Türkiye'nin iki yüzlü 'sultanı'

Dosya Haberleri —

Tayyip Erdoğan/foto: AFP

Tayyip Erdoğan/foto: AFP

  • Erdoğan'ın NATO'ya ve demokratik ilkelere karşı giderek artan düşmanca tutumu artık cezasız kalamaz. Asabi sultan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 20 yıldır izlediği giderek saldırganlaşan, otoriter ve kutuplaştırıcı politikalar uzun zamandır kabul gören varsayımları altüst etti. Türkiye'nin bir Batı müttefiki olarak güvenilirliği neredeyse sona ermiştir.

SİMON TİSDALL / Çeviri: Serap Güneş

Türkiye'nin Batı'nın "hayati stratejik müttefiki" olduğu, Joe Biden ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg gibi isimlerin siyasi kavrayışının parçası olan bir gerçek. Peki ya bu eski görüş artık geçerli değilse? Ya Türkiye'nin lideri bu kavramı istismar ederek ortaklık görüntüsü altında Batı'nın çıkarlarına ihanet ediyorsa? Bu liderin bir sorumluluk, bir tehdit olarak görülmesi, hatta bir düşman olarak dışlanması gerekmez mi? Coğrafya kaderdir. Türkiye Avrupa, Asya ve Ortadoğu'nun kesişme noktasında önemli bir nüfuza sahip. Ancak asabi sultan cumhurbaşkanının yirmi yıldır içeride ve dışarıda izlediği giderek saldırganlaşan, otoriter ve kutuplaştırıcı politikalar uzun zamandır kabul gören varsayımları altüst etti. Türkiye'nin bir Batı müttefiki olarak güvenilirliği ve yararlılığı neredeyse sona ermiştir.

Erdoğan'ın düşmanca davranışları

Türkiye'de Mayıs ayında bir kuşağın en önemli seçimleri yapılacak ve Batı demokrasileri Ukrayna'da, Vladimir Putin'in Rusya'sında ve İran, Suriye ve İsrail-Filistin'de kritik seçimler üzerinde düşünürken, bu ikilemler tek bir temel soruya indirgeniyor: İki yüzlü Recep Tayyip Erdoğan'ın Batı'nın dostu olmadığını kabul etmenin ve onu buna göre cezalandırmanın zamanı geldi mi? Erdoğan'ın İsveç'in NATO'ya katılma girişimini engellemesi, düşmanca davranışların en son ve korkunç örneği. Stockholm'ün "teröristleri" barındırdığını iddia ediyor. Gerçekte ise vetosu, seçimlerden önce Kürtlerin desteklediği ana muhalefet partisi HDP'nin kapatılmasına yönelik yasal hamleleri de içeren, uzun süredir devam eden Kürt karşıtı kan davasından kaynaklanıyor. NATO kavgası şimdi Kur'an yakma, diplomatik protestolar ve şiddetli misillemelerin ortasında iyice kontrolden çıkma tehlikesi arz ediyor. Gazetecileri hedef alan sindirme taktikleri, kamusal tartışmayı bastırmak, anayasayı manipüle etmek, yargıçlara boyun eğdirmek, orduyu ve kamu hizmetini tasfiye etmek ve fiili tek adam yönetimini güçlendirmek için darbe sonrası daha geniş bir çabanın parçası.

Erdoğan'ın Kürtlere karşı takıntılı savaşı

Türkiye'nin NATO üyeliğini iç siyasi amaçlar için kullanmak tipik bir Erdoğan hamlesi. Ancak aynı zamanda İsveç'in (ve Finlandiya'nın) Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra savunmalarını güçlendirmeye yönelik meşru isteklerini kasıtlı olarak engellemekte ve NATO'nun birlik ve kararlılık gösterme çabalarını baltalamaktadır. Bu Erdoğan'ın NATO ortakları yerine Moskova'yı tercih ettiği ilk vaka değil. Erdoğan Ukrayna ile ilgili yaptırımları reddediyor ve deliyor. Türkiye'nin Rusya ile ticareti işgalden sonraki altı ayda, enerji ithalatındaki artış da dahil olmak üzere yaklaşık yüzde 200 arttı. Rus karadan havaya füze sistemlerini satın alması, bunları NATO güçleri için bir tehdit olarak gören Washington'u kızdırdı. Ukrayna'da arabulucu rolüne soyunması Putin'in barışla ilgileniyormuş gibi görünmesine yardımcı oluyor. Erdoğan'ın Suriye'nin kuzeyine yeni bir silahlı saldırı başlatma planları, Beşar Esad karşıtı demokratik muhalefeti desteklemek ve İslamcı terörü bastırmak için ABD öncülüğünde yürütülen çabalara ters düşüyor. Gerçekte, Suriye ve Irak sınır bölgelerine yönelik istikrarsızlaştırıcı saldırılar ve işgaller, Erdoğan'ın Kürtlere karşı takıntılı savaşının bir başka uzantısıdır. Şam ile olası yakınlaşması Batı'nın güvenlik politikasını daha da zayıflatıyor.

Oy almak için uğraşıyor

Normal bir demokratik yarışta, beceriksizliği ona cumhurbaşkanlığına mal olurdu. Ancak Erdoğan normal davranmıyor. Eğer Erdoğan'ın Putin'e yaptığı mide bulandırıcı şaklabanlıklar, Ukrayna konusunda ikili oynaması, yeni-Osmanlıcı aşırılıkları ve NATO üyesi Yunanistan'a yönelik inişli çıkışlı saldırganlığı kötü niyetinin yeterli kanıtı değilse, o zaman ülkesinin demokrasisine açtığı diğer savaşı düşünün. İnsan hakları ihlalleri bir yana, Erdoğan Türkiye ekonomisini büyük bir karmaşaya sürükledi. Enflasyon yüzde 58'e ulaştı, yaşam standartları düşüyor. 18-25 yaş arası gençlerin yüzde 70'inden fazlası başka bir yerde yaşamayı tercih istediklerini söylüyor.

Normal bir demokratik yarışta böyle bir beceriksizlik ona cumhurbaşkanlığına ve AKP'nin parlamentodaki çoğunluğuna mal olurdu. Ancak Erdoğan normal davranmıyor. Geçtiğimiz haftalarda asgari ücreti yüzde 55 arttırdı, emeklilik yaşını düşürdü, kamu sektörü maaşlarını yükseltti, kredi ve borç affı programlarını genişletti. Bu, oy satın almak için devlet tarafından finanse edilen bariz bir girişim.

Kilit HDP

Erdoğan aynı zamanda cumhurbaşkanlığı rakiplerini ortadan kaldırmaya kararlı görünüyor. HDP'nin en tanınmış lideri Selahattin Demirtaş zaten hapiste. Ve eğer Erdoğan'ın istediği olursa, yakında ona İstanbul'un popüler belediye başkanı ve ana muhalefet partisi CHP'nin önde gelen isimlerinden Ekrem İmamoğlu da katılacak. İmamoğlu siyasi nedenlerle verilen hapis cezasına itiraz ediyor ve bir dizi uydurma suçlamayla karşı karşıya.

Devlet kontrolündeki medya tarafından sorgulanmayan ve korku iklimiyle gizlenen seçim rüşvetleri ve siyasi hileler bir başka Erdoğan zaferine işaret ediyor. Yeni bir Millet İttifakı grubunda bir araya gelen altı muhalefet partisi, geçen hafta bir manifesto yayınlayarak diğer pek çok şeyin yanı sıra cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlama sözü verdi. Ancak henüz bir aday üzerinde anlaşamadılar ve anketler HDP olmadan parlamentoda çoğunluğu elde edemeyeceklerini gösteriyor.

Türkiye vazgeçilmez değil

Tüm bunlar asıl soruya geri dönmemize neden oluyor: Erdoğan'ın tekrar kazanması durumunda batı demokrasileri ne yapmalı? Şahsı da dahil olmak üzere daha fazla yaptırım bir olasılık. ABD'li senatörler, NATO'yu sabote etmeye devam etmesi halinde Ankara'nın Biden tarafından söz verilen F-16 savaş uçaklarından mahrum bırakılabileceğini öne sürüyor. Tıkanan AB üyelik müzakereleri süresiz olarak resmen dondurulabilir. Yine de Erdoğan'ın dikkatini çekmek için herhangi bir cezalandırıcı önlemin daha da ileri gitmesi gerekecektir. Aşırı ihtiyatlı, riskten kaçınan Biden ve Stoltenberg eski, artık itibarını yitirmiş düşünceleri bir kenara bırakmalı. Erdoğan'a NATO'nun kuralların yanı sıra bir değerler topluluğu olduğunu hatırlatmalı; İsveç ve Finlandiya'yı 30 üyenin tamamının oyuyla ittifaka kabul etmeli ve gerekirse Kuzey Atlantik anlaşmasını değiştirerek Türkiye'nin üyeliğini askıya almalılar. Erdoğan'ın hoşuna mı gitmez? Varsın gitmesin. Türkiye zorlu bir bölgede yaşıyor. Kimse liderlerinden barış ve sevgi selleri beklemiyor. Ve yeniden değerli bir müttefik olabilir. Ancak Türkiye vazgeçilmez değil. Gerekirse Batı demokrasileri onsuz da güvenle yaşayabilir, ta ki Ankara'nın huysuz sultanının nihayet tahttan indirileceği o mutlu gün gelene kadar.

Kaynak: The Guardian

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.