tarafıyla, Nusaybin Sınır Kapısı başta olmak üzere bölgeye yakın diğer geçiş noktalarının da açılması yönünde girişimlerimizi sürdürüyoruz. Aynı zamanda çözüm sürecine ve bölgedeki ekonomik adımların atılmasına dönük katkı sunmayı amaçlıyoruz. Hükümet yetkilileriyle, Meclis’teki milletvekilleriyle, bölgesel olarak da meslek odalarıyla yerel yönetimler üzerinden görüşmelerimiz olacak.

 

 

Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle beraber bölgedeki özellikle ekonomik temelli sorunlar da daha çok görünür olacak gibi…

Barış süreci sağlanır ve bu meseleler doğru bir zeminde tartışılırsa, yerelde oluşturulacak ekonomik politikalarla bölge hızlı bir şekilde kalkınabilir. Şiddetin sona ermesi, entegrasyonun sağlanması, insanların ölmemesi çok önemli. Ancak bölgedeki güvenlik politikaları ortadan kalkmadığı sürece, geçmişte olduğu gibi merkezden yanlış politikalarla, teşvik sistemleriyle bölgenin yoksulluğunun giderilmesi mümkün görünmüyor. Bugün Gayri Safi Milli Hasıla'dan alınan paylara baktığımızda, bölge illerinin son sıralarda yer aldığını görüyoruz. Sanayi Bakanlığı'nın 2023’te yayımladığı verilerde, en az gelişmiş 50 ilin 49’u Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunuyor. Bu kadar zengin bir bölgenin, tarım potansiyeli yüksek, güneş enerjisi açısından verimli, tatlı su kaynakları olan ve genç nüfusu yüksek bir yerin bu kadar geri kalmasının ticari akılla ifade edilecek bir tarafı yok. Bu nedenle güvenlik politikaları endeksli ekonominin gelişmesini engelleyen anlayış ortadan kalkarsa kendi kendine yeten bir bölge haline geliriz. Merkezden yönetilmek yerine yerelden yönetilecek bir sistemin oluşması gerekiyor.

Çatışmalı sürecin sona ermesiyle birlikte bölgede nasıl bir ekonomik gelişme yaşanmasını bekliyorsunuz?

Bölgede tarım, ihracat ve inşaat sektörleri oldukça güçlü. Suriye’nin yeniden inşa süreciyle birlikte bu alanlar da büyük oranda gelişim kazanacak. Benzer bir durumu daha önce Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde de gördük. Oranın imarında en önemli rolü bölgedeki iş insanları, müteahhitler ve yerel çalışanlar üstlendi. Aynı zamanda çatışmaların sona ermesiyle birlikte ticaret yapmak amacıyla Suriye’de fabrikalar açılacak. Bu şekilde istihdam sağlanacak. Tüm bu gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimizde atılacak adımlarla ülke ticareti çok hızlı bir şekilde gelişecek. Türkiye’nin ihracatı artarken ekonomik anlamda da olumlu etkiler sağlanacaktır.

 

* * *

Sürecin ekonomiye katkısı olur

 

 

Barış ve Demokratik Toplum Süreci başladığından bu yana, DTSO olarak Kürt sorununun çözümüne doğrudan destek verdiğinizi beyan ettiniz. Bu süreci, özellikle çözüm bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt sorunu, yüzyıllık bir sorun. Son 40 yılı aşkın kısmı ise çatışmalı olarak geçti. Elbette çatışmalar en başta can kaybına yol açar, bu en önemli boyutudur. Ancak bununla birlikte, çatışmaların en çok etkilediği alanlar bölgenin ekonomik gelişmişliği, işsizlik, yoğun göç, beyin göçü, sermaye göçü ve genç nüfusun bölgeden göçüdür. Bölgeyi çok yönlü olarak felç eden bir süreçten söz ediyoruz. Son 40 yıllık çatışmalı dönemde çözüm arayışları konusunda geniş bir kamuoyu desteğinin oluştuğunun da farkındayız. Ancak ne yazık ki dünya deneyimlerinden ders alan, akılcı ve sağlıklı bir çözüm süreci yaratılamadı. Burada önemli bir sorun da, çatışmalı ortamlardan beslenen siyasi ve siyasi olmayan çok sayıda yapının varlığıdır. Bizler, sivil toplum aktörleri olarak her zaman çatışmaların sona ermesini ve Kürt sorununun çözümünde sivil siyasete alan açılmasını talep ettik. Özellikle 2013-2015 yılları arasında yaşanan süreçte çatışmaların durmasıyla birlikte bölgede hem ekonomik hem de psikolojik iklim olumlu yönde değişti. Rakamlara baktığımızda; ihracat arttı, yatırımcı ilgisi yükseldi, ticaret ve sanayi canlandı. Türkiye’nin 2015’te ulaştığı yüksek rakamlara ancak 2022’de tekrar ulaşabildik. Yani, aradaki 7 yıllık çatışmalı süreçte ekonomik anlamda ciddi bir duraksama ve gerileme dönemine girdik.

Peki bu süreci, benzer çözüm girişimlerinden ayıran temel fark nedir?

Ortadoğu’daki son gelişmelere baktığımızda, Kürtler ile Türkler arasında sağlanacak bir barışın sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu coğrafyası için de bir barış ihtimali yaratacağını dile getiriyoruz. Belki de bu süreci önceki süreçlerden ayıran en önemli yön, tam da ifade ettiğimiz gibi Türk-Kürt birlikteliğinin Ortadoğu’da yaratacağı barış ortamı. Bu, hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak Türkiye’ye dayatılıyor. Ya Kürtlerle barış sağlanacak ya da Ortadoğu’da hem Türkiye hem Kürtler kaybeden taraf olacak. Bu sürecin başlangıcında hem Devlet Bahçeli’nin hem CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hem de Abdullah Öcalan’ın süreç okuması, siyasette güçlü bir ortak direnç yarattı. Bu da toplumda büyük oranda kabul gördü. Her iki taraftan da gelen cesur adımlar, bu süreci önceki süreçlerden ayıran en önemli özellikler arasında.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.