Rojava deneyimi: Ekonomi, hukuk, diplomasi
Forum Haberleri —

Foto: Jonas Stall
- Kapitalist modernitenin zaferini ilan ettiği ‘tarihin sonu’ diye tanımladığı, pek çok kişinin artık ‘çözüm yok’ dediği koşullarda bunlara karşı durulup özgür yaşamın yakalanabileceğini ispatlamıştır Rojava Devrimi.
MESUT KARATAŞ
İlkeler temelinde her güçle ilişkilenmeyi esas almaları Rojava Devrimi’nin üçüncü yolda ilerleyebilmesinde önemli bir katkı sunmuştur. Bunun yanında bazı zamanlarda özgüce dayanmayan bazı tutum ve söylemleri de eleştirilmesi gereken önemli bir konudur.
Ekonomik özerklik
Rojava, Baas rejiminin sömürgeci politikalarıyla açlıkla terbiye edilmeye çalışılan bir bölgedir. Uzun yıllar boyunca Suriye’nin tahıl deposu olarak kullanılmıştır. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri şimdiye kadar hep sömürülmüştür. Bölgede sanayi yok denecek kadar azdır. Sınır boylarındaki yerleşim yerlerinde kaçakçılık yaparak günlük ihtiyaçlar temin edilebilmiştir. Onun dışındakiler de ektiği tahılı devlete satarak kıt kanaat yaşamışlar. Baas’ın ekonomi politikası aşırı merkezidir. Toplum, ağanın marabasına dönüşmüştür. Böyle bir toplumsal hafızaya sahip bir yerde ekonomiyi kendi ayakları üstüne oturtabilmek büyük çaba gerektirir. Ayrıca bu süreçte hem doğal afetler hem de Rojava Devrimi düşmanlığı yapanların saldırıları sistem kurma çalışmalarını olumsuz etkilemiştir.
Devrim öncesindeki süreçte Kürtler ve bölge halkları sadece üretim araçları ve ilişkileri üzerindeki kontrollerini büyük ölçüde kaybetmemişler; üretim, tüketim ve ticaretin kontrolü de devlet tarafından çeşitli işbirlikçi çevrelere verilmiştir.
Geçtiğimiz bu süreçte Rojava Devrimi’nin en zayıf kaldığı noktalardan biri sosyal pazara dayalı komünal ekonomiyi örgütlemedir. Ambargo altında bir alan olan Rojava kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayacak konuma gelebilme de bazı adımlar atsa da bu noktaya gelememiştir. Rejimin çalışmayı bir angaryaya dönüştürmesini geçen süreçte belli oranda kırsa da halen toplumun zihniyetinde 'çalışmak özgürlüktür' ilkesinin yeterince oturduğu söylenemez.
Rojava’daki sosyal ekonomik sistem, özel mülkiyet hakkının tanındığı, ekolojinin göz önünde bulundurulduğu, kullanım değerinin değişim değerinden fazla olmadığı ve komünalite/komünlere dayanır.
Komünal ekonominin örgütlenmesinde kooperatifler temel çalışmalardan biri olmuştur. Suriye rejiminin geçmiş kooperatif pratiğindeki olumsuzluklar toplumun bu çalışmaya doğru yaklaşıp katılmasında sorunlara neden olmuştur. Buna rağmen şimdi Kuzey-Doğu Suriye’nin bir ucundan diğer ucuna pek çok dalda kooperatifler kurulmuştur. Ama bunun pazardaki yeri halen çok yetersizdir.
Kooperatif çalışmalarında yer yer açığa çıkan devletçi ya da tekelci yaklaşımlar bu temel alanın ekonomik anlayışa uygun zihniyet inşasından geçtiğini ispatlamaktadır.
Endüstriye, teknolojiye, mülkiyete biçilen sınırın ekolojik ve demokratik toplum olma sınırı olduğunu kavratacak bir zihniyet çalışması yürütülse de bunun tüm toplumsal zihniyet yapısı haline getirmede halen yürünecek çok yolun olduğu görülmektedir.
Hukuk boyutu
Uygarlık tarihinde hukuk, sanıldığının aksine, görevi her vatandaşa eşit yaklaşımı güvence altına almak ve vatandaşın haklarını korumak değil, fiili eşitsizlikleri meşrulaştırıp kabul edilebilir seviyede tutmaktır. Böyle bir rolü olan hukuk, Rojava Devrimi’nde egemen devletlerindekinin tersine bir anlam ve işleyişe sahiptir. Devlet hukukunun amacı egemenleri, sistemi korumakken, Rojava Devrim hukukunda amaç toplumsal yaşamı korumaktır. Devlet hukukunu üst düzey yöneticiler ve uzmanlar yaparlar. Rojava devriminde ise yöntem tam tersidir. Kuzey-Doğu Suriye toplumsal sözleşmesinin yapılış süreci buna en güzel örnektir. Daha yeni kabul edilen Toplumsal Sözleşme yapılırken yüzlerce farklı çevreyle yapılan binlerce toplantı ve tartışma demokratik hukukun önemli bir ispatıdır.
Ulus devletin tekçi ve iktidarı koruyan hukuk anlayışına karşı çeşitliliğe dayanan ve toplumu korumayı amaçlayan hukuki düzenlemeleri içeren bir toplumsal hukuk sistemi kurmada önemli bir adım atılmıştır. Bu sistemin temel ayaklarından biri barış ve uzlaşma komisyonlarıdır. "Toplumsal barışı gerçekleştirmek, siyasetçilerin, yerel yöneticilerin ve seçilmişlerin ötesinde bir toplumsal kesimin çabasını gerektirmektedir. Bütün ulus-devletlerde eksik olan bu toplumsal kesimin boşluğu, Rojava’nın il, ilçe, köy ve mahallelerinde kurulan meclislerde ve komünlerde örgütlenen, barış ve uzlaşma heyetleriyle dolduruluyor. Bu heyetlerin temel amacı, toplumun kendi davalarını veya sorunlarını mahkemeye gitmeden, avukata, hakime veya savcıya gerek duymadan, uzlaşma esasına göre çözebilmek. Bu heyette yer alanlar ya gönüllü insanlar ya da seçimle bu heyet içerisinde çalışmalara katılıyorlar. Gönüllü olanların çoğu Rojava’da özerk yönetimin inşasından önce zaten toplumla sıkı bir ilişki içerisinde olan, çoğu kanaat önderi ve toplumun saygı duyduğu, vicdanına ve tecrübelerine güvenilen insanlar. Halkın, kendi sorunlarını rejim mahkemelerinde aylarca beklemeden, rüşvete bulaşmadan, yolsuzlukla ve adil olmayan taraflı kararlara razı olmaya mecbur kalmadan; toplumsal uzlaşıyı esas alıp, sorunlarının en kısa zamanda ve adil bir şekilde çözüleceğine dair olan inançları, bu heyetlere başvuruyu arttıran faktörler arasında yer almaktadır. Borç, mal-mülk alım-satımı, miras davaları, aile içi (çoğu zaman kadına yönelik) şiddet gibi davalar, uzlaşma heyetlerine en fazla gelen davalar arasındadır. Rejim mahkemeleri hâlâ varlığını korumakta, fakat halk ısrarla uzlaşma heyetlerini tercih etmektedir."[1] Bu komiteler dışında mahkemeler olmakla birlikte mahkemelerin hakimleri toplumsal adalet akademilerinde eğitim görmüş kişilerdir. Kanunları halen yapım aşamasındadır ve çok fazla kanunları yoktur.
Kültür boyutu
Ulus devletin dumura uğrattığı tek tipleştirip yok olma eşiğine getirdiği onlarca topluluk Rojava Devrimi’yle büyük bir canlanma yaşamışlardır. Olduğu gibi kabul edilmeyen kültürler ulus devletin çıkarları çerçevesinde dönüşüme uğratarak kullanılmıştır. Toplumların kültürü Rojava devrimiyle özüne kavuşma yoluna girmiştir. Devrimin başından bu yana Kürt, Arap, Süryani ve diğer kesimlerin şarkıları, yazıları kendini ifade etmeleri geçmişe oranla kat be kat artmıştır. Bölge kültürünü yansıtan çok renkli ürünlerde çıkmaya başlamıştır. Geçmişte birbirine düşman kılınmaya çalışılan halklar demokratik ulus kültürünün yaratılmasında önemli adımlar atmışlardır. Bu adımlar çevreyle karşılaştırıldığında büyük adımlar olmakla birlikte Rojava Devrimi’nin hedefleriyle kıyaslandığında halen yolun başında sayılabilir. Tarih ve kültür bilincine kavuşmuş bir toplum yolunda halen gidilecek çok yolun olduğu bilinmektedir. Özellikle kapitalist modernitenin kültür endüstrisi politikalarına karşı alternatif üretme ve bunu tüm insanlığa mal etme konusunda yetersizlikler ve yapılacaklar çoktur.
Öz savunma boyutu
Rojava Devrimi’nin tüm dünyada tanınmasında en önemli rolü öz savunma boyutu oynamıştır. Aslında pek çok güç tarafından devrimin tanınması istenmese de insanlığın başına gelmiş en büyük belalardan birine karşı savunma savaşı vererek onu yok etmeyi başararak dünya halklarının minnet borçlu olduğu bir konuma yükselmiştir. Her ne kadar propaganda düzeyinde bazı şeyler bilinse de Rojava Devrimi’nin öz savunma boyutu yeterince anlaşılamamıştır. Rojava’da devrim diye tanımlanacak olan bir boyut da öz savunmadır.
Ulus devletle birlikte toplum kendini savunmaktan mahrum bırakılmış, tarihin en büyük zorbasına kendi öz savunmasını devretmiştir. Öyle bir ideolojik hegemonya yaratılmıştır ki bu absürt durum normal olarak görülmeye başlanmıştır.
Her toplumsal kesimin, kadınların, Süryanilerin, Arapların hem kendini hem de ittifak halinde oldukları halkları korumak için ortak hareket etmeleri mevcut dünya sisteminde eşi görülmemiş bir örgütlenme anlayışıdır.
Komünden başlayarak her toplumsal birimin her türlü iç ve dış tehlikelere karşı öz savunma birimleri kurarak kendini koruduğu sistemi öz savunma güçleri HPC (Hêzên Parastina Civakî) olarak tanımlamışlardır. DAİŞ’le yürütülen savaşta en önde halkın çocukları savaşırken arka cephede o çocukların anneleri ve babaları savaşa katılmışlardır. Yediden yetmişe herkesin öz savunma sisteminden sorumlu olduğu bir mekanizmayı yaratmada önemli adımlar atılmıştır. Bu adımlar halkların korunması için devlete ve ordularına ihtiyacı olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Diplomasi boyutu
Rojava Devrimi devlet dışı diplomasiler açısından önemli deneyimlere sahiptir. Rojava Devrimi’nde gelişen diplomasi geçmiş pratiğiyle klasik devlet diplomasisinin alternatifi olabileceğini göstermiştir. Ulus devlet diplomasi faaliyetlerinin temeline çıkarlarını koymaktadır. Ulus devletlerin çıkarları da çoğunlukla halkların zararınadır. Ulus devletin diplomasisi devletin en has görevlileri aracılığıyla yürütülür.
Rojava Devrimi’nde "toplumlar arasında daha çok barış ve dayanışmanın, yaratıcı alışverişlerin aracına dönüşen diplomasi esas olarak sorunların çözümüyle uğraşır. Demokratik ulus diplomasisi savaşların değil, barışın ve yararlı ilişkilerin aracıdır. Bilge insanların rol oynadığı ahlaki ve politik değeri yüksek bir misyonu ifade eder. Özellikle komşu halklar ve akraba topluluklar arasındaki dostane ilişkilerin, karşılıklı yarar getiren süreçlerin geliştirilmesi ve sürdürülmesinde önemli rol oynamıştır. Ortak toplumsallıkların, daha üst seviyede toplum sentezlerinin inşa gücüdür."[2] Halklar diplomasisi diye tanımlanabilecek Rojava diplomasisi bölgede oynadığı rolden kaynaklı devletlerce de muhatap haline gelmiştir. Bazı çevrelerin eleştirdiği Rojava diplomasi çalışmalarının gün geçtikçe politikaları haklılığını ortaya koymuştur. İlkeler temelinde her güçle ilişkilenmeyi esas almaları Rojava devriminin üçüncü yolda ilerleyebilmesinde önemli bir katkı sunmuştur. Bunun yanında bazı zamanlarda özgüce dayanmayan bazı tutum ve söylemleri de eleştirilmesi gereken önemli bir konudur.
Rojava diplomasisi Kurdistan’da parçalanmış ve farklı çıkarlar etrafında bölünmüş Kürtler arasında ortak bir platform geliştirmek için sürekli mücadele yürütmüştür. Bu sürekli çabaya rağmen Güney Kurdistan bölgesel hükümeti tarafından ambargolarla cezalandırılmaya çalışılmıştır. Bu durum Güney Kurdistan hükümetinin uluslararası ve bölgesel güçlerle menfaate dayalı ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak
Rojava Devrimi’nin bu kadar kısa bir sürede bu kadar hızlı gelişmesinde Demokratik Konfederalizm Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde gelişen Özgürlük Hareketi’nin elli yıllık emeğini tekrar tekrar vurgulamak gerekir. Rojava Devrimi, devrim diye tanımlanabilecek pek çok boyut ve eylemiyle gelişmeye devam ediyor. Tabi bu devrim içerisinde hiçbir yetersizliğin olmadığı anlamına gelmiyor. Uygarlık tarihinin başlangıcından bugüne nasıl ki devletçi güçlerle demokrasi güçleri arasında sürekli bir çatışma hali sürüyorsa Rojava Devrimi'nde de bu devam etmektedir. Toplumun ahlaki politik yanlarının önündeki engeller gün geçtikçe ortadan kaldırılıyor. Şimdi egemen olan demokrasi güçleridir. Ama bu, değişmez bir durum olarak görülmemelidir. Saldırılar devam etmekte buna karşı direnişte sürmektedir.
Kapitalist modernitenin zaferini ilan ettiği ‘tarihin sonu’ diye tanımladığı, pek çok kişinin artık ‘çözüm yok’ dediği koşullarda bunlara karşı durulup özgür yaşamın yakalanabileceğini ispatlamıştır Rojava devrimi.
[1] Yasin Duman -Rojava Bir demokratik Özerklik deneyimi – İletişim yayınları
[2] Abdullah Öcalan - Kürt sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü
Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak kitabı















