Siyasetin neyse ittifakın odur
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- CHP’yle ittifak yapılır mı, yapılmaz mı gibi bir mesele yoktur. DEM Parti şeffaf ve kamuoyu önünde CHP’yle karşılıklı kazanımlar temelinde ittifak yapacağını defalarca açıkladı. Şurası kesin: CHP böyle bir ittifaka yanaşmadı.
Bir arkadaşım, geçen gün “İttifaksız siyaset olmaz” dedi (Yeni Yaşam Gazetesi’nde Ertuğrul Kürkçü’nün yazısından alıntı yapmış), ardından da “AKP’ye kaybettirmek için CHP’yle ittifak yapılmamasını “siyasetsizlik” olarak tarifledi.
“İttifaksız siyaset olmaz” sözüne büyük ölçüde katılırım da, CHP’yle ittifak yapılmamasının “siyasetsizlik” olduğuna hiç mi hiç katılmam. İttifakı prensip olarak red etmeyen, o nedenle mesela DEM Parti’nin yaptığı gibi Türkiye’nin sosyalistleriyle, feministleriyle, çevrecileriyle ittifak yapan DEM Parti’nin CHP’yle ittifak yapmamasını tam da siyasi bir karar olarak görürüm. O nedenle arkadaşıma bu sözün yazarını yanlış yorumluyorsun dedim. "İttifaksız siyaset olmaz" demek bir şeydir, "CHP’yle ittifak yapmamak siyaset değildir" demek başka bir şeydir.
Arkadaşımın bu yanlış yorumuna belki başkaları da katılıyor diye düşündüm. O nedenle ittifak meselesine bir kere daha değinmek istiyorum.
CHP’yle ittifak yapılır mı, yapılmaz mı gibi bir mesele yoktur. DEM Parti şeffaf ve kamuoyu önünde CHP’yle karşılıklı kazanımlar temelinde ittifak yapacağını defalarca açıkladı. Şurası kesin: CHP böyle bir ittifaka yanaşmadı. İttifak “anlaşma” demektir. Tek taraflı bir siyasi tutum değildir. Taraflardan biri ittifaka yanaşmadığı zaman diğer taraf ittifak için yanıp tutuşsa da yapabileceği hiçbir şey yoktur.
Bu durumda seçime bir ay kala hala CHP’yle ittifak neden yapmıyoruz diyenler, farkına bile varmadan karşılıksız destekten söz etmektedirler. Tıpkı beş yıl önceki yerel seçimlerde ve bir yıl önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi. Bu defa da karşılıksız desteği savunmak için, bundan önceki seçimlerde yapılan karşılıksız desteğin faşist diktatörlüğe karşı ne gibi olumlu stratejik sonuçlar verdiğini olgulara dayanarak kanıtlamak gerekir. Mesela HDP’nin oylarıyla bazı metropol Büyükşehir Belediyelerini CHP’nin kazanması, Türkiye’nin en büyük sorunları arasında saydığımız Öcalan’ın esareti, rejim tarafından yapılan kitlesel tutuklamalar, işkenceler, öldürmeler, kadın cinayetleri, kayyımlar, Ortadoğu’da Türk devletinin saldırıları, işgalleri, enflasyon, işsizlik vs. gibi sorunlarda ne gibi elle tutulur sonuçlar verdi? Bütün bu sorunlarda ortak mücadele amacıyla karşılıksız destek verilen CHP ne gibi eylemli bir tutum aldı? CHP’nin, destekleyenler dışında kendi oylarında bile hiçbir artış olmadan önemli illerin belediyelerini kazanmasına karşılık, yalnız Kürt halkı değil, Türk halkı ne elde etti?
Bu güncel tecrübenin sonunda DEM Parti’nin milyonlarca seçmeni bu defa oylarının boşa gitmemesi için karşılıksız destek siyasetine karşı çıktı ve DEM Parti de kendi tabanının iradesini seçimlere kendi adaylarıyla girme kararı alarak uydu. Demek ki, karşımızda ittifak yapalım mı, yapmayalım mı meselesi yok. CHP’nin DEM Parti’yle ittifaka yanaşmaması ve Kürt halkının bu defa CHP’ye karşılıksız destek vermeye karşı çıkması gibi gerçekler var.
Faşist diktatörlük iktidarını ve savaşını bunca rezalete, yolsuzluğa, mafyalaşmaya, enflasyona, yoksulluğa ve işsizliğe rağmen neye dayanarak hala sürdürebiliyor? Belediyelere dayanarak mı? Bu akıl almaz halk düşmanı iktidarını belediyeleri kazandığı zaman da kaybettiği zaman da, üstelik tırmandırarak sürdürmüyor mu? Bu gerçeklere rağmen belediyeleri CHP kazansa da halk düşmanı iktidar ayakta kalmıyor mu? O halde soralım: Faşist diktatörlük iktidarını ve savaşı neye dayandırarak sürdürüyor? Kürt düşmanlığına…
Bu düşmanlığın en amansız tezahürü Önder Öcalan’ın çeyrek asırdır esarette ve üç yılı aşkındır tecritte tutulmasıdır. Esaret ve tecrit uluslar arası komplonun sonucudur. Bu komplonun amacı, ABD ve Türkiye dahil müttefiklerinin Ortadoğu’da savaşı başlatmak için, bu savaşın önündeki biricik engeli ortadan kaldırmak, Önderi’ni ve PKK’yi tasfiye etmekti. Komplonun hemen ardından Irak’ın işgal edilmesiyle birlikte Üçüncü Dünya Savaşı başladı.
Bu savaşın şu andaki sonucuna bakıldığında iki eski Sovyet müttefiki devlet, Irak ve Suriye yıkıma uğradı, DAİŞ belası dünyayı kana boyadı, Türkiye ve İran bölgesel hegemonya amaçlı savaşa katıldı, ardından da savaş Ukrayna’ya sıçradı ve şimdi İsrail-Hamas savaşı hızla tırmanıyor, Kızıldeniz’de ABD ve İngiltere doğrudan savaşa girdi, Lübnan her an savaş alanı olabilir ve İran’la savaş artık an meselesi.
Böyle bir dünya durumunda durup düşünmek gerekiyor: Belediye seçimleri bu şartlarda nasıl bir anlam taşıyor? CHP’nin İstanbul’u kazanması ve AKP’nin kaybetmesi ya da tersi bir sonuç Küresel güçlerin vargüçle kışkırttığı savaşta Türk devletinin tutumuna ne gibi etkide bulunur? Savaşın durdurulması mı yoksa belediyeleri kazanma kavgasına girmiş AKP-CHP‘den birinin seçimi kazanması mı Türkiye halkının temel meselesidir? Bu seçimde devrimci bir parti ne için mücadele etmelidir?
DEM Parti’nin seçim kampanyası, elbette Kurdistan’da kayyım rejimini tasfiye ederek faşist rejime bir darbe indirmeyi amaçlıyor. Ancak DEM Parti’nin bu seçimde stratejik hedefi Öcalan’ın özgürlüğünü kazanmaktır. İmamoğlu’na verilecek her Kürt oyu, Öcalan’ın özgürlük mücadelesinden koparılmış bir oy demektir. Oysa Öcalan’ın özgürlüğü demek, Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı elli milyon Kürt halkını ve onun Rojava’da YPG-YPJ, Bakur’da HPG-YJA-Star ve Başûr’da Peşmerge ordularının ulusal birlik bayrağı altında ve barış için birleştirilme imkanı demektir. Kurdistan’da ulusal birliği Öcalan gerçekleştirebilir. İmralı’dan çıktığı gün elli milyonluk sivil Kürt halkı ve üç-dört yüz binlik Kürt savunma orduları onun etrafında birleşir.
Böyle bir birlik dört devletin Kürt olmayan halkları için barış demektir. Demokrasi demektir. Refah demektir. Çünkü bu muazzam kuvvetin karşısında bu dört devletin, Türkiye’nin, İran’ın, Irak ve Suriye’nin iktidardaki güçleri iktidarlarını korusalar bile Üçüncü Dünya Savaşını sürdüremezler. Sürdürmeye kalktıklarında işte o zaman o devlet iktidarları yerle yeksan olacaktır.
İşte bu gerçeği dünyanın yüzü aşkın ülkesinden aydınlar, akademisyenler, sendikacılar, sanatçılar, sıradan insanlar, gençler ve en fazla da kadınlar görüyor. “Demokratik Konfederalizm ve Jin Jiyan Azadî” sloganları etrafında dünya çapında bir dayanışma ve mücadele adım adım güçleniyor. Şimdi sıra Türkiye’de bu mücadeleyi güçlendirmektir; DEM Parti’ye verilen oylardaki her binde birlik artış, Öcalan’a özgürlük mücadelesinin güçlendiğine işaret olacaktır. Bu seçim kampanyası boyunca, AKP’nin, CHP’nin ve bütün sistem içi partilerin seçmenlerine Öcalan’ın özgürlüğünün barış, demokrasi ve refah demek olduğunu anlatmak, dünya çapındaki hamlenin bir devamıdır.
Yangın çıktığı yerde söndürülür. Evin anahtarı kaybedildiği yerde aranır. Yangın İstanbul, Ankara, İzmir’de değil, kalbinde Kurdistan olan Ortadoğu’dadır, demokrasi, barış ve refah evinin anahtarı belediyelerde kaybedilmemiştir, işgal edilen Bakur Kurdistanı’nda, Rojava’da Zap’ta, Avaşîn’de kaybedilmiştir. Yangını çıktığı yerde söndürmek ve kapının anahtarını kaybedilen yerde aramak gerekir.
Evet. Cümle haklıdır: İttifaksız siyaset olmaz. Gerektiğinde karşılıksız destek vermek de bir siyasi karardır.
Ama ittifak senin siyasi kararının devamı olmalıdır. “İttifak için ittifak” yapılmaz. “Öcalan’a özgürlük” diyenlerle yapılır.
Şimdi CHP “Öcalana özgürlük” desin ve bu uğurda eylemli mücadele kararı versin, o zaman ittifak da olur, karşılıksız destek de verilir.