On parmağında on hüner

Kadın Haberleri —

.

.

  • İsmim Tülay, ama ben Şahmaran'ın ruhunu taşıyorum sanki. Kendi gücümün farkındayım. Ne olursa olsun korkmam, girişirim hemen her işe.

EYLEM KAHRAMAN

Tülay Şahmaran, Pertax’ın (Pertek) Kurmeş köyünde doğmuş. Mutlu çocukluğunu, “anne-baba birbirini severse çocuk da mutlu büyür” diyerek açıklıyor. Beş kardeşler. Babası, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyormuş köydeyken. Gittiği zozanları ve küçükken katıldığı cem törenlerini unutamıyor hâlâ. Sabahları evlerine yapılan asker baskınlarını bir de. “Kapıyı kırar, hepimizi uykudan uyandırır, evi darmadağın ederlerdi” diyor Şahmaran, o günleri anlatırken. 

Yaşıtları evcilik oynarken

Dokuz yaşındayken, “sen bir ablasın” diyerek sorumlulukları hatırlatılmış ona. Çeşmeden su taşımaktan evde çocuk bakmaya kadar her işe koşmuş o yaşta. Yaşıtları evcilik oynarken, o futbol oynamış. Futboldan söz açılınca, gözlerinin içi gülüyor. Annesi ve babasının ona bu konuda hep destek olduğunu söylüyor gururla.

Devrimci bir köyde, kimsenin futbolu bir erkek sporu olarak görmediğinden bahsediyor. Okuldayken kadın futbol takımı kurup çevre köylere de örnek olmuşlar. Diğer okullarla yaptıkları maçları ise hep kazanmışlar. 

Erkeklere atfedilen işler

Dersim'deyken hukuk okumak istemiş. Dersleri de çok iyiymiş. Aile gördüğü siyasi baskılardan dolayı kaçak olarak yurt dışına çıkmak zorunda kalınca, borçlanmışlar. “Bu borçların ödenmesi gerekiyordu” diyor Tülay. Okula giderken çalışır bir yandan da. Meslek yapma zamanı geldiğinde Almancası o kadar da yeterli değildir. Emek gücü gerektiren dallarda karar kılar o nedenle. İlkin dikiş nakış işi düşünse de, erkeklere atfedilen işleri öğrenmek ister. Araba tamirciliğini bile düşünür. Boyacılık eğitimi alır sonunda. “İsmim Tülay, ama ben Şahmaran'ın ruhunu taşıyorum sanki. Kendi gücümün farkındayım. Ne olursa olsun korkmam, girişirim hemen her işe” diye açıklıyor bu durumu.

Almanya'da, yabancı uyruklu öğrencilerin ağırlıklı olduğu okulunda çok zorlanır. Kimse onunla ve kardeşleriyle konuşmaz. “Sonradan öğrendim ki, bizimle konuşmayan öğrencilerin birçoğunun ya annesi ya babası Kürt. Bu durum çok yaraladı beni” diyor.

Ailesine destek olur

Meslek eğitimi yaparken, okul çıkışından gece yarısına kadar bir restoranda garson olarak çalışır. “Lokantada bir olay çıktığında diğer arkadaşlar çekiniyordu. Bense olay çıkaran kişiyi tuttuğum gibi dışarı atıyordum” diye anlatıyor burada şef garsonluğa yükselişini.

Kısa sürede Almanca öğrenir Tülay. En büyük çocuk olduğundan ailenin tüm işleri ona bakar. Çalıştığı için küçük kardeşlerinin harçlığını da o verir. Bu arada yakındaki bir marketin satışa konduğunu duyan babası, konuyu ona açar. “Sen nasıl uygun görüyorsan öyle olsun” der Şahmaran ve böylece başlar market macerası.

O süreçte sürücü ehliyeti sınavını kazanır. Tam da o gün, babasının satın aldığı minibüsü almaya giderler. “Arabayı sen süreceksin” der babası. “Daha küçük araba bile sürmemişim tek başına, büyüğünü nasıl süreyim? Ehliyetim de elime geçmemiş. Annem ve babam 'sen sürersin' dediler. Gerçekten çok cesurlardı. Cesareti bize de aşıladılar” diye anlatıyor ilk kez tek başına araba kullandığı o günü.

Herkesin saygısını kazanır

O günden sonra hem markette çalışır hem de hesap kitap işlerine bakar. Şapkasını başına geçirip hallerde meyve ve sebze almaya gider. “Sadece erkeklerin çalıştığı hallerde herkes bana saygı duyardı. Bir amca vardı, 'benim dört oğlum var, ama dördü de bir sen etmez' derdi. Ülkücülerle çok tartışırdık, fakat birbirine karşı saygı vardı. Kimse bana bir şey demezdi. Orada festival ve gecelerin biletlerini satardım. Türkler de alırdı” diye anlatıyor. Halde fiyatların pahalı olmasından dolayı Hollanda ve Belçika'ya gider. Tarla ve bahçelerden ucuza aldığı ürünleri daha uygun fiyata satarlar. 

Hocaları destekler

Sözü futbolculuğuna getiriyorum. Gözleri parlıyor Tülay'ın o anda. Okulda kendisine hangi sporu yapmak istediği sorulunca, “futbol!” dediğini söylüyor hemen. Karma okul takımında futbol oynamaya başlar böylece. Futbola çok yatkın olduğunu gören hocaları, onu destekler. Takımda dört kadın olduğunu görünce ayrı bir kadın futbol takımı kurmaya karar verirler. Her maçta gol başına 80, maçı kazanmışlarsa da 500 Mark geçer eline, ama bu para takımda ona verilir sadece. 

Erkeklere fark atar

Müzik yoktur hayatında henüz. “İş yaparken kendi kendime bir şeyler söylüyordum hep, ama müzik yapmak aklımda yoktu hiç. Tamamen futbola konsantre olmuştum” diye açıklıyor Tülay bunu. O arada önce ikinci, sonra üçüncü marketi açarlar. Sabah çok erkenden ürünleri alıp bunları marketlere dağıttıktan sonra, kamyonuyla Rusların yoğun yaşadığı mahallelerde taze sebze ve meyve satıcılığı yapar bir de. Rekabet ortamında daha iyi olmak için Rusça öğrenir ve tümünün erkek olduğu seyyar satıcılara fark atar yine.

“Annem bizi hiç yalnız bırakmadı. Çok güçlü bir kadındı ve aileyi hep toparlardı. Bazen benimle satışa gelirdi” diyor annesini anlatırken.

Yirmi üç yaşında eski eşiyle tanışır. Kısa bir süre sonra evlenirler. Evlendikten sonra da ailesine yardımcı olmaya çalışır. Çocukları olduğunda da bırakmaz futbolu. Görücü usulü evlendiği eşi de destekler onu hep. 

Müzik yarışmasına katılır

Müziğe nasıl başladığını soruyorum. “Dediler, dernekte saz kursu veriliyor. Dedim, hele ben de bir gidip bakayım. Gittim, sazı elime aldım. Elim de yatkın. Türkü çalıyor, ben de mırıldanıyorum” diye yanıtlıyor sorumu.

Tülay'ın ailesi solcudur. Sol yayınlara şiirler yazar. Stranlar besteler ama bir köşede bekletir hep. “Hocam Mazlum Rewşen, ‘Senin sesin iyi. Koma Berxwedan yeni arkadaşlar arıyor. Bir yarışma yapılacak. Sen de katıl' diye öneride bulundu. 'Olur mu dedim? Ben çekinirim.' Çekindiğim falan yok aslında. Mazlum Hoca, 'senin ismini verdim' deyince gittim artık. Baktım ki, şimdi tanınan birçok arkadaş orada. Sekiz kişi seçilecek. Gelenlerin hepsinin elinde CD'si var. En yaşlıları da benim” diyor gülerek ve anlatmaya devam ediyor:

“Hiçbirini tanımıyorum. Bir de öyle bir süslenip püslenmişim ki! Bakıyorum, herkes normal giyinmiş. ‘Hangi parçayı söyleyeceksin?' diye sordular. 'Hêlin' parçasını söyleyecektim, ama herkes o parçayı söylüyor. O anda kararımı değiştirip ‘Elqajiyê’ parçasını söyleyeceğimi belirttim. Hocam da şoke oldu tabii. Mecbur değilim kazanmaya. 'Parçayı girmeden biraz sohbet edelim' dediler. Sordular, 'mesleğin nedir?' diye. Dedim, ‘spor hocasıyım’. 'Bale mi yapıyorsun?' diye bilmek istediler. Futbol antrenörü olduğumu söyledim. Şaşırdılar. 'İş olarak ne yapıyorsun?' diye sual ettiler bu kez. ‘Marketimiz var’, dedim. 'Kasaya mı bakıyorsun?' sorusunu yönelttiler bu sefer. ‘Yok’ dedim, ‘kamyon sürüyorum’. 'Nasıl ya?' diye bana baktılar. 'Niye? Bir kadın yapamaz mı?' diye ben sordum bu defa. 'Yok, öyle demek istemedik' dediler. Türkümü söyledim çıktım. Sonuçlar açıklanınca ilk beni aramışlar. Kazanan sekiz kişiden biri de bendim. Dengê Xweza grubu kurulunca, orada devam ettim. Çok başarılı çalışmalara imza attık bu grupla. On yedi kadındık, bir yere gidince arabalara sığamıyorduk. Sekize düşürdük sayıyı o yüzden” diye anlatıyor müzikle ilgili.

Hem öğrenci hem öğretmen

Söyleşimiz uzadıkça daha da renkli bir hal almaya başlıyor. Avrupa Kürt Futbol Federasyonu (Kurdsport EU) Eşbaşkanı olan Tülay'ın özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığını öğreniyorum. Şimdiyse silahlı özel güvenlik eğitimi alıyor. 4-13 yaş aralığındaki çocuklara futbol öğretiyor aynı zamanda. Katı kuralları var Tülay Şahmaran'ın futbol antrenörü olarak. “Aileler çocuklarını kendisi getirecek spora. Oturup onları izleyecek ve başarılarını alkışlayacaklar. Çocuk kime gösterecek kendisini yoksa?” diye soruyor.

Sekiz yıl önce eşinden ayrılıyor ve üç çocuğunu tek başına büyütüyor Tülay. Çocukları da hem futbol hem de müzikle ilgileniyor. Onlara yemek hazırlamayı da, temizlik yapmayı da öğrettiğini belirtiyor.

  • Babaannem inançlarına çok bağlı biriydi. Her perşembe lokma yapardı kocaman tepsilerde. Nereye gitsek bir ziyaret vardı hep. O kültürle büyüdüm.

Stranın sözlerini bulamayınca

Kliplere getiriyorum sözü. “Qatire Dinê” adlı parçasını soruyorum. “Köyde insanlar iş yaparken, karşılıklı stranlar söylüyordu. Müziğe başladıktan sonra, bir gün bir klip çekersem ille de bu parçaya çekeceğim diyordum. Aradım taradım, stranın iki kıtasını bulabildim sadece. Böyle olunca da, diğer iki kıtayı kendim yazdım” diye anlatıyor ve devam ediyor:

“Babaannem, inançlarına çok bağlı biriydi. Her perşembe lokma yapardı kocaman tepsilerde. Nereye gitsek bir ziyaret vardı hep. O kültürle büyüdüm. Evde her perşembe çıramı yakarım. Çok güzel bir kültürümüz var. Dersim'i çok seviyorum. Dersim'i Dersim yapan şeylerle yapmak istedim ikinci klibi o yüzden. Sözleri de kendim yazdım” diyor “Dersimî” adlı stranını ve çekilen klibi anlatırken.

“Kendimi de çok seviyorum ayrıca” diye ekliyor Tülay neşeyle. “İnsan kendisiyle barışık olmayınca, başkasını da sevemez” diyor.   

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.