Rojava’da devrim sineması / sinema devrimi

Kültür/Sanat Haberleri —

Qamişlo sabahında perdeleri açınca, karşımda görebildiğim ilk şey savaş yorgunu binalar arasındaki dini mabetlerin göstergeleri oluyor. Bunlar içerisinden iki kilisenin yükselen minarelerinin tepesindeki haç dikkat çekici. Bu Rojava kentinde, ilk göze çarpan iki kilise kulesi… Fotoğrafını çekip Türkiye’deki Hristiyan bir arkadaşıma gönderiyorum...

Qamişlo sabahında perdeleri açınca, karşımda görebildiğim ilk şey savaş yorgunu binalar arasındaki dini mabetlerin göstergeleri oluyor. Bunlar içerisinden iki kilisenin yükselen minarelerinin tepesindeki haç dikkat çekici. Bu Rojava kentinde, ilk göze çarpan iki kilise kulesi… Fotoğrafını çekip Türkiye’deki Hristiyan bir arkadaşıma gönderiyorum...

  • Rojava’da ortak hikayelerin özgür sinema ile buluşturulması fikri, bir anlamda küresel sinema krizi karşısında da bir tavır, çizgi, devrimci bir manifesto niteliği taşıyor.
  • Rojava Devrimi, ortak yaşamın kuruluş sözleşmesi, dinlerin, inançların, itikatların bir araya geliş çağrısı, politik devrim fikrinin küresel düzeyde katılımla ete kemiğe bürünmesiydi. Rojava Devrimi, sanatın devrimiydi aynı zamanda.

ÖMER LEVENTOĞLU

Rojava gibi bir yerde sabah gözlerinizi açınca, ister istemez, bu topraklarda yaşanan savaşın, direnişin, fedakarlıkların, devrim ruhunun, devrimden geriye kalan nefesin esintilerini, izlerini ararsınız. Öyle yapıyorum ben de... O Qamişlo sabahında perdeleri açınca, karşımda görebildiğim ilk şey savaş yorgunu binalar arasındaki dini mabetlerin göstergeleri oluyor. Bunlar içerisinden iki kilisenin yükselen minarelerinin tepesindeki haç dikkat çekici. Şu küçük yerleşkede, vilayet bile olmayan bu Rojava kentinde, ilk göze çarpan iki kilise kulesi… Fotoğrafını çekip Türkiye’deki Hristiyan bir arkadaşıma gönderiyorum, çok çarpıcı buluyor o da; “biri Ortodoks diğeri Katolik” diye not düşüyor.

Sosyalizm okumaları ile başlayan ilk gençlik dönemlerimizde, devrim edebiyatından kaptığımız öğretilerden biri de, sosyalistlerin din ile ilişkilerinin mesafeli olması gerektiğiydi. Hatta lise yıllarındaki okumalarımdan hiç unutmam, “Don Kıyısında Hasat” adlı romanında Sholohov, Lenin’in son dönemleriyle Stalin iktidarının ilk dönemlerindeki Kolhoz uygulamalarını kapsayan örgüsünün neredeyse tamamında, toprağa bağlı köylülerin din ile ilişkilerinde, gittikçe eriyen, sönümlenen bir habitat anlatıyordu. Bu örgüyü, Küba ve Vietnam hikayelerinde de çokça okuduk. Ancak reel sosyalizm eleştirileriyle ilk karşılaştığımızda, düzeltilmesi gereken bir şey vardı; o da, Marx’ın, “Din halkların afyonudur” mottosuna dayandırılan bu hikayelerin, hiç de kulaktan dolma ezberlerimizde olduğu gibi bir hakikat taşımadığıydı. Dolayısıyla bütün sosyalizm külliyatının ruhumuzda yarattığı bu çarpıklığı temizleyebilirsek, bunu ancak kökenden, doğrudan doğruya Marx’dan bir deyiş bularak yapabilirdik, neyse ki “Din halkların afyonudur” ifadesinin önündeki Marx’ın sözlerinin aslı şöyleydi: “Dinsel ıstırap hem gerçek ıstırabın dışavurumu, hem de gerçek ıstıraba karşı bir başkaldırıdır. Din, ezilen insanın iç çekişi, kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur.” Bu Qamişlo sabahında, gündüz gözüyle gördüğüm ilk fotoğrafın çağrışımları bu şekildeydi. Devrim gerçekliğinin kendi ışığıyla parladığını kavrayan ruhumdaki coşkunlukla dışarı çıktım.

Amûdê Sineması…

İlk iş, yani festival konuklarının gezi programı kapsamında yapılacak olan ilk etkinlik, Amûdê sinema katliamının anmasına katılmak olacak. Yarım otobüsler ve birkaç özel araçla Amûdê yoluna giriyoruz. Amûdê katliamı, sadece Kürdistan ya da Rojava tarihi için değil, insanlık tarihi için kara bir leke. Bu türden bir vahşet, ne Roma imparatoru Caligula, ne Hitler ne Timur ya da başka bir “dehşet ustası”nın aklına gelmiştir. 1960 yılında, Amûdê’de, yaklaşık 500 çocuğun tıka basa doldurulduğu sinemada, kapılar kilitlenerek çıkartılan yangında, kimilerine göre 257, kimilerine göre 250 çocuğun yakılarak can verdiği bir vahşet yaşandı. 13 Kasım tarihinde yaşanan bu katliamda hayatını kaybeden çocukları anmak için yapılan etkinlik, festivalin ilk günü için yürek burkucu olsa da, burada, Rojava Kürtleri arasında sinemanın ne anlama geldiğini, neyi çağrıştırdığını anlamak için oldukça önemli. Anmadaki dramatik tabloya dair izlenimleri ayrıntılı resmetmeye yürek lazım, yakılarak katledilen o çocukların yakınları, kardeşleri, henüz yaşayan yaşlı annelerini, görmek her gözün cesaret edebileceği bir şey değil.

Katliam anmasının ardından, Amûdê’de bu katliamın anısına inşa edilmekte olan yeni bir sinemanın inşaatını ziyaret ediyoruz. Bu sinemanın adı da, o çocukların anısına “Amûdê Sineması”. Sadece Amûdê de değil, Rojava’nın irili ufaklı hemen bütün yerleşkelerinde, halkı sanat ile buluşturmak için kültür merkezleri, bu merkezlerin içinde sinema salonları inşa ediliyor.

“Ortak hikayeler ve özgür sinema…”

Festivalin açılışı, nev-i şansına münhasır, hiçbir açılışa benzemiyor. Afrika’daki bazı ülkeler de dahil, ağırlığı Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde çok sayıda film festivaline katıldım, ancak bu denli coşkulu bir açılışa şahit oluşum nadirdir. Mehmud Berazî’nin adeta bir görsel şölen gibi tasarladığı müzikallerinden izleyip hayran kaldığım genç insanların, ritim ve beden estetiğiyle sahneyi şenlendirmeleri anlatılacak gibi değildi. “Çîrokên Hevpar, Sînemaya Azad”, yani “ortak hikayeler ve özgür sinema” sloganıyla yapılan 5. Rojava film festivali böylece başlamış oldu.

Hikayelerin ortaklığı fikri, birlikte oturup senaryolar yazmak gibi basit bir varsayıma dayanmıyor, dünyanın farklı bölgelerinden gelen, Rojava’yı gören, yaşayan, direnişe katılan, hakikatin bilgisine ulaşmak için ortak emek ve can veren, bu direnişin, buradaki yaşamın estetiğini üretmek, bu sanatsal şenliği hem Rojava hem dünya ile paylaşmak gibi derin bir mahiyet taşıyor. Bu sözün mahiyetinden bunu anlıyorum; çünkü bu coğrafyadaki sinema devriminin oturduğu temel, somut üretim çıktılarıyla doğrudan doğruya bu fikri ispatlayan bir içeriğe sahip. “Özgür Sinema” kavramı da hakeza… Çünkü dünyada sinemanın verdiği sektörel fotoğraf az çok biliniyor… Özgür zihinlerden çıkabilecek herhangi bir projenin yapımcı bulmadan realize olması neredeyse imkansız gibidir. Zira sinema, hem ekonomik olarak oldukça ağır bir maliyet ile üretilebiliyor, hem de sadece para bulup üretim yapmakla da iş bitmiyor, artık üretilen her film dünya sineması için üretilmek zorundadır ve filminizin bu sisteme girebilmesi için bütçeden öte, daha senaryo aşamasından itibaren küresel kabuller ideolojisine uygun bir yolculuk yapmış olması gerekiyor, yani ilk aşamada “senaryo geliştirme platformları”na katılmanız, ardından piching denen proje geliştirme, küresel yapımcılar ve festival profesyonelleri ile buluşup onların onayını ya da takdirini almanız, mümkünse ortak yapım platformlarından yapım ortakları bularak filminizi çekim aşamasına getirmeniz gerekiyor, ancak bu koşullarda film yaparak sinema piyasasında yer edinebiliyorsunuz, bu da sinemanın özgünlüğünü, özgürlüğünü küresel profesyonellerce test edilip onaylanmış bir “özgürlüğe” indirgemek demek. Dolayısıyla Rojava’da ortak hikayelerin özgür sinema ile buluşturulması fikri, bir anlamda küresel sinema krizi karşısında da bir tavır, çizgi, devrimci bir manifesto niteliği taşıyor.

81 film, 22 senaryo

İşte bu kapsamda, festivale, farklı ülkelerden gelen 81 film ve 22 senaryo katılıyor. Bu 81 filmden 8’i uluslararası kategoride yarışıyor. Bunun yanı sıra 8’i ulusal kategoride yer alan filmlere 7 film de Suriye filmi olarak katılıyor. 21 belgeselin de yer aldığı festivalde, çok sayıda seminer, panel, görüntü yönetmenliği ya da film okuması gibi çeşitli çalışma atölyeleri de eşlik ediyor. Kısaca 8 günlük festival boyunca, dünyanın çeşitli bölgelerinden katılan filmler izliyoruz, ancak özellikle belgesellerin önemli bir kısmı, Rojava Devrimi üzerine...

Eskiyle yeninin mücadelesi

Bu festival vesilesiyle gözlemleyebildiğim kadarıyla Rojava Devrimi, sadece askeri eylemin, silahlı direnişin bir çıktısı olarak o toprakların, yani kadim zamanlardan beri orada yaşayan insanların anasının ak sütü gibi hakları olan yaşam alanlarının DAİŞ çetelerinden temizlenmesi ya da emperyal, sömürgeci tarihten arındırılması değildi. Bunun yanı sıra Rojava Devrimi, ortak yaşamın kuruluş sözleşmesi, dinlerin, inançların, itikatların bir araya geliş çağrısı, politik devrim fikrinin küresel düzeyde katılımla ete kemiğe bürünmesiydi. Rojava Devrimi, sanatın devrimiydi aynı zamanda, özgür düşünmenin ve bağımsız tasarımların kavşağı olmuştu Rojava Devrimi.

Ve Rojava Devrimi, devrimci sinemanın üretim koşullarının tezahürü, Jean Luk Godard’ın “politik film yapmak” ile “politik yöntemlerle film yapmak” arasına koyduğu ayrımın canlı anıtıdır. Zira O’na göre politik yöntemlerle film yapmak, aynı zamanda sınıflar mücadelesinin kavranması ve filmde, sinemada bunun hayata geçirilmesidir. Bu aynı zamanda, eski ile yeninin mücadelesidir. Bu yönüyle Rojava’da gördüğüm, gözlemleyebildiğim hemen her şey; sinema komünü, oradaki çalışma ve yaşam koşullarının örgütlenme tarzı, sinemaya verilen değer ve yeni bir sinema yaratma çabasının kendi doğrultusunu bulma konusunda verilen samimi, hatta -pozitif anlamda- çocukça heyecan, yani sinemayı bir yaratım, devrimci dönüşümün hamuru olarak kavrayan bilinç, burada güçlü bir damarın bütün bedene, Rojava, Ortadoğu, hatta nazikçe yakından bakılabilirse dünya bedenini kastediyorum, kan pompalamaya giriştiğini gösteriyor bize. Yine Godard’ın şu iki ilkesine bakarak, Rojava’daki sinema izlenimlerini daha somut kavrayabiliriz gibi geliyor bana: “Politik film yapmak, dünyayı anlamak için nesnel dünyanın yasalarını anlamaktır, oysa politik yöntemlerle film yapmak, doğrudan doğruya dünyayı dönüştürmek için nesnel dünyanın yasalarını anlama çabasıdır.” Rojava’daki sinema devriminin bana ve dünyanın çeşitli coğrafyalarından gelen katılımcılara gösterdiği şey ise hem filozofların çabalarında olduğu gibi sinemayı toplumsal mahiyetiyle birlikte anlamak, çözümlemek için verilen çaba, hem de dönüşüm için anlama çabası ve bu bilincin kamerada, ışıkta, seste, kalemde, eğitim sahalarında ve tartışma platformlarında hayata geçirilmesiydi. BİTTİ

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-rojavada-bir-gun-206839

https://justpaste.it/m32eb

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.