Reichstag Davası’ndan Kobanê Davası’na faşizm

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Tüm faşist diktatörlerin yaptığı gibi, Türkiye’de de faşist iktidar kendini baki kılıp, toplumu hizaya getirmek için milliyetçiliğin en gerici halini kışkırtıp, muhalefeti ezmeyi, en basit demokratik haklar için mücadeleyi teröristlikle yaftalamayı, toplumda gerilim ve huzursuzluğu hakim kılmayı tipik uygulamalar olarak sürdürmektedir. 

Nitekim son dönemlerde çokça tartışılan Kobanê Davası bunun en çarpıcı örneği olmakta ve akla Reichstag Davası’nı getirmektedir. Hatırlanırsa 1. Dünya Savaşı’ndan çıkan Almanya’nın 1920’leri parlak değildir. Reichstag istikrarlı bir yönetim çıkaramamanın yanı sıra birde 1929 ekonomik buhranının etkilerini yaşamaktadır. Dahası toplumda huzursuzluk had safhadadır. Bu koşulları ustalıkla manipüle eden Nazi Partisi NSDAP oylarını yükseltmeye başlamıştır. Ancak Hitler’e bu yetmemekte, tek başına iktidar olmanın yollarını aramaktadır. Tam da bu süreçte Almanya Parlamentosu 27 Şubat 1933 gecesi yakılır. 5 Mart 1933’de de genel seçim vardır.

Berlin’de olay yerinde Hollandalı bir inşaat işçisi olan Marinus Van der Lubbe yakalanır. Komünist olduğunu söyleyen Marinus, polis kayıtlarına göre yangını tek başına çıkarmıştır. Ancak binanın çeşitli bölgelerinde ve aynı anda çıkan bir yangındır söz konusu olan. Muhtemelen kendisi dışında binanın çeşitli yerlerinde yangın çıkaran esas kişilerden haberdar bile değildir. Üstelik aynı gece gözaltına alınan Alman Komünist Partisi Berlin Meclis Grup Başkanı Ernst Torgler ve yine gözaltına alınan Bulgar Komünistler Georgi Dimitrov ve arkadaşlarını tanımıyor bile. Ancak olay gecesi faşistler hazırlıklıdır. Adolf Hitler ve diğer faşist liderler olay yerini miting alanına çevirmekte gecikmemişlerdir. Onlara göre uluslararası komünizm, Alman birliğine ve dirliğine saldırmıştı! Yani yangın Hitler’e sadece tek başına iktidar olmayı değil aynı zamanda sonsuz bir güç kullanma imkanı vermiştir!

Aynı gecenin sabahı ‘Alman Halkının ve Devletinin Korunmasına Yönelik Reichstag Yangını Kararnamesi’ çıkarılır. Yürürlükteki Weimar Anayasası kaldırılır, demokrasinin bütün kuralları askıya alınır. Kısa sürede 100 bin Alman Komünist Partisi üyesi ve sosyal demokrat tutuklanır. Dolayısıyla Reichstag yangını faşizme geçisin en önemli adımı olur. Toplama kamplarının ilk nüveleri burada atılır. Hitler’in partisi NSDAP, komünistlerin ve sosyal demokratların isyan başlattığını iddia ederek bu iki partiye karşı cadı avına girişir. Partiler seçim çalışması yapamaz hale gelir. 28 Şubat günü Almanya’nın dünya çapındaki entelektüelleri, gazeteci ve yazarları tutuklanır. Marinus’un yargılanmasına 21 Eylül 1933’te başlanır ve 1934 tarihinde idam edilir. Marinus, Reichstag’ı yaktığını kabul etse de, kundaklamayı kimin yaptırdığı aydınlığa kavuşmaz. Çünkü, Marinus’a kundaklamayı yaptıranların aynı zamanda Marinus’u yargılayanlardı. Şu hatırlatmada da bulunalım; yıllar sonra 1980 yılında Berlin Mahkemesi faşist dönemdeki yargılamaların tümünün hukuk dışılığına hükmederek, Marinus’un beraatine karar verir.

Gerçek şu ki; aradan yüzyılda geçse faşist iktidarların ne kullandığı argümanlar ne de kullandığı kirli yöntemler değişiyor. Hitler Reichstag yangını ve davası ile istediği sonsuz güce ulaştı ve faşizmi kurumsallaştırdı. Yüzyıl sonra ise onun yürüdüğü yollarda aynı sağlam adımlarla yürüyen Erdoğan iktidarı Kobanê iddianamesi ve davası ile faşizmi kurumsallaştırmaya, ülkenin içinde olduğu siyasal, sosyal, ekonomik tüm krizleri örtbas etmeye, tüm vahşetine rağmen karşısında sapasağlam duran tek muhalefet gücü olan HDP’yi kapatmaya ve zulmünü daim kılmaya çalışmaktadır. Nitekim AİHM’in Selahattin Demirtaş hakkında “tahliye” kararıyla birlikte hazırlanan Kobanê iddianamesinde, aralarında siyasetçilerinde bulunduğu 108 kişi hakkında on binlerce yıl hapis cezası isteniyor. 3 bin 530 sayfadan oluşan Kobanê iddianamesi; delillerin olmadığı, suçun tanımlanamadığı, sadece gazete haberleri, eski bilgi ve belgelerin dosyaya konulmasıyla hazırlanmış. O denli zorlanmışlar ki eski eşbaşkanların mahkeme savunmaları bile dosyaya konulmuş.

Kobanê protestolarında yaşananların araştırılması için HDP 9 kez araştırma talep etmesine rağmen yanıt alamamışken HDP’liler kendi üyelerinin öldürülmesinden bile yargılanır duruma getirilmiş. Dolayısıyla Erdoğan’da tıpkı Hitler gibi bu davayı gerekçe göstererek sonsuz güç istemekte ve iktidarını daim kılmaya çalışmaktadır. Sınırsız manipülasyon, çarpıtma ve yalan dolanla DAİŞ’e karşı Kobanê’nin direnişini ve halkın sahiplenmesini illegalize etmektedir. Oysa Erdoğan’ın Antep’te söylediği ‘Kobanê düştü düşecek’ sözleri sonrası şiddet olayları başlamıştı. Yani şiddet eylemlerinin esas sorumlusu Erdoğan ve desteklediği DAİŞ çeteleriydi.

Sonuç olarak her ne kadar faşizmin kirli yöntemleri ve tezgahları değişmese de sonunun ve akibetinin de değişmeyeceğini söyleyebiliriz. Hiç kuşkusuz AKP’nin hesap vereceği günler de gelecektir. Tıpkı Reichstag davasında olduğu gibi yargılayanlar mutlaka yargılanacaktır. Nihayetinde direnen halklar nasıl ki 26 Ocak 2015’de Kobanê’de karanlığa dur demişse aynı biçimde Erdoğan karanlığına da dur diyecek güce, iradeye ve azme sahiptir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.