Tüm senaryolara hazırlıklı olmalıyız
Dosya Haberleri —

Sinem Muhammed
- Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin ABD Temsilcisi Sinem Muhammed: Amerikan kamuoyu, siyasetçileri ve basını, ağır bedeller ödeyen Kürtlerin haklarının korunması için gerekli tüm desteğin verilmesini önemle ifade ediyorlar. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, biz de her türlü senaryoya hazırlıklı olmalıyız. Olumlu ya da olumsuz ihtimalleri göz önünde bulundurmalıyız.
ERKAN GÜLBAHÇE
ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarının şekillenmesinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi kilit noktada. Özellikle DAİŞ’e karşı verilen mücadelede Demokratik Suriye Güçleri (QSD) önemli bir rol oynuyor. Trump’un yemin törenine katılan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Amerika Temsilcisi Sinem Muhammed ile Trump dönemindeki gelişmeler, ABD’nin bölgeye yaklaşımı ve gelecekteki işbirliği olanaklarına ilişkin kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Sinem Muhammed, Trump yönetimiyle kurulan diplomatik bağları, DAİŞ’e karşı mücadelede QSD’nin üstlendiği kritik rolü ve Amerika ile sürdürülen işbirliğini değerlendirdi. Ayrıca, Sinem Muhammed ile Türkiye’nin saldırılarının etkisi, Özerk Yönetim’in demokratik vizyonu ve uluslararası destek beklentileri üzerine görüşleri üzerine konuştuk.
Trump’ın yemin törenine Rojava’yı temsilen yalnızca siz mi katıldınız? Davet edilen başka isimler de var mıydı?
Donald Trump’ın yemin törenine, Rojava’yı temsilen resmi bir davetiye ile katıldık. Yanımda iki kişiyi götürme hakkım vardı ve Demokratik Suriye Meclisi Washington Temsilciliği Eşbaşkanı Besam İshak ile birlikte törene katıldık. Tören başlangıçta açık havada yapılacak şekilde planlanmıştı, ancak kötü hava koşulları nedeniyle içeride gerçekleştirilmek zorunda kalındı. Törene birçok devlet başkanı, eski Amerikan başkanları ve üst düzey yetkililer dahil olmak üzere yaklaşık bin kişi katıldı. Beyaz Saray’da bu etkinlik için iki büyük salon hazırlanmıştı, ancak yine de ciddi bir izdiham yaşandı.
Amerika’nın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Donald Trump, geçmişten tanıdığımız bir siyasetçi. Daha önce Kuzey ve Doğu Suriye’deki Amerikan güçlerini geri çekme kararı almıştı. Bu karar sonucunda Sêrekaniyê ve Girê Spî’nin işgaliyle ağır kayıplar yaşadık. Bu süreç bizim için büyük bir tecrübe oldu. Ancak kısa süre sonra Trump bu kararını değiştirdi ve 2019’da Amerikan güçlerinin bölgede kalmasını kararlaştırdı. Bu politika günümüze dek uygulanmaya devam ediyor. Trump, söylemlerinde yeni bir siyaset geliştireceğini ve radikal kararlar alacağını ifade ediyor. O zamandan bu yana Ortadoğu ve Suriye’de çok şey değişti. Tahminime göre Trump, Ortadoğu’da farklı bir politika üretecek ve bu politikanın Kuzey ve Doğu Suriye üzerindeki etkileri de hissedilecektir.
Trump’ın politikalarının nasıl bir etkisi olacağını öngörüyorsunuz?
Gazze Savaşı sonrası Ortadoğu ve Suriye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi, DAİŞ ve terörizmle mücadelede Amerika’nın en güvenilir müttefiki konumunda. Öte yandan Özerk Bölge’deki yönetim modelimiz biliniyor. Dar milliyetçiliği ve dini referanslara dayalı ayrımcılığı reddediyoruz. Tüm halkları, dini farklılıkları, kadın-erkek eşitliğini ve doğaya saygıyı esas alan bir yönetim modelimiz var. Bölgemizde din özgürlüğü destekleniyor ve tüm dinlere eşit yaklaşım sergileniyor. Bu demokratik sistem, ilişkilerimize olumlu yansıyor. Şu anda Suriye’de iktidarda olan cihatçı ve milliyetçi güçler, batı ve bölgedeki devletler için ciddi bir yük oluşturuyor ve büyük bir tehdit olarak görülüyor. Biz, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi olarak, hem radikal dinciliği hem de milliyetçiliği reddediyoruz.
Esad rejiminin devrilmesinden sonra Şam’da iktidara gelen güçlerin dinlere ve kadın-erkek eşitliğine yaklaşımı ile demokrasiyi uygulama konusundaki tutumları ciddi soru işaretleri doğuruyor. Bu nedenle bu güçler, uluslararası gözlem altında tutulmalı ve atacakları adımlar doğrultusunda yeni politikalar şekillenmelidir.
ABD ile QSD arasında bölgede kurulan ilişkinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Amerika öncülüğündeki uluslararası koalisyonla işbirliğimiz, DAİŞ terör örgütünün yenilgiye uğratılmasına yönelikti ve bu mücadelede en büyük bedeli QSD ödedi. 2019’da Bahoz’da DAİŞ yenilgiye uğratılıp Reqa özgürleştirildiğinde Trump, QSD’nin bu mücadeledeki rolüne açıkça vurgu yaptı. Amerikalı askeri yetkililer de QSD olmadan DAİŞ’in yenilgiye uğratılamayacağını ifade etti. Ancak Türkiye ve ona bağlı grupların bölgemize yönelik saldırıları, DAİŞ ile mücadeleyi sekteye uğratıyor. Bu saldırılar nedeniyle savunma hatlarına odaklanmak zorunda kalıyor ve DAİŞ’le mücadelede gücümüzü zayıflatıyoruz. Son dönemde gizli DAİŞ hücreleri yeniden harekete geçerek saldırılar düzenledi. DAİŞ, tutukluların bulunduğu hapishanelere saldırarak onları serbest bırakmaya çalıştı. Eğer 10 bin DAİŞ tutuklusu serbest kalırsa, bu durum hem bölgemiz hem de dünya için büyük bir tehdit oluşturur.
Hol Kampı ve DAİŞ’li tutukluların bulunduğu hapishanelerin güvenliği QSD tarafından sağlanıyor ve bu görev başka bir güç tarafından üstlenilemez. Örneğin, 2022’de bir hapishane isyanını bastırırken 124 QSD savaşçısı hayatını kaybetti. Bu nedenle Amerika’nın, bölgemize yönelik olumlu bir politika izlemeye devam etmesini bekliyoruz. Trump, yemin töreninde, “Dünyadaki tüm savaşları durduracağım, Ortadoğu’ya huzur getireceğim ve barış içinde bir dünya sağlayacağım” ifadelerini kullandı. Gazze’deki anlaşmada oynadığı rol, bu yaklaşımın Ortadoğu’da yeni gelişmelere yol açacağını gösteriyor. Trump’ın ekibindeki Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve diğer danışmanlar, Kürtlere yönelik olumlu bir duruş sergilemiş kişilerden oluşuyor. Marco Rubio, Kürt meselesine dair güçlü destek verdiği bilinen bir isim ve geçmişte bizimle iyi ilişkiler yürüttü. Trump’ın yeni kabinesine baktığımda, bölgemizde olumlu gelişmelerin yaşanacağına dair bir beklentim var.
ABD’nin diğer bölgesel aktörlerle, özellikle Türkiye ile olan ilişkilerinin, Kuzey ve Doğu Suriye üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye, NATO üyesi ve bölgede önemli bir aktör. Mevcut yönetimiyle Suriye’nin yeni oluşumu üzerindeki etkisini artırmayı hedefliyor. Trump, Erdoğan ile iyi ilişkiler kurmuş biri. Ticaret odaklı bir yaklaşıma sahip olan Trump, ekonomik çıkar sağlama potansiyeli olan işlere yöneliyor ve Amerika’daki en zengin milyarder iş insanlarıyla birlikte hareket ediyor. Yeni rejim Şam’da iktidarı ele geçirdiğinde, Trump, “Erdoğan farklı güçlere destek vererek Şam’ı ele geçirdi” şeklinde bir açıklama yaptı. Kimin Şam’daki gelişmeleri yönlendirdiğini çok iyi biliyorlar. Amerikalı siyasetçiler, Türkiye’nin bu politikasına eleştirel yaklaşıyor ve bunu tehlikeli buluyor. Türkiye’nin saldırılarının durdurulması gerektiğini sıkça dile getiriyorlar. Amerika, QSD’ye yönelik saldırıları kabul etmediğini her fırsatta ifade ediyor. Türkiye’nin saldırılarının durdurulması için çeşitli girişimlerde bulunulmuş olsa da, bu saldırılar tam anlamıyla sona erdirilemedi. Ateşkes anlaşmaları zaman zaman sağlansa da saldırılar devam etti. Trump, sonuç odaklı bir politika yürüteceğini belirtiyor. Erdoğan’ın sessizliğini Trump’ın etkisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Trump’ın Türkiye ve Erdoğan üzerinde ciddi bir etkisi olacağını öngörmekle birlikte, izlediği öngörülmez politikaların zaman zaman tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini de belirtmek isterim.
Trump yönetiminin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yaklaşımında ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz?
Suriye rejimi ile aramızda etkili bir arabuluculuk mekanizması geliştirilerek Suriye içerisinde haklarımızın güvence altına alınmasını temenni ediyoruz. Öte yandan DAİŞ henüz tamamen bitmiş değil, aksine yeniden güçleniyor ve insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu nedenle Amerika’nın, DAİŞ ile mücadelede QSD’nin yanında yer almayı sürdürmesini bekliyoruz. Amerikan kamuoyu, siyasetçileri ve basını, Kürtlerin yalnız bırakılmaması gerektiğini ve bu mücadelede ağır bedeller ödeyen Kürtlerin haklarının korunması için gerekli tüm desteğin verilmesini önemle ifade ediyorlar. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, biz de her türlü senaryoya hazırlıklı olmalıyız. Olumlu ya da olumsuz ihtimalleri göz önünde bulundurarak mücadelemizi en üst seviyeye taşımamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Amerikan hükümetinin Suriye genelinde çözüm vizyonu nedir? Federal bir yapı mı, yoksa Türkiye’nin talep ettiği gibi ulus- devlet modeli olan bir Suriye Arap Cumhuriyeti mi destekleniyor?
Şu ana kadar herhangi bir resmi görüş belirtmediler. Suriye’deki halkların bir araya gelerek ne istediklerine kendilerinin karar vermesi gerektiğini ifade ediyorlar. Bu konuda halkların bir masa etrafında toplanarak ortak bir çözüm bulmalarını öneriyorlar. Her ne kadar bu süreçte uzaktan bir duruş sergileseler de, halkların atacağı adımları gözlemleyerek buna göre bir politika belirleyeceklerini dile getiriyorlar. Şu anki Şam hükümetinin geçici bir yönetim olduğunu ve bu nedenle doğrudan bir yorum yapmadıklarını da belirtiyorlar. Ancak, gelecekte kurulacak hükümetin Suriye’deki tüm kesimleri temsil etmesi gerektiğini net bir şekilde vurguluyorlar. Özellikle Kürtlerin haklarının tanınması gerektiğini açıkça dile getiriyorlar.
CENTCOM Komutanı General Kurilla’nın kısa bir süre önceki Rojava ziyareti sonrası, ABD ordusunun DAİŞ ile mücadelede QSD’ye verdiği desteğin süreceğini düşünüyor musunuz?
Amerikalılar bölgedeki durumu çok net bir şekilde görüyor ve özellikle Hol Kampı ile DAİŞ tutuklularının bulunduğu hapishanelerin önemini fark ediyorlar. Bu iki unsur, Amerika için hayati önem taşıyor ve bu durum devam ettiği sürece bölgede kalmayı sürdüreceklerini düşünüyorum. Son dönemde Rusya ve İran’ın bölgede etkisini azaltması, Amerika’nın müttefiklerinin güvenliğini sağlama sorumluluğunu daha stratejik bir hale getirdi. Bu nedenle, Amerika’nın bölgeden çekilmesi pek olası görünmüyor. Gazeteciler Trump’a, bölgede kalıp kalmayacaklarını sorduklarında, Trump bu kararı askeri yetkililere bırakacağını söyledi. Amerikalı askeri yetkililer ise uzun yıllardır QSD ile çalışıyor ve QSD’nin ne kadar disiplinli bir güç olduğunu çok iyi biliyor.
***
Tehdit Özerk Yönetim değil Türkiye!
Yaptığınız görüşmelerde, Tişrîn Barajı gibi stratejik yapılar ve sivillere yönelik saldırılar konusunda ABD’den bir tepki bekleniyor mu?
Trump hükümeti henüz yeni göreve başladığı için kendileriyle doğrudan bir temas kurma fırsatımız olmadı. Ancak Biden hükümeti döneminde, Türkiye’nin saldırılarını sınırlandırmak için çeşitli girişimlerde bulunuldu. Bölgede çatışmaların durması için diplomatik çabalar yürütüldü ve bir ateşkes anlaşması imzalandı. Ne yazık ki Türkiye, bu ateşkesi hiçe sayarak saldırılarına devam etti. Türkiye, Biden ve Trump hükümetleri arasındaki geçiş döneminden faydalanarak işgal girişimlerini derinleştirmek istedi. Kobanê’den girerek Reqa’dan çıkmayı planladılar, ancak QSD’nin ve halkımızın kararlı direnişi sayesinde bu planları başarısız oldu. Biden yönetimiyle yaptığımız görüşmelerde, Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye arasında arabuluculuk yapmalarını ve çatışmaları bir an önce durdurmalarını talep ettik. Ayrıca, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nin kuruluşundan bu yana Türkiye’ye karşı herhangi bir saldırıda bulunmadığımızı ve hiçbir tehdit oluşturmadığımızı açıkça belirttik. Onlar da bu durumun farkındaydılar. Senatör ve diğer temsilcilerle yaptığımız görüşmelerde, Türkiye’nin saldırılarını anlattık. Onlar da bu saldırılardan duydukları rahatsızlığı dile getirerek, saldırıların devam etmesi durumunda Türkiye’ye karşı çeşitli yaptırımlar uygulanabileceğini net bir şekilde ifade ettiler.