Tecrit altında işlemesi zor

#VisitOcalan kampanyası
- Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu koordinatörlerinden Latife Akyüz, "Abdullah Öcalan'ın, bu sürecin yalnızca birilerinin gidip kendisiyle konuştuğu değil, sesi ve sözüyle doğrudan içinde yer aldığı bir süreç olarak şekillenmesine ihtiyaç var" dedi.
Antidemokratik uygulamalar, haklarındaki soruşturma ve kovuşturmalar nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kalan akademisyen, aydın, siyasetçi ve gazetecilerin içerisinde yer aldığı Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu (EFFP), başlattığı "I Want to Visit Öcalan/Abdullah Öcalan'ı ziyaret etmek istiyorum” kampanyası 5. ayını tamamlıyor. Kampanyanın koordinatörlerinden akademisyen Latife Akyüz, "Ana hedeflerimiz barışın inşasında sürgündekilerin rolünü görünür kılmak ve bu konuda elimizi taşın altına koymak. Son 5 ay içinde birçok video çalışması, konferans ve basın açıklaması gibi etkinlikler düzenledik. En son 1 Eylül'de Almanya'nın Berlin kentinde geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde ise bir rapor hazırlığı ve yeni bir büyük konferans planlıyoruz" diye konuştu.
Rêber Apo'nun Barış ve Demokratik Toplum Süreci'nin baş müzakerecisi olduğunun hem uluslararası camiada hem de Kürt halkı nezdinde kabul gördüğünü altını çizen Latife Akyüz, şunları söyledi: "Sayın Abdullah Öcalan'ın tecrit altında müzakerelere devam ettirebilmesi sağlıklı bir barış sürecinin işlemesi mümkün değildir. Ayrıca İmralı'dan gelen orada yapılan görüşmeler dışarıya aktarılan, bunlar sonuçta kırılarak geliyor. İnsanların bu sürecin baş müzakerecisi ile yüz yüze görüşebilme konuşama ve onun sürece dair düşüncelerin alma hakkı var ve olmalıdır da. Barışın inşası dediğimiz şey sadece devletlerin ya da tarafların bir araya gelip bir karar alma meselesi değildir. Asıl mesele bu süreçte tarafların ne söylediğinin net olarak bilebilmesi ve duyulmasıdır."
Komisyon'da konuşabilmeli
Kampanyalarının uzun soluklu olduğunu ifade eden Latife Akyüz, "Mesele tarafların eşit biçimde dahil olduğu onurlu bir barışın gelmesi ve barış zeminin nasıl yaratılacağıdır. Bu yüzden çok farklı açılardan ve farklı alanlardan bu mücadelenin yürütülmesi gerekiyor. Bu kampanya sadece bu mücadelenin bir parçası ve olmazsa olmazıdır. Sayın Öcalan'ın ilk ağızdan Komisyon tarafından dinlenmesi haktır. Kampanyanın temel amaçlarından biri de Sayın Öcalan'la görüşmelerin sağlanmasıdır. Yine bunun dışında barış süreçlerinde kadınların, LGBT'lerin, toplumsal kesimlerin kendilerini nasıl var edecekleri zeminlerin oluşması önemli. Akademisyenler olarak bizler farklı barış süreçlerinde neler yaşandı, nerelerde eksik kalınmış, hem yazmamız hem insanların tartışması lazım" dedi.
İki rapor hazırlanıyor
Savaşın ekolojik, hukuki, kültürel, ekonomik ve toplumsal cinsiyetin katmalı ve boyutlu yıkımı ile dünya barış deneyimleri, Türkiye'deki barış deneyimleri üzerinden devam eden süreci değerlendiren iki rapor düzenleme hazırlıklarının olduğunu söyleyen Latife Akyüz, Aralık ayında ise süreci tartışacak bir konferans düzenleyeceklerini söyledi. Latife Akyüz, bunların dışında seminerler, wokshoplarda tartışmalarının da devam ettiğini aktardı.
Barış isteyenlerin tavrı
"Ülkeye barışın gelmeme ihtimali yok" diyen Latife Akyüz, şöyle devam etti: "Şu anda negatif bir barış süreci işliyor. Bir anlaşma olmuş ve silahlar bırakılmış değil. Bir taraf inanılmaz bir irade göstererek ortaya koyduğu ve koyacağı adımları adım adım izliyor ve samimiyetini ortaya koyuyor. Diğer taraf bir adım atmıyor. Böyle bir durumda karşı tarafın barışı isteyip istemediğinden çok barışı isteyenlerin ne istediği önemlidir. Barış sürecinin isteyen her bir kurum, kişinin sürece bir damla katkı sunması önemlidir, değerlidir."
Hayatımızda yer almalı
Komisyon'un çalışmalarına işaret eden Latife Akyüz, şunları dile getirdi: "Barışın tarafı olan baş müzakereci Abdullah Öcalan'ın bu sürecin yalnızca birilerinin gidip kendisiyle konuştuğu değil; kendi sesi ve sözüyle doğrudan içinde yer aldığı bir süreç olarak şekillenmesine ihtiyaç var. Bu sürecin aktif bir aktörü olarak bizlerin hayatında yer alması gerekiyor. Eğer tecrit zamanında kaldırılsaydı ve umut hakkı uygulansaydı biz şimdi süreci çok başka şekilde konuşurduk. Devlettin ayak direttiği noktada budur. Bence bu kadar ayak diretmesinin sebebi de Abdullah Öcalan'ın kendi varlığıyla direkt Meclis'te ya da görünürlüğü olan bir yerde olsaydı devlet kontrolü kaybedecekti. Çünkü insanların üzerindeki etkisinden korkuluyor."










