Sri Lanka, kaybolanlar ülkesi

Toplum/Yaşam Haberleri —

SRI LANKA

SRI LANKA

  • Belgesel-fotoğrafçı olarak bilinen Moises Saman, yaklaşık iki yıl önce iç savaşın yıkıntılarını hâlâ omuzlarında taşıyan Sri Lanka’nın kuzeyine gitti. Sri Lanka iç savaşında binlerce insan katledilmiş, 60 ile 100 bin insan zorla kaybedilmişti.

1970-80’li yıllarda Latin Amerika’da, Brezilya, Uruguay, Şili, Peru, Guatemala ve Arjantin gibi ülkelerde farklı kesimlere karşı devletler tarafından alıkoyma, zorla kaybetme ve infaz politikaları yaygın bir şekilde uygulanmaya başlandı. Guatemala’da ilk 1960’lı yıllarda görülen zorla kaybetmeler, daha sonra Filipinler, Kıbrıs, Ermenistan, El Salvador, Sri Lanka ve Suriye gibi çok farklı coğrafyalarda uygulandı. Kaybetmeye dair bilinen en eski strateji Hitlerin “Gece ve Sis” kod adıyla 7 Aralık 1941 tarihinde yürürlüğe soktuğu yönerge olarak biliniyor. Bu yönerge ile Nazi işgaline direnen kişiler ailelerine ve yakınlarına haber verilmeden yargılanmış, çoğu kaybedilmiş ve infaz edilmiştir.

 

Sri Lanka ve Tamiller

Sri Lanka iç savaşının bitmesinin üzerinden neredeyse 12 yıl geçti. Henüz çatışmalar sürerken ülkenin kuzeyindeki Tamil azınlıktan binlerce insan katledildi, kaybedildi. Uluslararası Af Örgütü’ne göre savaş sürecinde 60 ile 100 bin insan zorla kaybedildi. Tamil halkı çocuklarının çoğunlukla öldürüldüğünü, bir kısmının da yerleri bilinmeyen zindanlara atıldığını düşünüyor. Tamil Kaplanları’nın bastırılmasının ardından yayımlanan Birlemiş Milletler (BM) raporunda savaşın son haftalarında devlet güçlerinin gerilla ve sivil ayrımı gözetmeden yaptığı bombardımanlarda tahminen 40 bin insanın hayatını kaybettiği söyleniyor.

Fotoğrafçı Moises Saman, bundan iki yıl önce Sri Lanka’nın kuzeyine gitti. Savaş sonrası sağ kalanları, çocuklarını arayan yoksul Tamil ailelerini fotoğrafladı. Saman bu çalışmasını kayıpların yokluğunu fotoğraflamak için bir girişim olarak değerlendiriyor. Fotoğrafçı, neredeyse 20 yılını dünyanın dört bir yanındaki çatışmaların cephe hattında geçirdi. New Yorker, New York Times ve İnsan Hakları İzleme Örgütü için çalıştı. 2003’te Irak savaşını izledi. DAİŞ, Şengal’i işgal ettiğinde makinesiyle savaşı, vahşeti fotoğrafladı.

 

Suriye, Rojava, Mısır, Libya
Arap Baharı’nı izleyen çatışmaları takip etti. Dört yıl boyunca Suriye, Rojava, Mısır ve Libya’da kaldı. Son olarak Rohingya halkına karşı devlet terörünü ve Myanmar’dan zorla sürgün edilen Müslümanları belgeledi. Saman’ın fotoğraflarında insanları boş odalarda, ıssız manzaraların önünde, viran evlerin ve daha önce hiç dokunulmamış yatakların içinde görüyoruz.

 

Saman, dünyanın ve haber ajanslarının gündeminin farklı alanlara kaydığını hatırlatıyor ve ekliyor: “Sri Lanka’da çektiğim fotoğraflarla savaş sonrası yaşananlar, silinmeyen izlere odaklanmak istedim.”

 

Guardian Gazetesi’ne verdiği bir demeçte Saman, “Başlangıçta ne kadar zor olacağını tahmin etmek mümkün değildi. Ama şu anda çocuklarına ne olduğunu bilmek isteyen kayıp annelerinin öncülük ettiği bir protesto hareketi olması bana yardımcı oldu. İnsanlar konuşuyordu, ben de doğru zamanda oradaydım ama Sri Lanka’nın kuzeyinin hala epey militarize bir bölge olduğu da bir gerçek. Birçok insan polis ve ordudan korkuyordu,” diyor.

 

Olanlar büyük ölçüde unutuldu

Sri Lanka’da çocuklarını arayan annelerin çok az gündem edildiğini söyleyen Saman, “Olan bitenler büyük ölçüde unutuldu, özellikle de dış dünyada. Şimdi insanların aklına Sri Lanka geldiğinde, ilk düşündükleri muhtemelen iç savaş olmuyor. Turizm oluyor, kumsallar oluyor. Burası gerçekten güzel bir yer ama bir yandan da bu tarihsel hafıza var. BM gibi bazı kuruluşlar neler yaşandığını ortaya çıkarmaya aktif bir şekilde çalışıyor olsa da, çok az siyasi irade var bu yönde. Hâlâ devam eden birkaç dava var ama gerçeği ortaya çıkarmak çok zor,” şeklinde konuşuyor.

 

Saman, zamanını gördüğü şeyleri birbirine bağlayan bağlantıları araştırmakla geçiren bir fotoğrafçı, çatışma sonrasındaki hafıza çalışmasıyla ilgili şunları kaydediyor: “Bunun bir parçası da kurbanlar ile failler arasındaki ilişkiler. Nasıl oldu da bu hale geldi? Çatışma sonrası durum, tarihin kazananlar tarafından aktif şekilde yazılması, bunlar karmaşık konular ama sahada bu kadar uzun süre olmak senin işin içinde ne tür güçler olduğunu görmene imkân veriyor.”

 

Saman için çatışmalara bu şekilde bakabilmesini sağlayan şey ise Ortadoğu’da çalıştığı yıllar. Irak işgalini takip için ilk kez gittiğinde, bunun ömür boyu süreceğini düşünmüyormuş. Sonra Güney Kürdistanlı bir Kürt kadınla evlendiğinde yaptığı iş daha şahsi bir hâl almış. Bunu, kendisi için “yepyeni bir sorular kümesi ortaya çıkaran” bir olay olarak tanımlıyor.

 

Art arda gelen devrimler

Bu takıntılı merak ilerledikçe, Saman kendini 2010 sonlarında Tunus’ta başlayan devrimlerin merkezinde buldu. “Yıllar geçtikçe” diyor Saman, “birçok devrim art arda geldi ve benim zihnimde tek bir bulanık hikâyeye dönüştü. Bu hikâyeyi benim yaşadığım şekliyle anlatabilmek için lineer gazetecilik dilini aşmak ve onun yerine kendi duyduğum sesleri, duyguları ve hiç bitmeyen belirsizlikleri birleştiren yeni bir anlatı yaratmak zorunda hissettim kendimi. Silahlar sustuktan sonra neler olduğu giderek daha çok ilgimi çekmeye başlıyor. İlgim bu yöne evrildi.”

 

Nitekim çalışmalarını “Discordia” adlı kitapta toplayan Saman: “Bu kitap bir yön değişikliği veya bir niyet beyanı idi. Bu kitabı ortaya çıkarmak benim için bir geçiş oldu, tüm dikkatimi olduğu şekliyle haberleri belgelemeye vermemeye doğru bir kayma. Hepsini birden gözün alamayacağı bir fotoğraflar silsilesi ile bir hikaye inşa etmekle ilgiliyim artık,” diyor.

 

Birçok belgesel fotoğrafçı gibi Saman da sivil toplum kuruluşlarıyla ortak işler yaparak ve fon destekleriyle yaşamını sürdürüyor. Örneğin Sri Lanka hikâyesine Pulitzer Merkezi’nden aldığı bir fon destek olmuş.

Peru’da doğan Saman, İspanya’da büyüdü. Şimdi New York’ta yaşıyor. Şu sıralarda da Irak Savaşı’nı anlatan bir kitap üzerinde çalışıyor. KÜLTÜR SERVİSİ

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.