Savaş ekonomiyi çökertti

  • AKP-MHP-Ergenekon yönetimindeki Türk devleti, 2015’te diyalog masasını devirerek Kürtlere karşı yeniden savaş kararı verip savaş alanını Rojava ve Başûr’da işgal saldırılarıyla genişletince bütçesindeki aslan payını da militarizme ayırdı.

Ekonomik krizin savaşın etkisiyle derinleştiği, bizzat Türk Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tarafından dile getirildi. Dolar kurunun tarihi seviyeyi gördüğü 7 Ağustos’ta toplumsal tepkilere karşı açıklama yapan Erdoğan, ekonomideki kötü gidişat için “Terörle mücadele ücretsiz yapılmıyor. Ciddi manada harcamalarımız oluyor” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın bu söylemi, savaş bütçesi ve savaşa cömertçe kaynak harcamakta artık zorlandığının itirafı oldu.

İktidarın, ‘diyalog süreci’ni bitirdiği 2015’ten bu yana makroekonomik göstergeler, iktidarın sınır içi ve sınır dışı yürüttüğü işgal saldırılarını finanse etmek zorlandığını gösteriyor. Diyalog sürecinde ekonomik parametrelerde iyileşme sağlanırken onraki yıllarda ekonomik veriler baş aşağı gitmeye başladı. 

Yabancı sermaye çekiliyor

 Birçok ekonomist Türkiye’de yaşanan 1994, 1998, 2001 ve 2008 krizlerinin sebebinin yabancı yatırımcıların ülke ekonomisindeki mevduatlarının çekmesiyle başladığını belirtiyor. MA’dan Selman Güzelyüz’ün haberine göre; Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddiyle sonuçlanan belirsizlik, beraberinde yabancı yatırımcıların Türkiye piyasalarından hızla kaçışına neden oldu. Mevduatlarıyla yabancıların Türkiye’deki toplam portföy büyüklüğü, 2002’de 9,2 milyar dolarken, bu oran diyalog sürecinin yaşandığı Mayıs 2013’te 158 milyar 397 milyon dolar gibi devasa bir seviyeye çıktı. Savaşın yeniden başladığı 2015’ten sonra yabancı sermayenin doğrudan yatırımlarında yüzde 54 gerileme yaşandı. Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler bilançosu verilerine göre, sadece Mart 2020’de Türkiye’den çıkan yabancı sermaye (tahvil, borsa ve banka mevduatından) 7,7 milyar dolar oldu. Borsa İstanbul’daki yabancı payı ise 16 yıl sonra ilk kez yüzde 50’nin altına indi.

Yabancı sermayenin kaçışı sürüyor. Kaçışına sebep olan önemli göstergelerden biri de Credit Default Swap (CDS) puanı. 

En iyi CDS primi dönemi

Bir ülkenin risk ölçümünde en güvenilir ölçü olarak kabul edilen CDS, bir anlamda kredi sigortalama maliyetini ifade ediyor. CDS primi 300’ün üzerinde olan ekonomiler aşırı kırılgan, altında olanlar ise iyi olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin yıllara göre CDS primine bakıldığında en düşük olduğu dönem 2013-14 yıllarına ait. 8 Mayıs 2013’te Türkiye’nin 5 yıllık CDS primleri 111 puanla en düşük seviyedeydi. Yine çözüm sürecinin devam ettiği 24 Ocak 2014’te CDS puanı 274 seviyelerinde seyretti. Çözüm sürecinin bitirilmesiyle birlikte CDS Eylül 2015’te 327 puana yükseldi. CDS puanı daha sonraki yıllarda da artış kaydetti ve şimdi 600 seviyesine yaklaştı.

Güven azaldı

 Hane halkının genel ekonomik durum ve gelecekteki kişisel ve genel finansal beklentilerini yansıtan tüketici güven endeksi, 100’den büyük olduğu durumlarda, tüketicilerin ekonomi konusunda iyimserliklerini, küçük olduğu durumlarda ise kötümserliklerini gösteriyor. Tüketici güven endeksi 2014’te 77 seviyesindeyken, daha bir sonraki yıl düşüş kaydederek 73,58 oldu. Aralık 2016’da ise endeks 63,38 oldu. 2007-2018 arasında veri bulunan tüm ayları incelendiğinde tüketici güven endeks değeri de 2008 krizi öncesindeki seviyeye ulaşmadı. Ocak 2020 tüketici güven endeksi ise 58,8 olurken, bu rakam bir sonraki ayda 57,3 oldu.

Savaş, geliri eritti

 Savaşın ekonomi üzerindeki olumsuzluklarından biri de yurttaşları direkt ilgilendiren kişi başı milli gelir. Türkiye’nin kronik sorunlarının başında gelen kişi başına düşen Gayri Safi Yurt İçin Hasıla, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 3 bin 659 seviyesindeyken, Öcalan’la görüşmelerin olduğu 2013’te tarihi seviyeye ulaştığı gibi, çözüm sürecinin bitirilmesiyle birlikte giderek eridi. Buna göre, 2013’te 12 bin 480 dolar civarında olan kişi başı gelir, sürecin devam ettiği 2014’te 12 bin 112 dolar seviyesinde gerçekleşti. Ancak sürecin bitirilmesi sonrası bu rakam, 2015’te 11 bin 19, 2016’da 10 bin 883, 2017’de 10 bin 616 dolar, 2018’de 9 bin 693 dolar ve 2019’da ise 9 bin 93 dolar oldu.

İşsizlik çözümsüz boyutlarda

 Savaş, ekonomideki diğer parametreler olduğu gibi işsizlik sorununu da çözümsüz boyutlara taşıdı. Buna göre; diyalog sürecinin konuşulduğu günlerde tek hane olan işsizlik rakamları, savaşın başlamasıyla birlikte çift hanelere çıkmasının yanı sıra sürekli artış kaydetti. 2013’te 9.5 olan işsizlik rakamları, 2014’te de tek hanede kalmayı başardı. Sağlık olmayan TÜİK verilerine göre bile 2015’te 10,3 olan işsizlik rakamları, sırasıyla 2016’da 10.9, 2017’de 10,9, 2018’de 12,3, 2019’da ise 13,5 şeklinde oldu. DİSK-AR tarafından her ay hesaplanan geniş tanımlı işsiz sayısı verilerine göre ise Nisan 2020’de 2 milyon 793 bin kişi artarak 9 milyon 756 bine yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise Nisan 2020’de yüzde 28,7 oldu.

Enflasyon çift haneli

 Yurttaşlar üzerinde direkt etkili olan bir diğer makroekonomik gösterge ise enflasyon rakamları. Buna göre, 2013’te 7,4 olan enflasyon 2014’te tek hanede seyrederek, 8,17 oldu. Enflasyon sonraki yıllarda çift hanelerden düşmeyerek sırasıyla 2017’de 11,9, 2018’de yüzde 20’ye çıktı. TÜİK’in oynadığı verilere göre, 2019’da tekrar yüzde 11, 5 olan enflasyonun özellikle döviz kurunun Türkiye’de zirve noktasına varmasıyla 2020’de de çift hanelerde olacağının işaretlerini veriyor.

Bütçe açığı

 Türkiye ekonomisindeki bütçe açıkları da savaşın etkisiyle açık vermeye başladı. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2013 sonu itibarıyla merkezi yönetim bütçe açığı 18,4 milyar lira iken, bu rakam sırasıyla 2014’te 22.7 milyar TL, 2015’te 22,6 milyar TL, 2016’da 29.7 milyar TL, 2017’de 47,4 milyar TL olarak gerçekleşti. Açık giderek derinleşti, 2018’de 72.6 milyar TL ve 2019’un tamamında 123,7 milyar TL oldu. İktidarın 2018’de başlayarak bedelli askerlik, imar affı, varlık barışı gibi bir sefere özgü gelirlerle bütçeye destek vermesine rağmen bütçe açığındaki yükseliş durdurulamadı. Mevcut durumda bütçe açığı 2020’nin ilk 6 ayında 109,5 milyar TL oldu. Buna göre, yılın ilk yarısında bütçe açığı geçen yıla göre yüzde 40’a yakın arttı.

Kriz derinleşiyor

 Türkiye, gerek Kürt sorunundaki çözümsüz politikaları gerekse de yanlış ekonomik tercihleri sonucu salgının da etkisiyle çalkantılı bir döneme girdi. Verili durumda Merkez Bankası rezervlerinin eksilere düşmesi, cari dengenin sadece 2020’nin ilk beş ayında 16 milyar 720 milyon dolar açık vermesi, yine dış ticaret açığının yüzde 73,2 artarak 23,9 milyar dolara ulaşmasıyla birlikte vadesi gelen dış borç stokunun 123,5 milyar dolara dayanması; başta kur krizi olmak üzere enflasyon ile işsizliğin yönünün yukarıya doğru olacağına işaret ediyor.

Savaş siyasetinin sonuçları

ANF’ye konuşan HDP’nin ekonomist MYK üyelerinden Alp Altınörs de iktidar blokunun savaş politikalarına dikkat çekti. Altınörs, ”Halk, ekonomide bir şeylerin yolunda gitmediğini dolar kurları ile daha net görebiliyor. Bu soruna yol açan AKP-MHP savaşının, ülkeyi ve ekonomiyi getirdiği durumdur. Savaş bloku tarafından savunma sanayi adı altında, askeri yatırımları alabildiğine artırılarak ekonominin gelişme yolu olarak belirlendi. Bölgede askeri maceralarla çok ciddi kaynaklar çar çur edildi. Tüm bu savaş politikalarını topladığımızda TL’de çok ciddi bir erozyon oluşuyor” dedi.

Karanlık sürece girildi

Altınörs, üretimin olmadığı bir yerde paranın değer kaybetmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, Türkiye tarihinde görülmedik bir işsizlik patlaması yaşandığını söyledi. Diyalog sürecinin 7 Haziran 2015’te bitmesiyle karanlık bir sürece girildiğinin altını çizen Altınörs, şunları ifade etti:”Kürt sorunu şu an yaşadığımız kriz açısından çok belirleyici bir konumdadır. 2013-2014 yıllarındaki ekonomiyle 2015 sonrasındaki ekonomiye baktığımızda çok net bir ayrım olduğunu görüyoruz. Siyaseten ‘bu iş bana kazandırmıyor, öyleyse ben masayı deviririm’ yaklaşımı, Türkiye’yi 5 yıldır bir karanlık sürecin içerisine sokmuştur.

Barış, ekmek kadar hayatidir

Savaş sanayi ile ordu her şey haline geldi. Halklar, orduya asker sağlayan ve orduyu vergileriyle finanse eden bir nesne konumuna geldi. Militarizmin bu kadar pompalandığı bir dönemde, ekonomide başka bir gelişme sağlayamazsınız. Barış, bugün en az ekmek kadar yakıcıdır. Barış olmadan ekmek de olmuyor bu çok net olarak ifade edebiliriz.”  ANKARA

 

Lira çaresiz

Geçen hafta piyasada yaşanan ve etkileri süren kur şokunun ardından dolar/TL haftaya 7,30, euro/TL 8,60’ın üstünde başladı.

Küresel piyasalarda değer kaybeden dolar Türkiye’de ise sert yükseliyor. 4 Ağustos Salı gününü 6.89 seviyesinde tamamlayan dolar/TL daha sonra sert yükselişe geçti. Çarşamba ve Perşembe günleri yükselişini sürdüren kur, Cuma günü 7.37’yi görerek tarihi zirvesine ulaştı. Daha sonra Merkez Bankası’nın örtülü faiz artışına gitmesi ile bu seviyeden geri çekilen dolar, Cuma günü en düşük 7.12 seviyesini gördü, ancak burada tutunamadı ve haftayı 7.29 seviyesinde tamamladı. Kur, Pazartesi’den Cuma’ya yüzde 5.8 yükseldi.

Geride kalan haftada euro/TL de dolar kuru gibi bir seyir izledi. Bayram nedeniyle haftanın ilk işlem günü olan Salı gününü 8.15 seviyesinde kapatan kur, Cuma günü haftayı 8.58 TL seviyesinde tamamladı. Euro haftanın son işlem gününde 8.72 seviyesine kadar yükselmişti. Dün yeniden 8.60’ın üzerinde işlem gördü.

Dış piyasada ons altında, iç piyasada dolarda yaşanan yükselişten destek bulan altın fiyatları hemen hemen her gün rekor kırdı. Pazartesi günü 441 TL olan gram altın, Cuma günü 488 TL’ye kadar yükseldikten sonra ons fiyatında yaşanan gevşeme ile birlikte 475 TL seviyesine kadar çekildi. Yerel piyasada ise vatandaş talep sonrası kuyumcularda fiziki altın bulmakta zorlandı. Dün yeniden 480 bandına yapıştı.

Altın, euro ve doların aksine borsada ise düşüş vardı. Piyasada bulamadığı likiditeyi Türk varlıklarını elden çıkararak aşmak isteyen yabancıların satışıyla BIST-100 endeksi sert düştü. Öte yandan BIST’in ilk eşik olarak yüzde 5 veya daha fazla ve ikinci eşik olarak  yüzde 7 veya daha fazla düşmesi halinde işlemlerin durdurulmasına yönelik Endeks Bazlı Devre Kesici Sistemi devreye alındı. Yeni kararla son günlerde düşüş yaşayan borsadaki kayıpların önüne geçilmesi amaçlanıyor.

Merkez Bankası, Cuma günü yaptığı gibi dün de piyasaya TL vereceği repo ihalesini açmadı ve parasal sıkılaştırma adımlarına devam etti. Uzmanlar, bu durumu ‘örtülü faiz artışı’ olarak tanımlıyor. Merkez Bankası piyasaya daha yüksek faizle Türk Lirası vererek dolaşımdaki Türk Lirası miktarındaki artışı azaltmayı, böylece TL’yi döviz karşısında değerli kılmayı amaçlıyor. TCMB’nin halihazırda politika faizi, yüzde 8.25 seviyesinde bulunuyor.

 

Zincirleme fiyat artışları

Prof. Dr. Korkut Boratav, döviz krizi nedeniyle zincirleme fiyat artışları yaşanacağını söyledi.

Prof. Dr. Korkut Boratav ile Prof. Dr. Bilsay Kuruç, hükümetin ekonomi politika ve uygulamalarını Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’a değerlendirdi. Ekonomi yönetiminin arka kapıdan sermaye hareketlerini kontrole çalıştığına dikkat çeken Prof. Dr. Korkut Boratav, yabancıların TL döviz işlemlerinin kısıtlanmaya çalışıldığını, bankalara aktif rasyosu aracılığıyla kredi zorlaması yapıldığını belirtti. Bunlar “yarım yamalak” yapıldığı için sonuç alınamayacağını, tam yapılması için de dolarlaşmaya son verilmesi gerektiğini savunan Boratav, hükümetin ise bunu göze alamayacağını, çünkü dış borcun döndürülmesi gerektiğini kaydetti. Bu nedenle bankalara fonlama maliyetini yükselterek politika faizinin geciktirildiğini dile getiren Boratav, fonlama ve kredi maliyetlerini yükseltme işlemlerinin de büyük olasılıkla kamu bankalarına direktif verilerek gerçekleştirildiğini bildirdi. Boratav, aylık faizlerin yükselmeye başladığına atıf yaptı.

Boratav, şöyle devam etti: “2015’ten beri sürekli bir seçim ortamında ekonomiyi zorlayan iktidar, bunun bedelini ödeyecek, ödüyor. Kurdaki artış ufak tefek önlemlerle bir yerde dursa bile, artık 6.85’te tutma çabası iflas etti. Son motorin zammı bu zincirleme fiyat artışlarının ilk işareti.”

Prof. Dr. Bilsay Kuruç ise Merkez Bankası’nın artık başa çıkamaz hale geldiğini, çünkü döviz rezervinin bittiğini, döviz borcu almak zorunda kaldığını belirterek, “Kendi sermayesine kredi için Merkez Bankası’nın rezervleri kullanıldı ama bitti. O zaman özel bankalara yükleniyor. Merkez’e verilen döviz, kamu bankalarına aktarılıyor. Onlar bu dövizden yeni krediler yaratıyor. Krediyi alanlar ise dolara dönüyor ve yeniden Merkez’e gidiyor. Çıkmaz çember şeklinde kapalı devreye girdi. Bu gittikçe artan borçlulukla işliyor. Büyük olasılıkla daha çok işsizlik ve enflasyon göreceğiz” dedi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.