Trump bilerek kaos yaratıyor

Dosya Haberleri —

Los Angeles protesto/ foto:AFP

Los Angeles protesto/ foto:AFP

Kaliforniya’da Berkeley Üniversitesi’nden Prof. Cihan Tuğal ile Amerika’daki son tabloyu konuştuk: 

  • Operasyonlar ve söylem, yasalara ve dirlik düzenliğe hizmet etmiyor. Kapitalist devletin kendi yasalarına aykırı bir aşırılık bu. Trump, bilerek ve isteyerek kaos yaratıyor. Enflasyon kontrolden çıkmış durumda ve Trump hükümetinin ekonomik sorunlarla başa çıkabilecek bir ufku yok. Şiddet elindeki en büyük koz şimdilik.
  • Son yıllarda, sokak eylemliliği düşüşe geçince yine herkes kendi etnik ve ırksal köşesine çekilmişti. Gündelik hayatın genel akışı içinde de seçim dönemlerinde de bazı azınlıklar sık sık diğerleriyle açık ya da örtük çatışmaya giriyor. Bunun kırılabilmesi için, şimdikinin çok ötesinde sendikal ve siyasi örgütlenme gerekiyor.
  • Küresel olarak yeni bir hegemonik alternatif kurmak, maalesef çok daha uzak bir düş. Uzun vadede oluşabilir elbette. Bu yönde küçük çabalar yaygın. Var olan çalışmaların, daha büyük, koordine bir çabaya dönüşmesi için, son elli yılın siyasi ve toplumsal eğilimleriyle ciddi bir kopuş gerekiyor.
 

BARIŞ BALSEÇER

ABD’nin Los Angeles kentinde gerçekleşen geniş çaplı göçmen baskınlarının ardından yaşanan protestolar, ülkedeki yapısal eşitsizlikleri ve siyasal kutuplaşmayı yeniden gündeme getirdi. Kaliforniya’da Berkeley Üniversitesi’nden Prof. Cihan Tuğal ile Amerika’daki son tabloyu konuştuk. Tuğal’a göre Trump yalnızca otoriterleşmekle kalmıyor, aynı zamanda şiddeti gösterileşen bir politikayla meşrulaştırıyor. 

 

Cihan Tugal / foto: Ali Kemal İpek

 

Trump yönetimi 6 Haziran’da Los Angeles’ta göçmenlere yönelik operasyon başlattı. Bu operasyonlar Trump’ın “yasa ve düzen” söylemiyle gerekçelendirildi. Sizce bu söylem neye hizmet ediyor? 

Operasyonlar ve söylem, yasalara ve dirlik düzenliğe hizmet etmiyor. Kapitalist devletin kendi yasalarına aykırı bir aşırılık bu. Trump, bilerek ve isteyerek kaos yaratıyor. Enflasyon kontrolden çıkmış durumda ve Trump hükümetinin ekonomik sorunlarla başa çıkabilecek bir ufku yok. Büyük protestolara yol açacağı kesin olan kışkırtma operasyonları yapıp, eylemcileri şiddet taraftarı olarak resmedip, çözülmekte olan Cumhuriyetçi tabanı toparlamaya çalışıyor. Sunduğu ekonomik politikalar, geniş kitlelerin aleyhine çalışıyor. Onlara tutunacak başka bir dal sunmak zorunda. Şiddet ve ırksal tahakküm, elindeki en büyük koz şimdilik.

Sığınak şehir politikaları, merkezi hükümetin göçmen politikalarına karşı bir direnç noktası mı? Bu çatışma Amerika’daki yerel ve federal iktidar ilişkilerini nasıl etkiliyor?

Sığınak şehir politikaları kısa vadede iyi bir direnç oluşturuyor. İlk Trump hükümetinde de sağlam bir duruştu bu. Ama kırsal kesimi ve beyaz işçi sınıfını Cumhuriyetçiler’den geri alan bir stratejiyle birleştirilmezse, uzun vadede aşırı sağın işine yarayan kent-taşra/kır ayrışmasını derinleştiren bir duruşa da dönüşebilir.

 

Donald Trump/ foto:AFP

 

Sizce bu operasyonlar neoliberal emek rejimiyle mi bağlantılı? Trump’ın politikaları güvencesiz emeğe yönelik yeni bir baskı rejimi mi kuruyor?

Evet ama birçok iç çelişkisi var neoliberalizm açısından. Operasyonlar bir yandan patronlara ek pazarlık gücü sağlıyor. Çalışma koşullarından ya da ücretlerden yakınan göçmenler, hemen devlete şikayet edilmekle tehdit ediliyorlar. Üstelik, sendika önderleri doğrudan hedef seçildi son baskınlarda. Diğer taraftan, operasyonlar emek arzında daralmaya yol açıyor. Birkaç aya patronlar bunun sonuçlarının kendileri açısından da kötü olacağının farkındalar. Dolayısıyla sermaye sınıfı bölünmüş durumda. Demokratlar’ın sadece sol-liberal ve sosyal demokrat kanatları değil, neoliberal kanadı da bu operasyonlara ısrarla karşı bu yüzden.

Latin Amerikalı, Asyalı ve Afrikalı göçmen topluluklar son protestolarda birlikte sokağa çıktı.

Bu birliktelikler her geçen yıl daha da çok artıyor. Ancak, sokak eylemlerindeki birlikteliği “bütün tabana yayılmış, bilinçli bir blok oluşumu” ile karıştırmamak lazım. Son yıllarda, sokak eylemliliği düşüşe geçince yine herkes kendi etnik ve ırksal köşesine çekilmişti. Gündelik hayatın genel akışı içinde de seçim dönemlerinde de bazı azınlıklar sık sık diğerleriyle açık ya da örtük çatışmaya giriyor. Bunun kırılabilmesi için, şimdikinin çok ötesinde sendikal ve siyasi örgütlenme gerekiyor. Amerika’da tabandaki en etkin örgütler etnisite ve ırk bazlı. Bu kolay kolay değişmeyecek. Bunun tamamen kırılmasını beklemeden, var olan örgütlenmeleri de daha geniş bir proje etrafında kenetleyecek bir stratejiye ihtiyaç var.

 

Los Angeles protesto/ foto:AFP

 

Trump, Kaliforniya Valisi’nin çağrısı olmaksızın Los Angeles’a binlerce Ulusal Muhafız gönderdi. Bu adım eyalet yönetimini hiçe sayan otoriter bir uygulama mı?

Ulusal Muhafızlar’ın eyalet yönetimini çiğneyerek devreye sokulması, geçmişte de görünen bir uygulama. Ama bugünkü anlamı farklı. Johnson, ırkçı bir eyalet valisine karşı, Sivil Haklar aktivistlerini korumak için devreye sokmuştu Ulusal Muhafızlar’ı. Cumhuriyetçi Eisenhower da, yerel ırkçı isyanlara karşı aynı uygulamaya başvurmuştu. 1950'ler ve 1960'larda Amerikan burjuvazisi ve federal otoritesi, bazı eyaletlerdeki açıktan ırkçı eğilimlere karşı hegemonik bir duruş sergiliyordu. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, tüm görüş ayrılıklarına rağmen, bu hegemonik proje etrafında birleşmişti. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve dünya çapında “komünizm” tehdidinin ortadan kalkmasıyla, devletin hegemonik refleksleri zayıfladı. Federal otorite eyalet otoritesini hegemonya kurmak için değil, ülkeyi şiddete boğmak için çiğniyor.

Sosyal medyada yürütülen algı savaşları protestoları nasıl etkiliyor?

Sadece X değil, Tik Tok gibi genç kuşağın daha yakından takip ettiği platformlarda aşırı sağ söylem hakim. Gelişmeleri üstün körü takip edenler üzerinde bu propagandanın ciddi etkisi var. Protestoları sadece “profesyonel ajitatörler”in değil, “dış mihraklar”ın düzenlediğini düşünen insan sayısı az değil. Ancak bu bizim de yakından bildiğimiz bir durum. Her devletin başvurduğu basit taktikler bunlar. Protestolar sistemi sarsacak güce erişemezse eğer, asıl nedeni bu tür ucuz yöntemlerde değil, bu sığlıkla başa çıkmayı beceremeyen liberal ve sol siyasetlerde aramak gerekiyor.

 

Los Angeles protesto/ foto:AFP

 

2025’teki protestoları 1992 Rodney King olayları ya da 2020 George Floyd gösterileriyle karşılaştırmak mümkün mü? Bugünkü müdahale yöntemleri geçmiştekilerden nasıl farklılaşıyor?

Rodney King olaylarında, Koreliler ve Siyahlar karşı karşıya gelmişti. Sizin de -yukarıda- işaret ettiğiniz gibi şu andaki gösterilerde çok daha fazla birlik var. George Floyd gösterileri ise çok daha kitleseldi. Önümüzdeki günlerde aynı kitlesellik yakalanır mı, göreceğiz. Bugünkü müdahalelerin en büyük farkı, gösterileri bastırmaya değil, şiddete kışkırtmaya yönelik olması. “Eskiden devlet iyi niyetliydi de o yüzden böyle şeyler yapmıyordu” demiyorum tabii ki. (1968 Chicago Demokratik Konvansiyonu gibi yığınla “istisna” var zaten, şimdi onlara girmeyeceğim). Ancak, o dönemlerde, devlet ırkçı şiddetin gizli kalmasını tercih ediyordu. Şimdi ise bir gösteriye dönüştürmeye çabalıyor.

Trump’ın son baskınlarında Meksika vatandaşları da hedef alındı. Meksika Devlet Başkanı insan haklarına vurgu yaparak tepki gösterdi. Sizce bu gelişmeler ABD-Meksika ilişkilerinde bir kırılmaya yol açabilir mi?

İlişkiler bir süredir gergin zaten. Başkan Yardımcısı Vance gösterilerdeki Meksika bayraklarını sorunun en büyük parçasıymış gibi gösterdi. Sağcı medya ve sosyal medyada da özel bir odak konusu bu bayraklar. Sanki Meksika’nın Amerikan toprağında gözü varmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Oysa komşularının toprağında gözü olan bizzat Amerikan aşırı sağı. Meksika böyle bir kırılmaya hevesli değil ama Trump hükümeti bunu yaratmak için elinden geleni yapacak.

 

Los Angeles protesto/ foto:AFP

 

Los Angeles’taki protestolar küresel göçmen hakları mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilebilir mi? 

Nesnel olarak evet, dünyadaki mücadelelerin bir parçası bu çatışmalar. Fakat toplumsal (hatta entelektüel) gündem maddelerinden biri değil bu. Amerika, kapitalizmin dünya lideri olmasına rağmen, toplumdaki küresel bilinç düzeyi çok düşük. Kendi alanımdan örneklerle anlatayım. Amerika’da sıradan bir üniversite öğrencisinde de, bir sosyal bilimcide de, Avrupalı, Türkiyeli, ya da Brezilyalı ortalama bir öğrencinin ya da sosyal bilimcinin dünyadaki gelişmelere duyduğu ilgiyi göremezsiniz. Dolayısıyla toplumsal hareketlerde de dünyadan bir kopukluk söz konusu. Az önce değindiğim gibi, göçmen yanlısı mücadelelerin ulusal çapta dahi bir hegemonya projesi yok. Küresel olarak yeni bir hegemonik alternatif kurmak, maalesef çok daha uzak bir düş. Uzun vadede oluşabilir elbette. Bu yönde küçük çabalar yaygın. Var olan çalışmaların, daha büyük, koordine bir çabaya dönüşmesi için, son elli yılın siyasi ve toplumsal eğilimleriyle ciddi bir kopuş gerekiyor.

Özellikle batı ülkelerinde göçmenlere, mültecilere karşı artan bir oranda nefret ve şiddet yoğunlaşmış ve iç politikanın en önemli konusu haline getirilmiş durumda. Trump bu siyasete nasıl katkı sunuyor veya sorunu daha da derinleştiriyor mu?

Yine hegemonya sorununa bağlayarak cevaplayayım. Liberallerin ve solun doğru düzgün bir hegemonik ufku yok ama muhafazakarların ve aşırı sağın durumu daha vahim. Yaptıkları güç gösterileri ve topluma yaydıkları nefret, aslında büyük zaafların üzerine geçirilmiş, tülden ince bir örtü. Bu nefret ve şiddet, gayet geçici bir heyecan ve kenetlenme yaratabilir sadece. Mülteci ve göçmen karşıtlığı patron sınıfını dahi bölüyor. Milliyetçi patronlarla ırkçı işçiler arasında yeşerttiği ittifak da çok uzun ömürlü olmayacak. Çünkü Trump yönetimi (örneğin Leh ve Macar aşırı sağcı yönetimlerinin aksine) sadece azınlıkların değil, hakim ırktan olan işçilerin de cebini göz göre göre boşaltıyor. Yani Amerikan hegemonyası soldan da sağdan da çözülüyor. Artan şiddet, bunun göstergesi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.