Özgürlük gemisi

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Öcalan’a özgürlük istemiyle ilk kez bir eylem yapılmıyor, geride bıraktığımız 23 yıl boyunca Kürt halkı ve dostları neredeyse hemen her gün 'Öcalan'a özgürlük' sloganları atıyorlar. Kürdistan’da, Türkiye'de, Avrupa'da, Suriye'de, Irak'ta, dünyanın dört bir yanında dev Öcalan posterleri taşıyarak gösteri, toplantı ve yürüyüşler yapıyor, tecriti kırmak ve Öcalan’a özgürlük için kesintisiz bir mücadele veriyorlar.

Abdullah Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’nin organizasyonuyla Latin Amerika’dan İspanya, Fransa ve İtalya’ya kadar birçok ülkeden 40’a yakın kişiyi taşıyan, aralarında akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, barış ve kadın hakları savunucusu ile gazetecilerin yer aldığı yolcuları taşıyan özgürlük gemisi ”Öcalan’a özgürlük” sloganıyla, Atina’dan hareket ederek İtalya’ya doğru yol aldı.

Kuşkusuz Öcalan’a özgürlük istemiyle ilk kez bir eylem yapılmıyor, geride bıraktığımız 23 yıl boyunca Kürt halkı ve dostları neredeyse hemen her gün 'Öcalan'a özgürlük' sloganları atıyorlar. Kürdistan’da, Türkiye'de, Avrupa'da, Suriye'de, Irak'ta, dünyanın dört bir yanında dev Öcalan posterleri taşıyarak gösteri, toplantı ve yürüyüşler yapıyor, tecriti kırmak ve Öcalan’a özgürlük için kesintisiz bir mücadele veriyorlar.

Bildiğiniz gibi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999'da, Kenya'nın başkenti Nairobi’de uluslararası bir komployla Türkiyeye teslim edildiğinde komplonun ilk evresi hem Öcalan’ın geliştirdiği ideolojik tutumla, hem de Kürt halkının çok yönlü direnişiyle boşa çıkartıldı.

Ardından komplonun amacına ulaşması için yeni yöntemler devreye girdi ve Öcalan bir işkence rejimi haline getirilen İmralı Adası’nda en ağır tecrit koşullarında tutuldu.

Buna paralel olarak; Türkiye ve Kürdistan’da savaş üst boyutlara taşınarak şovenizm ve milliyetçilik tüm dayanaklarıyla birlikte politikaların belirleyeni haline getirildi. Yetmedi, faşist Türk devletinin soykırımı teşvik eden bu politikaları, halkın her kesimini keskin bir kontrol ve totalitaryan bir devlet aracılığıyla otorite altına almak isteğinin sonucu olarak giderek boyutlandırıldı.

Dikte edilmek istenen düşünce ve uygulamalardan farklı olan her türlü fikir ve düşünce, baskıcı yöntemler kullanılarak susturulmaya çalışıldı, bunun için şiddet, korku psikolojisi, irade kırma, iç ve dış düşman algısı günlük olarak kullanılan argümanlar haline getirildi.

Ancak tüm baskı stratejileri ve saldırılarına rağmen, Öcalan; mutlak tecrit koşullarında geliştirdiği onlarca ciltlik savunmaları ve içine girdiği düşünsel yoğunlaşma ile İmralı Adası’nı bir ideolojik üretim merkezine dönüştürdü.

Zira Öcalan başından beri geliştirdiği mücadeleyi, sadece sömürgeciliğe karşı savaşan silahlı bir örgüt yaratmak olarak tanımlamadı. Bu mücadeleye biçtiği anlamı, varlığı yok sayılan bir halka kolektif bir özne olarak tarihini yaratma kapasitesini kazandırmak şeklinde ifade etti.

Öcalan’a göre Kürtlerin yaşadıkları topraklarda yeniden tarih yaratması; hem dış egemen güçlerle, hem de iç kölelik ve gericilikle mücadelesi anlamına gelmekteydi.

Bu bakımdan anlam yaratmayı esas alan ve anlam yaratmanın özgürlük olduğunu ifade eden Öcalan, başkaldırı, toplumsal örgütlenme, değer üretimi, hakikat, öz savunma, çokluk, din, evren, toplumsal cinsiyet ve aile gibi siyasal, toplumsal ve hatta metafiziksel her mesele ile ilgilendi. Bu yaklaşım; birey ve halklara, kapitalizm, ataerkillik ve sömürgecilik karşısında, kesintisiz bir mücadele çağrısına dönüştü.

Öcalan’ın mücadele ve özgürlük çağrısına hem Kürt halkı, hem de dostları yanıtsız kalmadı, direnmekten vazgeçmedi.

Nitekim geride bıraktığımız 23 yılda Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigmasında özetlenen fikriyatıyla yetişmiş onlarca kişi 'Öcalan'sız hayat istemiyoruz' diyerek kendi bedenini ateşten bir meşaleye dönüştürdü, kendi özgürlüğünü Öcalan’ın özgürlüğünde bulan onbinlerce insan cezaevlerine doldurulmasına rağmen direndi. Defalarca açlık grevleri yapıldı ve çok çeşitli eylemselliklerle direniş tutumunda ısrar edildi.

Tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda, Polonya, Yunanistan, Yugoslavya olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde faşizme karşı mücadele eden sosyalistlerin önemli bir kesimini kadınların oluşturması gibi, faşist Türk devletinin uyguladığı politikalara karşı da direnenlerin ön saflarında yer alanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturdu.

Adaletsizliği kaçınılmaz bir yazgı olarak değil, kabul edilmez bir sonuç olarak gören Kürt halkı bulunduğu her alanda zorbalığa karşı inanılmaz fedakarlıklar ve direnişlerle adalet arayışını sürdürdü, değerlere, ahlaka, insan haklarına dayalı bir hukuk sistemini talep etmekten vazgeçmedi. Kuşkusuz sosyolojik ve siyasi olarak asla görmezden gelinemeyecek bu tutum yine ancak Öcalan’nın fikriyatı ve önderlik nitelikleriyle izah edilebilir.

Sonuç olarak, son dönemde faşizme ve işkence rejimine karşı dünyanın dört bir yanında çok çeşitli kesimlerin katılımıyla yoğunlaşan ve özgürlük gemisi eylemiyle daha da belirginleşen direniş dalgaları, sistemin üzerine inşa edildiği ana kirişlerin yerinden sökülmesinin uzak olmadığını bizlere gösteriyor.

Türk devlet faşizmi ve dayandığı kapitalist modernite güçleri, egemen dili daha sert kullanıp, şovenizmin tetiklediği öfke ve kanlı gözlerle yürümeye çalışsa da taşlar yerinden oynuyor. Zira tarihsel deneyimler bize defalarca ispatlamıştır ki; zülüm ne kadar büyük olursa direniş o kadar büyük olur. Zira tarihsel deneyimler bize ispatlamıştır ki; karanlık ne kadar yoğunlaşırsa yoğunlaşsın, anlam ve irade gücüyle direnişi kuşananların yaktığı ışık yolumuzu aydınlatmaya yeter.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.