Türk tipsizliği 4. yılında
- ‘Türk tipi başkanlık’ olarak tanımlanan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’, 4. yılına girdi. Yasama, yürütme ve yargının, kendisine ‘şahsım’ diyen tek kişiye bağlandığı, saat kaça kadar müzik dinlenebileceğinden savaş ilanına kadar her şeyin karar mercinin ‘şahsım’ olduğu bu sistem, tüm alanlarda çöküş ve çürümeyi katmerleştirerek sürüyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, üç yılı geride bıraktı. 16 Nisan 2017 tarihindeki referandumla anayasada yapılan köklü değişikliğin ardından 24 Haziran 2018’de genel seçimlere gidildi. Böylece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne de geçilmiş oldu. AKP’li Recep T. Erdoğan’ın yüzde 52,59 oy oranıyla cumhurbaşkanı seçildiği ve yeni sistemin devreye sokulduğu süreçten sonra sorunlar daha da ağırlaştı.
Her şeyin başı oldu
Yeni sistemle birlikte cumhurbaşkanı, yürütmenin başı oldu. Bakanlar Kurulu ortadan kaldırılarak, yerini Cumhurbaşkanlığı Kabinesi aldı. Bakanların Meclis dışından seçilmesine karar verildi. Cumhurbaşkanına, yardımcıları ve bakanlarının yanı sıra üst kademe kamu yöneticilerini de atayıp görevlerine son verme yetkisi verildi. Cumhurbaşkanına bağlı Finans, İnsan Kaynakları, Dijital Dönüşüm ve Yatırım ofisleri kuruldu, ayrıca 9 kurul kuruldu.
Yargı da sopası oldu
Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemeleri kaldırılarak, AYM üye sayısı 17’den 15’e düşürüldü. AYM’nin yapısında herhangi bir değişiklik yapılmazken, üye atmalarında değişikliğe gidildi. Değişiklikle birlikte AYM’nin 3 üyesinin Meclis, 12 üyesinin ise cumhurbaşkanı tarafından atanmasına karar verildi. YÖK ve Yargıtay üyelerinin tümü ve Danıştay üyelerinin dörtte birinin cumhurbaşkanı tarafından atanmasına karar verildi. Adalet Bakanı ve müsteşarının da dahil olduğu 13 üyeli HSK’nin de dört üyesinin belirlenmesi yetkisi doğrudan cumhurbaşkanına devredildi.
Bütçe keyfine keder
Yeni sistemle Meclis’in bütçe hazırlama yetkisi ortadan kalktı. Cumhurbaşkanı bütçeyi Meclis’e sunacak tek kişi oldu. Kamu idareleri ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılmasına karar verildi. Cumhurbaşkanının, bütçe kanun teklifini, mali yılbaşından en az 75 gün önce Meclis’e sunması kararlaştırıldı.
Canı isterse OHAL
Cumhurbaşkanına, süresi 6 ayı geçmeyecek şekilde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etme yetkisi verildi. Üstelik OHAL’i uzatılabilme yetkisine sahip.
Meclis yetkisiz
Meclis’in bakanları denetleme yetkisi kaldırıldı. Milletvekillerinin Meclis’e gensoru vermesi hakkı ellerinden alındı. Milletvekillerin bakanlara sözlü soru sorma yetkisi de kaldırıldı. Kararname yetkisi, yasama erkinin kanun yapma yetkisinin önüne geçecek şekilde geniş kullanıldı. Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanların yargılanmak üzere Yüce Divan’a gönderilmesi için 400 milletvekili imzası şartı getirildi.
Ekonomi çöktü, işsizlik arttı
Üç yılın sonunda geniş tanımlı işsiz sayısı 9,2 milyona ulaştı. Yeni sistemin devreye girdiği 9 Temmuz 2018’de dolar 4,5 TL ve euro 5,3 lira civarında işlem görürken, şu an dolar 8,60’ı, euro ise 10,30’u aşmış durumda.
Kürt düşmanlığında depar
Erdoğan, seçildikten sonra kendisine karşı duran bütün siyasi partileri “terör” kavramı adı altında kriminalize etmeye başladı. Kürt sorunu da her geçen gün şiddetlenen çatışma ve artan sınır aşırı işgal sadırılarıyla derinleşti. Buna parelel olarak siyasi soykırım, gasp ve kayyum atama, kesintisiz terörize etmeye rağmen durdurulamayan HDP’nin tamamen kapatılması devreye konuldu.
Erdoğan’ın OHAL’i
MA’dan Berna Kişin’e konuşan HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, şunları söyledi: “Saat kaçta yatacağımızdan, kaçta müzik dinleyeceğimizden, sigarayı nasıl içeceğimizden tutun devletin en kritik kararlarına kadar halkın hayatını ilgilendiren temel unsurlar Erdoğan’ın iki dudağına sıkıştı. Onun denetimindeki bir OHAL sürecine geçmiş durumdayız. Toplumsal hayatın tamamının OHAL sürecinde nasıl organize edileceğine dair kanunlar çıkarılıyor. Meclis, Erdoğan’ın istediği baskı rejiminin yasal altyapısını hazırlıyor. Erdoğan, önündeki bütün engelleri kaldırmak, sadece kendi isteği ve kendi sözüyle yönetilen bir ülke kurmayı istiyor. Gece yarısı bir tane kararnameyle yüzbinlerce insanı işinden atılabiliyor, gazeteler ve televizyonları kapatılabiliyor, merkez bankaları başkanlarını hızla değişebiliyor. Yetmiyor; kararnamelerle sahildeki topraklara el koyabiliyor, köylülerin topraklarına zorla kamulaştırma getirebiliyor. Medyanın tamamen denetim altına alınması, halkın bilgi kaynaklarının tamamen ortadan kaldırılması ve tek kişinin yönettiği ağır bir baskı rejimini kalıcı hale getirmek istiyor.”
Vahşet tablosu
Yeni sistemle birlikte ekonomik ve sosyal krizin derinleştiğini ifade eden Piroğlu, krizin yoksulluk, kötü çalışma koşulları ve sefalet olarak yansıdığını kaydetti. Bunun da intiharları beraberinde getirdiğine vurgu yapan Piroğlu, şöyle devam etti: “Krizin bir başka faturası salgın ile açığa çıktı. Küçük esnaf ve halk kendi kaderiyle baş başa bırakıldı. Zenginler ve zincir marketler korundu ve servetlerine servet ekledi. Ülkede gelir uçurumu korkunç derecede büyüdü. İktidar milyonerlerin yanına yeni yüzlerce milyoner kattı. Ayrıca korkunç bir sosyal kriz yaşanıyor. Taciz ve tecavüz vakaları almış başını gidiyor. Kadına yönelik her çeşit şiddet meşrulaştırılıyor, failleri korunuyor.
Zorbalık ve savaş
Her şey torpille, rüşvetle ve yolsuzlukla dönüyor. Devletin çöküşü söz konusu ve bütün bunların yarattığı bir hegemonya kaybı var. Artık Erdoğan söyledikleriyle kitleleri oyalama şansına sahip değil. Neredeyse bütün mekanizmaları tüketmiş durumda. Bu noktada ayakta kalabilmek için tek bir şey kaldı ellerinde; zorbalık ve savaş. Ona tutunmaya çalışıyorlar.
Tek çıkışı sandıktan bir şekilde galip çıkmak. O yüzden de her çeşit manevrayı yapmaya hazır olduğunu bütün ülkeye gösteriyor. Hem televizyondan yaptıkları tehditler hem sokakta gösterdikleri güç gösterileriyle bunu sağlamaya çalışıyor.
Yıkılmasının koşulu
Bunun karşısında örgütlü ve militan şekilde durabilirsek, sokağı boşaltmadan yan yana omuz omuza durabilirsek başaracağız. Herkes şunun farkında olmak zorunda; Bu başkanlık denilen düzenin ve iktidarın yıkılmasının yegane koşulu Türkiye’deki demokrasi güçleriyle Kürt halkının ortak bir şekilde durmasıdır. Demokrasi güçlerinin HDP ile yan yana durması, onun yanında yürümesidir. Bugün HDP’ye sahip çıkmak demek ülkenin kendi geleceğine sahip çıkması demektir. Bu sağlanabilirse eğer iktidarın sonu yakındır.” İSTANBUL