Öcalan’ın kardeşleri: Hiçbir bilgi yok

  • Kürt Halk Önderi’nin Uluslararası Komplo sonucu İmralı’da esir tutulmasının 22. yıl dönümü yaklaşırken devam eden tecride karşı tutsakların yaptığı açlık grevi 77. gününde. Öcalan’ın kardeşleri, son telefon görüşmesinden sonra hiçbir haber alamadıklarını, yaşayıp yaşamadığını bile bimlediklerini söyledi.

 

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 21 yıldır tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’da başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi, 77. gününde devam ediyor. Aynı amaçla Mexmûr Şehit Aileleri Derneği’nde 56, Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 39 gündür açlık grevi yapılıyor.

Birçok küresel ve yerel gücün yer aldığı Uluslararası Komplo sonucu 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkartılan Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edildi ve o günden bu yana kendisi için özel olarak oluşturulan İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuluyor. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği 15 Şubat tarihi, “kara gün” olarak Kürtlerin tarihinde yer alıyor. 

 ABD’nin başını çektiği güçler, Ortadoğu’nun yeniden dizaynı dahilinde kendileriyle işbirliği yapmayıp çıkarları önüne set çeken devlet, halk, örgüt ve bireyleri doğrudan veyahut piyonları konumundaki güçlerle adım adım imha ve tasfiyeye koyuldu. Öcalan’a göre, bu yönde atılan adımlar doğrultusunda hedefe konulan güçlerin başında PKK ve lideri olarak kendisi geldi.

Hedefteki lider: Öcalan

 “Başı koparıp, gövdeyi dağıtmak” amacıyla fiziki olarak ortadan kaldırılmak istenen Öcalan’a dönük bu yönde atılan ilk adım, 6 Mayıs 1996’daki suikast girişimiydi. Sağ kurtulduğu bu suikastta “Yeşil” kod adlı JİTEM elemanı Mahmut Yıldırım’a görev verildiği yıllar sonra ortaya çıktı. Bunun gibi yine yıllar sonra ortaya çıkan bir diğer şey ise 1994’te Suriye’ye giden dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ile Hafız Esad arasında gerçekleşen 4 saatlik görüşmenin 3 saatlik bölümünde Öcalan’ın konuşulmasıydı. Clinton’ın Suriye ziyaretini sıra dışı kılan en önemli faktör, 21 yıl aradan sonra bu ülkeye giden ABD Başkanı olmasıydı. Bu yöndeki bilgilere göre; Suriye ziyaretinin ardından Clinton, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile Beyaz Saray’da gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede yine Öcalan’ın tasfiyesi konuşuldu ve Simitis, Kıbrıs ve Ege Adaları konusunda Türkiye’den tavizler koparma hesabıyla ABD ile iş birliği içerisinde olmayı kabul etti.

Tasfiye amaçlı komplonun ayakları bu adımla örülmeye başlanırken, Öcalan oyunu bozmak için barış çabalarını sürdürdü. Devlet-polis-mafya ilişkilerinin Susurluk’ta yaşanan bir trafik kazasıyla ortaya saçıldığı skandallar zinciriyle 1998’e gelindiğinde Türkiye’de bir iktidar değişikliği yaşanıp hükümetin başına Refah Partisi geçti. Partinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan, dolaylı yollardan PKK’ye tek taraflı ateşkes talebini iletti. Öcalan da aynı yılın 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde 3. kez ilan ettiği ateşkesle barış zemininin oluşması için hükümetin önünü açmak istedi. 

Komplonun Kürt ayağı

 Öcalan’a dair komplo ağı örülmeye devam edilirken, tasfiye planının “Kürt ayağı” hala eksikti. Bu amaçla KDP Genel Başkanı Mesud Barzani Ankara’ya çağrıldı. Barzani, Ankara’nın ardından bu kez beraberinde YNK Lideri Celal Talabani ile Washington’a çağrıldı, 17 Eylül 1998’de KDP ve YNK ile ABD arasında “Kürt Otonomi Antlaşması” imzalandı. Akabinde de düğmeye basıldı. 

Çözüm için Avrupa’ya

 Yapılan açık ve gizli kimi anlaşmaların perde arkasında atılan adımlarla Suriye’den çıkmaya zorlanan Öcalan, önündeki “dağ” ve “Avrupa” seçenekleri içerisinde Kürt sorununa çözüm zemini sağlama amacıyla kendi deyimiyle “kendisini feda etme” olarak tanımladığı Avrupa yolculuğuna çıktı. 9 Ekim 1998’de Şam Havaalanı’ndan hareket eden uçakla Suriye’den ayrılan Öcalan, Türkiye’ye teslim edildiği 15 Şubat 1999’a kadar Yunanistan, Rusya, İtalya, Rusya, Kırgızistan, Rusya, Yunanistan, Beyaz Rusya, yeniden Yunanistan ve Kenya arasında mekik dokudu. 

Kaçırılarak teslim edildi

 Güney Afrika’ya götürüleceği söylenerek Yunanistan’dan Kenya’ya götürülen Öcalan, burada kaldığı Yunanistan Elçiliği’nden dışarı çıkarıldıktan sonra havaalanında Türkiye’den gelen operasyon ekibine teslim edildi. Öcalan, üzerinde Malezya bayrağı ve sahte kuyruk numarası yer alan bir uçakla 14 Şubat’ı 15 Şubat’a bağlayan gece Türkiye’ye doğru yola çıkarılıp kendisi için burada hazırlıklara başlanan İmralı Adası’na konuldu. 

Esas aktörlerin ABD, İngiltere ve İsrail olduğu yıllar içerisinde daha iyi anlaşılan Öcalan’a yönelik bu komploda Rusya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye, kendilerine biçilen rolleri yerine getirdi. Öcalan’ın iltica başvurusunu kabul etmeyip diğer Avrupa ülkelerini de bu yönde zorlayan Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler de komplo perde arkasında kalan diğer güçlerdi. Devreye konulan planının sahadaki yürütücüleri ise CIA, MOSSAD, EYP (Yunan Milli İstihbaratı) ve MİT gibi istihbarat örgütleri oldu.

Çarmıha gerilmeye benzetti

 Batı devletlerinin iki yüzlülüğü ve dostluk ilişkilerinden ihanete uğrayan Öcalan, öyle ki bu süreçte yaşadıklarını Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine benzetti.

Öcalan, maruz kaldığı komplo sonrası Ortadoğu’da yaşananları 2012’de basılan ”Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” kitabında geniş biçimde kaleme aldı. Kitapta, ABD’nin Ortadoğu planlarına ilişkin Öcalan’ın şu tespitleri yer aldı: “1990 sonrasında tek kutuplaştırıcı güç olarak sivrilmesinin ardından ABD, en büyük deneyimine Ortadoğu’da girmiş bulunmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) her gün sorgulanmaktadır. Kürtlerin projedeki yeri, en önemli konudur. Kürtler, ABD ve İsrail ilişkileri, giderek daha da stratejik bir durum alabilir. Bunun bölge üzerindeki etkileri iyi hesaplanmak durumundadır. Kürtler için bol ihanetli bir dönem mi olacak, yoksa bölgede yükselen yıldız olacakları bir dönem mi yaşanacak, tartışılmaya değerdir. Kürtlerin kendi iç ve komşu kavimler ve devletlerle ilişkileri, ilk defa bölge stratejilerini derinden ilgilendiren bir konumda seyretmektedir. Kürt-Arap, Kürt-İran, Kürt-Türk ilişkileri üzerinde en çok kafa yorulan bir döneme girmiştir.”

22  yıldır ada cezaevinde ağır tecrit altında

Komplonun İmralı sürecinin başlangıcı olan 15 Şubat 1999’dan bugüne bugüne 22 yıl geçti. İmralı Adası’nda inşa edilen F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Öcalan, 22 yıldır burada ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Kardeşleri Mehmet ve Fatma Öcalan, komplonun yıl dönümünde MA’ya konuştu. Uluslararası güçlerce kurgulanan komployu “yüz karası” olarak tanımlayan Mehmet Öcalan, “Başkan var olduğu sürece komploda yer alan devletler amaçlarına ulaşamıyordu, çünkü başkanın fikirleri onlar için engel, Ortadoğu için çözümdü” derken; Fatma Öcalan ise 22 yıldır cezaevinde olan 70 yaşındaki ağabeyinin serbest bırakılmasını istedi.

Engel olarak görüyorlardı

 Mehmet Öcalan, “Komplo oldukça kapsamlıydı. Başkan 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kaldı. Başkanı ülkelerine davet edenler, bu kez ona sırtını döndü. Dünyanın her yerinde herkese yer vardı ama başkana yer yoktu, tüm kapılar kapatıldı. Başkana neden yer yoktu? Ortadoğu’da büyük bir gücü vardı. Fikirlerinin Ortadoğu’da yayılmasını istemiyorlardı. En sonunda Kenya’da Türkiye’ye teslim ettiler. Bu dünya devletleri ve Ortadoğu için yüz karası bir durumdu. Başkan var olduğu sürece komploda yer alan devletler amaçlarını gerçekleştiremiyordu, çünkü başkanın fikirleri onlar için engel, Ortadoğu için çözümdü” dedi.

Onun şahsında Kürtlere yönelikti

 Ağabeyinin Türkiye’ye teslim edildiğini radyodan duyduğunu belirten Mehmet Öcalan, o günü ve sonrasını şu sözlerle dile getirdi: “Kara bir gündü. Nasıl tarif edilir bilemiyorum. Başkanın Türkiye’ye teslim edilmesi herkese çok ağır geldi. Kürt halkı bunu kabul etmedi. Her yerde eylemler gerçekleşti. Avrupa’da, Türkiye’de, her yerde meydanlar eylem alanına döndü. Köyden şehre herkes ayaklandı. Nerede bir Kürt varsa bu duruma karşı çıktı, çünkü kabul edilemezdi. Komplo ile Başkan’ın şahsında Kürt halkını yok etmek istiyorlardı.”

Ailece bu durumdan çok etkilendiklerini dile getiren Öcalan, devletin yıllardır yaşadığı topraklardan kendisini iki kez sürgün ettiğini hatırlattı. Öcalan, “Evet, bir köylüydüm ama hiçbir zaman yaşamımdan ödün vermedim. Elimden ne geldiyse onu yaptım” diye konuştu.

İş birlikçi Kürtler

 Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden güçlerin çıkarları için hala Ortadoğu’da olduğunu işaret eden Mehmet Öcalan, Kürt Hareketi’nin bitirilmesi için yerel iş birlikçilerin de komplodaki yerini aldığını vurguladı. Öcalan, “O dönemin kimi iş birlikçi Kürtleri komploda vardı, şimdi de varlar. Komplo aynı şekilde devam ediyor. Belki şimdi kendilerini yaşatıyorlar ama gelecekte bu halk bunları kabul etmeyecek. Kürtlerin yok edilmesi için ajanlık yapanlar, Kürt tarihinde kara bir leke olarak yer alacaklar. Başkan’ı cezaevinde en çok ziyaret eden benim. İlk görüşmeden son görüşmeye kadar. Başkanın Ortadoğu’ya yönelik projeleri hazır. Devlet buna fırsat vermiyor” şeklinde konuştu.

Fikirlerini hapsemediler

Öcalan’ın konulduğu tek kişilik hücrede dünyayı değiştirecek fikir ve projeler ürettiğini söyleyen Mehmet Öcalan, şöyle devam etti: “Fikirlerini hapsedemediler. Fikirleri Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde tartışılıp konuşuluyor. Fikirleri, tüm halkların varlığı içindir. ‘Bitireceğiz yok edeceğiz’ diyenlerin karşısında fikirleri her geçen gün büyüdü ve dünyaya yayıldı. Başkan halklar arasında bir köprüdür. Dört duvar arasında kalmayı hak etmiyor. Ben demokratım, aydınım ve insanım diyenler bu durumu kabul etmemeli.”

Yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz

Ailesi olarak yaklaşık 10 aydır yaşayıp yaşamadığından haberleri olmadığını söyleyen Öcalan, ”Hiçbir bilgi alamıyoruz. Evet, devlet bir insanı hapsedebilir ama onun da yasal hakları var. Dünya da bunu biliyor, neden bir çözüm bulunmuyor, dünya bu kadar mı kirlendi? Şu an İmralı Adası’nda tutulan dört insandan ne ailelerinin haberi var ne de onların ailelerinden. Bu kabul edilemez. Tecrit çözüm olmayacak. Bir an önce İmralı Cezaevi’nin kapıları açılmalı ve Başkan özgürlüğüne kavuşmalıdır” dedi.

Tutsaklar üzerlerine düşeni yapıyor

 Ailesi olarak, cezaevlerinde devam eden açlık grevindeki tutsakların eylemini kıymetli, değerli ve saygıdeğer bulduklarını ifade eden Mehmet Öcalan, bu konuda kamuoyuna şu sözlerle seslendi: “Açlık grevindeki tüm insanlara saygılarımızı sunuyoruz. Bu insanlar üzerlerine düşeni yapıyorlar. Bizim çağrımız dışarıdakileredir. Kaç defadır zindandaki insanlar açlık grevine katılıyorlar. Başkan, bana; ‘Zaten zindandakiler dört duvar arasındalar. Onların yükü zaten ağır. Siz niye bu yükü onlara bindiriyorsunuz?’ diyordu.”   HABER MERKEZİ

 

Kardeşi Fatma: Bırakın

Fatma Öcalan da 22 yıldır İmralı’da tecritte tutulan ağabeyinin özgür bırakılmasını istiyor. Ağabeyi ile 6 yıldır görüşemediğini belirten Fatma Öcalan, “Yaşıyor mu yaşamıyor mu haberimiz yok” dedi. Fatma Öcalan, “Yakalandığında ağır işkencelere maruz kaldı. Bir keresinde görüşmeye gittiğimizde bizimle gelen yabancı bir avukat bana; ‘Bir insan bu cezaevinde en fazla 2 yıl kalabilir. Bu tecritte insan yaşayamaz’ demişti. Ağabeyim 22 yıldır cezaevinde. Şu anda 70 yaşında, artık serbest bırakılması gerekiyor” dedi.  Çok özlediğini ve görmek istediğini dile getirdiği ağabeyini, geçmişte ayda iki kez de olsa görebildiklerini söyleyen Öcalan, “Şimdi neredeyse 5 yılda bir bile görüştürmüyorlar. Şimdi ne telefon, ne görüş, ne avukat ne de aile hiç kimseyle görüştürülmüyor” diye konuştu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.