Pan’ın Labirenti: Gerçekliği reddetmek ya da değiştirmek

Toplum/Yaşam Haberleri —

Pan’ın Labirenti

Pan’ın Labirenti

  • Masalsı direnişler, gerçekliğe alternatif durumlar değildir; tam aksine gerçekliğin koşullarını değiştirmek için gereken ilk ve en önemli çıkış yollarıdır.

BİLGE AKSU

Mitler ve masallar, birilerine bir şeyler anlatma ihtiyacımızın kökenini oluşturuyor. Sebebe dair çok sayıda senaryo üretilse de, bu ihtiyacın en temel dayanağını vakit geçirme ve oyalanma isteğimizle ilişkilendirebiliriz. Tarihin gözle görülür biçimde ve hukuk kurallarını esnetmeye ihtiyaç duymadan acımasız olabildiği çağlarda insanlar, gündelik gerçeklerden uzaklaşmayı, hayatta kalma mekanizmalarından biri haline getirmişlerdi. Doğaüstü canlılar, periler, devler, cüceler, tanrılar ve tanrıçalarla örülen bu hikayelerde o dönemin sıradan insanı, yiyecek bulma-barınma-üreme döngüsünden bir anlığına çıktığını hisseder ve kendi güçsüzlüğünü belli bir süre için unutup giderdi. Gerçeklikten kaçmanın görece masum bir yönünü temsil eden bu hikaye anlatıcılığı, çağlar ve insanlar değişse de özündeki amacı koruyarak bugünlere geldi.

 

 

Eski bir masal

Geçen hafta Başka Sinema kapsamında yeniden gösterime giren Guillermo Del Toro’nun 2006 çıkışlı filmi Pan’ın Labirenti de işte tam bu noktadan ele alıyor meseleyi. 1944 yılında, uzun süren iç savaşın ardından yönetimi ele geçiren Franco güçleriyle direnişçiler arasındaki çatışmalar sürmekteyken yaşanıyor olaylar. Yüzbaşı Vidal, son derece disiplinli ve titiz bir faşist komutan. Kendisine emanet edilen bölgeyi bağlı bulunan askerleriyle birlikte korumaya çalışırken, aynı zamanda direnişçilerin izini sürmek ve onlara yardım edenleri derhal tespit etmek zorunda. Ve elbette böylesi bir komutanın en büyük hayali olarak, bir erkek çocuğu olsun istiyor. Bunun için de filmin başkarakteri Ofelia’nın annesi Carmen’le evlenmiş. Ofelia Carmen’in ilk evliliğinden. Son derece hayalperest ve okumayı çok seven bir çocuk. Bu derin tutkusuyla etrafındaki yetişkinleri bıktırdığı anlaşılıyor.

Film, eski bir masaldan okunan bir kesitle açılıyor. Çok çok eskiden, insanların dünyasını merak eden bir yeraltı prensesi yaşarmış. Günün birinde herkesi atlatıp yeraltı sarayından kaçmayı başarmış. Yeryüzüne ayak bastığı anda görmeyi dilediği o mavi gökyüzü, o yeşil kırlar ve o parlak güneş aniden yok olmuş. Yeraltına alışkın olan gözleri, insanların gerçek dünyasını görmeye dayanamamış ve zavallı prenses görme yetisini oracıkta kaybetmiş. Yeraltının kralı, kaybolan küçük kızının bir gün muhakkak geri döneceğine hep inanmış.

Filmin başındaki bu masal, hikaye ilerledikçe anlatının belkemiğine dönüşüyor. Ofelia, annesiyle birlikte geldiği Yüzbaşı Vidal’in konağında öylesine mutsuz ki, kendine kaçış yolları arar halde. Daha konağa varmadan rastladığı bir böcek, onun hayal dünyasına sığınma refleksinin ne denli güçlü olduğunu anlatıyor bize. Ona göre bu böcek, okuduğu masallarda gördüğü perilerden biri. Daha sonra bir gece vakti onu uykudan uyandıran bu böcek, Ofelia’yı konağın bahçesindeki gizemli labirente davet ediyor. Ve karakterimizin gerçekle hayal arasında mekik dokuyan serüveni işte burada başlıyor.

Labirentte Yunan Mitolojisinden aşina olduğumuz keçi başlı Pan karakterinin bir benzeri var. Esasen bu karakterin adı Faun. Avrupa anlatılarında Pan’a benzetilen ama daha insancıl betimlenen bir figür bu. Ofelia’yı karşısında görünce onun çok çok eskiden sarayından kaçan küçük prenses olduğunu düşünerek, geri dönmesinin yollarını açıklıyor. Buna göre Ofelia, üç zorlu görevi yerine getirirse, insanların ölümlü dünyasından kurtulup kendi sarayına dönmeye hak kazanacak. Zaten hayal ve masal arayışı bitmeyen Ofelia, bu teklifi anında kabul ediyor.

Dağlarda gerilla direnişi

Anlatının ikinci ekseni dışsal gerçekliğin içinde bölünmüş iki yönlü bir hikayeyle ilerliyor. Konakta bulunan hizmetçilerden Mercedes, dağlarda direnişe devam eden gerillayı destekleyen biri. Kardeşinin de aralarında bulunduğu direnişçilere haber gönderiyor, ilaç ve besin desteği sunuyor. Bu karakterin de Ofelia gibi, ikili bir yaşantı sürdüğünü söylemek mümkün. Ofelia bunu çocuksu bir evrene sığınmak suretiyle gerçekleştirirken, Mercedes ise halihazırda ona dayatılan koşulları reddetmeyi tercih ediyor. Ele geçirilen İspanya’nın mevcut yönetimi, onun kabul edebileceği bir olgu değil. Bu sebeple böylesi bir rejimin en büyük temsilcilerinden birinin yanında çalışsa dahi, arka planda kendi arzuladığı koşullara ulaşma ve söz konusu gerçekliği değiştirme amacı güdüyor.

Filmin gerçeklik ve masal dünyasına dair kurduğu alegoriler epey fazla. Ofelia Pan’ın sunduğu görevleri kabul edince, bunun örneklerini görmeye de başlıyoruz. İlk görev ormanda bulunan köklü bir ağacın altına yerleşen dev kurbağayla ilgili. Bu korkunç canavar, kadim ve verimli bir ağacın beslenmesini engelleyip kurutmaya başlamış. Bunu önlemek için Ofelia’nın ona üç adet taş yedirmesi ve midesindeki anahtarı alması gerek. Ofelia bu görevi başarıyla yerine getirirken, gerçek dünyada Mercedes’in de bir anahtarı ele geçirdiğini görüyoruz. Müfrezenin bütün ihtiyacını karşılayan zengin kilerin anahtarı, artık yalnızca faşist komutan Vidal’de değil, direnişçilerin de elinde. Böylece tıpkı kurbağa tarafından sömürülen o ağacın kurtuluşu gibi, faşistler tarafından sömürülen İspanya halkının emeği ve üretimi de kurtulacak. En azından ilk plan bu.

Pan’ın sihirli kitabı

Ofelia bu görevi yerine getirse de, o sabah annesi tarafından giydirilen şık elbisesini kaybediyor. Akşam yemeğinde son derece önemli konuklar olacak. Böyle bir hata, elbette hoş görülmüyor ve Ofelia annesi tarafından cezalandırılarak, sofraya oturmadan odasına gönderiliyor. Fakat çocuksu merakı her şeyden güçlü. Pan’ın verdiği sihirli kitabı açıp ikinci görev için kollarını sıvıyor. Bu kez görev, bir tebeşirle çizdiği hayali kapıdan geçip bir mahzene girmek ve kurbağadan aldığı anahtarla gizli bir bölmeyi açmak. Bunun için ilk şart, zamanı iyi ayarlaması ve ikinci şart, mahzende göreceği hiçbir şeyi yememesi. Şartları kabul ediyor ve mahzene girer girmez, zengin görünen bir yemek masasının başında uyuyan bir canavara rastlıyor. Görev bilinciyle bir an önce anahtarı kullanıp gizli bölmeyi açsa da, akabinde masanın göz alıcılığına dayanamayarak ağzına iki tane üzüm atıyor. İlk günah çağrışımlı bu hareket, uyuyan canavarın uyanmasına ve Ofelia’ya eşlik eden perilerden ikisinin ölümüne yol açıyor. Anladığımız kadarıyla bu canavar, sofradakilerden ziyade yakaladığı canlıları yiyerek besleniyor. Kenarda duran bir sürü çocuk ayakkabısı, Ofelia gibi bizi de dehşete sürüklüyor.

Ofelia’nın men edildiği bu iki yemek masası ve onun başında oturan iki karakter de alegorik biçimde işlenmiş. Hayal dünyasındaki canavar, önünde duran nimetleri yemeye layık görmeyip çocuklar ve perilerle beslenirken, gerçek dünyadaki sofranın canavarı Vidal ise kendi otoritesini sürdürmek için insan kanından beslenen bir asker. Yönetimin başındaki Franco’yla başlayıp hiyerarşik olarak ona kadar gelen bu güç isteği, İspanya halkının aç kalmasına ve ortada duran dünya nimetlerinden mahrum bırakılmasına sebep oluyor. Arada bir giren karneyle ekmek dağıtım sahneleri, bunun bir yönünü gösteriyor.

 

 

Ofelia’nın alternatif evreni

Ofelia’nın ikinci görevinde kuralları çiğnemesi, onu yönlendiren Pan tarafından terk edilmesiyle sonuçlanıyor. Artık yalnızca dışsal gerçeklik var onun için. Ve bu gerçekliğin orta yerinde, zor bir doğuma hazırlanırken bitap düşen annesi bulunuyor. Ofelia için annesinin kaybı, her şeyini kaybetmesi demek. Pan’ın daha önce verdiği adamotu büyüsüyle annesinin ağrıları biraz hafiflese de, o yalnız kalma korkusunu bir kenara atabilmiş değil. Bir gece vakti, annesi uyurken onun karnındaki kardeşiyle konuştuğu sahnede “Burada işlerin pek iyi olmadığını bil. Ama bir süre sonra oradan çıkmak zorunda kalacaksın.” repliğiyle gerçek dünyaya bakışının bir özetini görüyoruz.

Ofelia’nın alternatif evrenini kaybettiği anlarda Mercedes de ikincil gerçekliğini kaybediyor. Kardeşinin de bulunduğu gerilla birliği, askerler tarafından pusuya düşürülüp geriye yalnızca bir esir bırakınca, Mercedes’in umutları da sönmeye yüz tutuyor. Esir düşen direnişçinin bazı bilgileri komutana vermesiyle, konakta kimliğini şimdiye kadar gizleyebilmiş olan bu karakter için yolun sonu görünmüş oluyor. Çok geçmeden Ofelia’nın annesinin ölümüyle, bu iki karakterin koşutluğu bir kez daha vurgulanıyor.

Mercedes ve Ofelia’yı birbirinden ayıran noktalar buradan itibaren, finale kadar yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Birlikte kaçmak isterken yakalanıp eve hapsedilen bu karakterlerden Ofelia yalnızca Pan’ın geri dönüşüne dair bir mucize beklerken, Mercedes bir kez daha kendi gerçekliğini yaratıyor ve kaderini değiştiriyor. Onun alternatif gerçekliği, Ofelia’nınki gibi düşlere ve masallara kalmış durumda değil. Yüzbaşını yaralayıp kaçarken desteklediği direnişçilerin büyük bir baskınıyla askerlerin elinden kurtulup, kardeşine kavuşuyor.

Yetişkinlerin dünyasında büyüye asla yer yok

Ofelia ise kendi alternatif gerçekliğinin sınırlarıyla yüzleşmek zorunda. Her ne kadar Pan geri dönse ve üçüncü görevi kendisine iletse de, adım atacağı bu masal dünyasının dışarıdaki yakıcı gerçeklikten onu ne kadar koruyacağı şüpheli. Bu noktada Ofelia’nın Pan’a olan güvensizliği devreye giriyor ve yeni doğmuş kardeşini kurban etmekten son anda vazgeçiyor. Bu sahne boyu onu takip eden Vidal, sonunda labirentin içinde ona yetişiyor ve niyetini anlamaya dahi çalışmadan Ofelia’yı ölümcül şekilde yaralıyor. Bu sahnedeki en dikkat çekici ayrıntı, Pan ve Ofelia konuşurken arkadan gelen Vidal’in perspektifine geçtiğimizde, yalnızca Ofelia’yı görmemiz. Yetişkinlerin dünyasında masalsı karakterlere ve büyüye asla yer yok. Bunu daha önce, annesini iyileştiren adamotunu ateşe attıklarında da görmüştük. Zavallı otun çığlıklarını duyan yine yalnızca Ofelia’ydı.

Final sahnesinde direnişçilerle birlikte labirente gelen Mercedes, yerde uzanan Ofelia’yı görüyor. Baştan beri yakınlık kuran ve kaderleri bir şekilde benzeşen bu iki karakter, finalde yeniden yan yana görünse de, Mercedes ‘masalsı’ bir zaferin ardından orada bulunurken, Ofelia inandığı gerçekliğe yenilmiş biçimde önümüzde duruyor. Çocuk zihnine dair bir yargı olarak düşünmemekle birlikte, Del Toro’nun bu anlatıda kaçmak istediğimiz gerçekliğin koşullarını da yaratmak zorunda olduğumuza dair bir mesajı var. Özellikle de Türkiye açısından bu tarz bir kaçış isteğinin zirveye çıktığı böyle bir dönemde, bu filmin iletisini iyi okumak gerek. Masalsı direnişler, gerçekliğe alternatif durumlar değildir; tam aksine gerçekliğin koşullarını değiştirmek için gereken ilk ve en önemli çıkış yollarıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.