Utanç kaynağı olmayın
Dosya Haberleri —
- “Günümüzde yurtseverliğin birinci görevi ajanlığa karşı mücadele olmalıdır. Düşman her yerde ajanlarını oluşturmak istiyorsa biz de her yerde mücadele etmeliyiz. Kürt’ün kişiliğinin, iradesinin kırılmasını istiyorlar; ya düşürüyor ya da baskı ile teslim almak istiyor. Özellikle yurtsever ailelerimizin, şehit ailelerinin çocukları üzerinde çok duruluyor.”
HABER MERKEZİ
PKK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, Türk devletinin ajanlaştırma politikaları, HDP binası önüne yerleştirilen aileler, siyasi soykırım operasyonları ve PKK’ye yönelik algı operasyonlarına dair STÊRK TV’nin sorularını yanıtladı.
Kürdistan’da yapılan savaşta Türk devleti, Kürt Özgürlük Mücadelesini, hareketinizi ve Kürt halkını etkisizleştirmek için ince yöntemler kullanıyor. Bu kullanılan yöntemlerden biri de ajanlaştırma politikaları. Devlet bunu nasıl yapıyor ve neye ulaşmak istiyor?
Yalnızca hareketimiz için değil, hiç kuşkusuz ajanlaştırma ve sömürge politikaları hareketimize karşıdır ama Kürt’ün kişiliğinin, iradesinin kırılmasını istiyor. Yani kirleterek, Kürtlükten uzaklaştırarak artık iyi bir Kürt olmaması için uğraşıyor. Bunun için de Kürtler üzerinde daha fazla duruyor, Kürt kişiliği üzerine eğiliyor. Satın alıyor, para veriyor, okutuyor. Ya düşürüyor ya da baskı ile teslim alarak illa ki sonuç almak istiyor. Ne yapmak istiyor, amaç ne? Ajanlaştırmak. Ya toplumsal bir ajan ya siyasi ya da sıradan bir ajan olarak bilgi toplaması amaçlanıyor. Herkesi bu hale getirmek istiyor. Şimdi bunun için birçok farklı yöntem uyguluyor.
Daha önceleri bir kişinin milis olduğundan haberdar olduklarında evini basıp yakalıyorlardı. Bir zamanlar, 90’larda da öldürüyor, infaz ediyorlardı. Ancak şimdi öyle yapmıyorlar. Yaşarken öldürüyorlar. Nasıl? İlk önce izliyorlar, bilgi topluyorlar, kaydediyorlar; sonra da çağırıp, bir yerlere götürüp, o belgeleri gösterip ajanlaştırma için teslim almak istiyorlar. Kürdistan’da ajanlığı çok geniş bir şekilde yaygınlaştırmak istiyorlar. Bu konuda ben özetle Kürdistan’daki yurtseverlere, yurtsever kurumlara, kendini Kürt kabul eden, yurtsever kabul eden tüm partilere çağrı yapmak istiyorum: Herkes ajanlaştırmaya karşı tavır, tutum sahibi olmalıdır. Toplumumuzda böylesi bir kültürü yaygınlaştırmalıyız; yani insan kendini satmamalı, kendini korumalıdır. Her şeyden önce sen kendini korumalısın. Hiç kimsenin etkisi altına girmemelisin. Kendini satma, kendini koru ve temiz tut. Bu dönemde kendini temiz bir yurtsever olarak tutmak da değerlidir. Hiç olmazsa bozulmuyorsun. Çünkü bu düşman herkesi bozmak, kirletmek istiyor, bunun için her yöntemi kullanıyor. İnsanların malını, ailesini, namusunu kullanıyor, şantaj yapıyor. Özelikle de şimdi o tip kameralar yapılmış ki insanların yaşamlarını kaydediyorlar ve sonra da onlara karşı kullanıyorlar. Mesela ahlak dışı şeyler ve onun gibi konularda.
Türk sömürgeciliği, Kürt toplumunda ajanlığı çok yaygınlaştırmak, düşürülmeyi geliştirerek toplumda kişiliksizliği hakim kılmak istiyor. Kimsenin kimseye inanmamasını sağlamak istiyor. Özellikle de telefon, elektoronik sistemler ve telekomünikasyonun yaygınlaşması ile bir evin içinde zayıf olan bir birey düşürülüyor ve ailesinin bundan haberi yok. Öyle bir hal almış ki, ailede kimse kimseye güvenemiyor. Böyle örgütlenmeler açığa çıkıyor. Özellikle de bizim yurtsever ailelerimizin, şehit ailelerinin çocukları üzerinde çok duruluyor. Bakıyor ki bir ailede çok şehit var, çok bağlı, orada bir ajan yaratmaya çalışıyor. O ailede kim zayıf, bunu tespit etmeye çalışıyor; kimin paraya ihtiyacı var, kimin cinsel olarak zayıflıkları var, ahlaken zayıflıkları var, bunları araştırıyor ve bu yol ve yöntemle onları düşürüyorlar. Bu konuda yurtsever aileler, kendilerini, çocuklarını, aile fertlerini korumalıdır. Yalnızca çocukları değil, yetişkinleri de düşürüyorlar. Evin büyüğü, ev sahibi, Bavik, kabile, yani biraz olsun çevrenize sahip çıkın. Jandarmanın, polisin elinden türemiş kişiliklerin oluşmasına müsaade etmeyin.
Günümüzde yurtseverliğin birinci görevi ajanlığa karşı mücadele olmalıdır. Düşman her yerde ajanlarını oluşturmak istiyorsa biz de her yerde mücadele etmeliyiz. Bu şekliyle toplumun psikolojisi ile de oynuyorlar. Bir köyde, bir evde bile kimsenin kimseye inancı kalmasın istiyorlar. Toplumu dinamitleyip dağıtmak istiyorlar. Mesele bunların gerillaya, devrimcilere karşı olması değildir; kişiliği düşürmek istiyorlar. Bunun için de Türk sömürgeciliği çokça masraf yapıp para sarf ediyor. Bu iş için birçok kadro hazırlamış. Bunlar Türk’tür ama Kürtçe öğretilmiş, bir Kürt gibi konuşuyorlar. Zaten kullandıkları Kürtler de var. Bunun için de herkesin bu tehlikeye karşı uyanık olması gerekiyor.
Türk devletinin HDP’nin önüne yerleştirdiği ve “PKK bizim çocuklarımızı götürdü” dedirttiği aileler konusuna da dikkat çekmek istiyorum. PKK’nin karalanması için kullanılan bu ailelere dair söylemek istediğiniz bir şey var mı? Kürt halkının bu özel savaş politikasına karşı refleksi ne olmalı?
Bu da Türk özel savaşının kirli bir oyunudur. Düşmanın bir oyunudur. Biliyorsunuz, önceleri çok fazla faili meçhul olmuştu: Failler belliydi ama onlar meçhul diyordu. Kürt, solcu, yurtsever ve sosyalist birçok insan kaybettirildi. Birçok insanın akıbetleri bilinmiyor. Bu sonun üzerine Cumartesi aileleri oluştu. Biliyorsunuz, İstanbul’da her hafta Cumartesi günleri bir araya geliyorlardı. Bu, Türk sömürgeciliği üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Hatta Erdoğan onları tasfiye edebilmek için bazıları ile görüşme gerçekleştirdi. Cumartesi Annelerinin bir ağırlığı oluştu ve düşmanı zorladı. Ardı sıra Barış Anneleri ortaya çıktı, örgütlendi. Barış Anneleri de önemli bir rol üstlendi. Barışın gelmesini, savaşın durmasını istediler. Kadınların, annelerin bir çalışması oldu.
Şimdi Türk sömürgeciliği kendi aklınca Barış Annelerinin ve Cumartesi Annelerinin etkisini kırabilmek için böyle bir plan yaptı. Yani ne yaptı, aramızda olan bazı arkadaşların ailelerinden zayıf olan bazı anneleri -tabi bazıları anne değil- yani yurtseverlik bilinci olmayanlardan bazılarını biraz önce bahsettiğimiz yol ve yöntemleri kullanarak düşürmüşler ve HDP’nin karşısına çıkarmışlar. Böylece Kürt analarının onların üzerinde oluşturduğu baskıyı kırmak istiyorlar. Bunu da bizzat örgütleyenler Erdoğan ve Soylu’dur. Yani en üst düzeyden örgütlenmiş bir özel savaş olarak bu, orada yürütülüyor. Bunlar bizim insanlarımızdır. Kürtler, kandırılmışlar ve Türk sömürgeciliği onları kendisi için kullanıyor. Öğrendiğimiz kadarıyla bazılarının çocukları kaybolmuş, bizim içimizde bile değiller. Yani bazı haberlere göre tabii, bunu net olarak söyleyemem. Ama bizim içimizde olanlar için diyeyim: Kimse kimseyi kaçırmamış ki! Biz, gönüllü katılımı esas alan bir örgütüz. İnsanlar gelip bize gönülden katılıyor. Diyorlar ki, “PKK kaçırmış, çocuklar kandırılmış”. Yani gerçekleri ters yüz ediyorlar. Onlar, orada oturanlar, onurlarını kaybetmiştir. Buradan tekrar söylemek istiyorum: Orada 10 yıl da otursalar bir şey elde edemeyecekler çünkü orada ailesi olan arkadaşlarımız onları ailelikten attılar, çıkardılar. Arkadaşlarımız var tabii, ben bazıları ile görüştüm, onları ana babalıktan attılar. Çünkü bir gerilla onurdur, bir onurlu duruşun temsilini yapıyor, şeref ve namusuyla gelmiş halkının onurunu korumak için gerilla saflarına katılmıştır. Ailesi de gitmiş devletin, Türk istihbaratının piyonu olmuş. Bu durum, o arkadaşlar için gerçekten bir yüktür. İşte bunun için bu arkadaşlar o aileleri ailelikten attılar. Onlar arkadaşlarımızın ailesi değildir. Onlar kendilerini özel savaşın ajanlığının hizmetine sokmuştur. Pis bir oyunun içindeler. Analık duygularını böyle kullanmak istiyorlar.
Biz anaların duyguları için yollara düştük. Kürdistan analarının gözyaşlarına bir son vermek için gerilla olduk ve dağlara çıktık. Onca Kürt genci zindanlarda, onca Kürt genci şehit düştü; onların ne suçu, ne günahı vardı. Bu devlet, vahşi bir devlettir. Bir yandan her gün uçakları çocuklarının üzerine gönderiyor; diğer yandan ise onları oraya oturtmuşlar, çocuklarına karşı savaşsınlar, diyorlar. Türk sömürgecilerinin, Erdoğan’ın, bu kişilerin şahsında yaptığı artık onursuzluktur. Bu bir oyundur. Az bir onuru olan varsa da oradan hemen çıkmalıdır. Daha fazla onurunuzu kirletmeyin, gerçekten de çocuğunuz içimizdeyse onlara da artık yük olmayın. Bir utanç kaynağı olmayın. Sizin durumunuz, ulusu için dağlara çıkmış olan bir insan için yüktür.
Bunların yaptıkları gerçekten utanç kaynağıdır, insan bunlar dikkate almamalı. Kendini satmış bir insanı niye dikkate alacaksınız ki? Bunca kan dökülürken, bunca insan zindanlara doldurulmuşken, dünyanın gündemine girmiş bir Kürt davası varken birkaç tane zayıf, parayla pulla, baskıyla kandırılmış kişiyi oraya oturtmuşlar, akıllarınca Kürt davasının büyüklüğünü kirleteceklerini, perdeleyeceklerini sanıyorlar. Onları öyle kullanmaya çalışıyorlar. Bu konuda Türk devleti ve özel savaşı bir sonuç alamaz. O aileler içinde artık bizim arkadaşlarımızın bir ailesi yok ve dediğim gibi zaten bizim içimizde olan arkadaşlar onları ailelikten attılar.
Siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. Tutuklamalar, gözaltılar var. Bu konseptin gittikçe genişlediği anlaşılıyor. AKP-MHP iktidarı tarafından bu konsept, HDP’nin zayıflatılması için kullanılıyor. Türkiye siyasetindeki demokratlar ve devrimciler için ne söylemek istersiniz?
Kürtler ve Türk solcuları üzerinde özel savaş uygulamalarından biri gerçekleştiriliyor. Çünkü Türk solunda da iki bölüm oluştu ve bunlardan biri Kürt ve Kürdistan gerçeğini kabul eden solcu ve sosyalistler. Gerçek anlamda demokrat ve vicdan sahibi olanlar da artık bu faşist rejimin hedefleri arasındadır. Toplumu sindirmenin, onu bastırmanın bir yöntemi de tutuklamadır. Yani tutukluyor, gözaltına alıyor, işkence ediyor ya da etmiyor. Mesela bazı insanlar var, haklarında 10 dava açılmış. Hatta daha fazla olanlar var. Basın yayına yansıdı, Özgür Kadın Hareketinin bir sorumlusu, Ayşe Gökhan sanırım ve şimdi tutukludur, hakkında 80 dava açıldığı söyleniyor. Bu davalar ile insanları gererek o insanların pes etmesini sağlamaya çalışıyorlar. İşte bunun için 10 binden fazla insan hapishanelerdedir.
Şimdi şunu bilmeliyiz: Kürdistan’da kim ki zindana düşmüşse, onurlu duruşu yüzünden zindandadır. Zindana düşmek de şerefli bir durumdur. Bu yolda şehadet de büyük bir şereftir, onurdur; tutuklanmak da şereftir. Aslında tutuklanmayanlar kendilerine sormalıdır: Neden ben tutuklanmadım? Tutukluların her biri bilmelidir ki bu tutuklanma, şerefli ve onurlu bir duruş sahibi olunduğu içindir. Düşman sizleri tutuklamak ya da ceza vermek istiyor. Cezaya çarptırılmak bir bedeldir, doğrudur ama şeref ve onurunu, insanlığı koruduğun için, değerleri ve adaleti koruduğun için sen katliamcı, sömürgeci ve faşist bir rejim tarafından cezalandırılıyorsun.
Bugün cezalandırılıyorsan, bu her yurtsever ve demokrat insan için bir şereftir. Yani biz tutuklanmaktan korkmamalıyız. Bu süreçte bir ulus olarak özgür olmak ve kendimiz olmak istiyorsak şehadetten de, tutuklanmaktan da korkmamalıyız. Bir halk, şehadetten ve tutuklanmaktan korkmazsa kesinlikle özgür olacaktır. Sorunumuz şimdi yalnızca özgürlük değil, biz varlık-yokluk savaşı yürütüyoruz. Çünkü varlığımız tehdit altındadır. Bizler varlığımız ve özgürlüğümüz için bedel vermeye hazır olmalıyız. Bunun için de tutuklanan hiç kimse korkmamalıdır ama şöyle bir durum var: Tutuklanan biri olunca ailesi, çocukları ortada kalıyor. Tüm yurtseverlerin şöyle bir prensibi olmalıdır: Kimin sokağında biri tutuklanırsa hemen ailesine sahip çıkılmalıdır. Yani tutuklanan bir kişinin ailesi, çocukları perişan olmamalı. Bu önemli süreçte toplumumuzda yardımlaşma çok önemli. İnsanlarımızın birbirlerini sahiplenmesi gerekir. Kimse kimseyi yalnız bırakmamalıdır. Toplumsal bir yardımlaşma olmalı. Biri tutuklandı mı ailesine sahip çıkılmalı, ne varsa paylaşılmalı, bu çok değerli bir şeydir. Bu, ulus olmanın işaretidir. Yurtsever halkımız bunu mutlaka esas almalıdır. Elinizde iki tane mi var, nerede bir şehit ailesi, tutuklu ailesi varsa onlarla paylaşılmalıdır. Yurtseverlik, vicdanlı olmak budur. İmanlı, din sahibi vicdan sahibi bir insan da böyle olur. Bizim Müslümanlığımızda komşusu açken tok yatan bizden değildir denilmiyor mu? Böyle bir tokluğu kabul etmemek gerekiyor değil mi? Komşularımız ile paylaşmamız gerekir, bu da İslamiyet’in bir ölçüsüdür. Yalnızca İslam’da değil, Êzîdîlikte de böyledir. Paylaşmak, kutsal dinlerde vardır. İnanç açısından baksan da böyledir, insani olarak baksan da böyledir, yurtseverlik olarak bakarsanız da böyledir. Yani kim zindana düşerse onun ailesi sahipsiz, aç kalmamalı; herkes onları sahiplenmelidir. Tüm yurtseverlerin birinci görevi budur. Böylece düşman, tutuklama ve yakalamalar ile pes ettirmek, teslim almak istiyor. Aileler fakirleşsin, zindandakiler moralsiz olsun, aileler perişan olsun; böylece sonuç almak istiyor.
Bir de siyasi soykırımdan sıkça bahsediliyor. Gerçekte tüm demokratik kitle örgütleri, sol, sosyalist ve tüm Kürt yurtseverler üzerinde büyük bir baskı ve tutuklama var. Bilindiği gibi HDP içerisinde Türk sosyalist, sol ve demokrat çevreler ile Kürt yurtseverler yer alıyor. Devlet onlara çok yöneliyor. Sömürgecilik, özellikle AKP/MHP iktidarı, ömrünü uzatmak için seçim hesapları yapıyor. Rakamları karşılaştırıyor ve HDP’yi yüzde 10’un altına indirmenin hesaplarını yapıyor. Ya da kapatarak, bir yöntemle tasfiye etmeye çalışıyor. Bunun için HDP, şimdi hedef durumundadır. Onları bizimle aynılaştırmaya çalışıyorlar. Halbuki hiçbir alakası yok. Onlar başka, biz başkayız. Benim gördüğüm kadarıyla -ki belki ben çok iyi göremiyor da olabilirim- HDP misyon sahibi, çözüm için kurulmuş bir partidir. Kendi misyonunu böyle netleştirmiş, pozisyonlarını her türlü şiddete karşı duruş olarak ifade ediyorlar. Çözümde rol almak istiyorlar. Bir dönem bizim ile devlet arasında arabulucu oldular. Benim gördüğüm kadarı ile emekçi insanlar olarak baskı altındalar, bunun için de fazla bir şey söylemek istemiyorum ama kendilerini tam olarak ifade edip dile getiremiyorlar. Bazı gerçeklikler vardır ki Türkiye toplumu içinde bangır bangır çağrı yapılmalıdır. Günümüzde şiddeti yalnızca PKK kullanmıyor ki, devlet daha fazla kullanıyor. Kendileri her türden şiddete karşı olduklarını söylüyorlar. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de huzur ve demokrasinin de gelmeyeceğini söyleyerek bir program oluşturmuşlar. Bu gerçekleri daha güçlü dile getirebilirler.
Öyle tuhaf bir şey olmuş ki, diyorlar, PKK’nin devamıdır falan filan. Ne alakası var! Böyle bir şey yok, bunun gerçeklikle alakası da yok. Bunların hepsi AKP/MHP onları iktidarı önünde engel olarak gördüğü, onları baskı altına alarak iktidarını sürdürmek istediği için, bu amaçla yapılıyor. Böyle bir şey yok, varsa belgeleri açıklasınlar. Hepsi yalandır. HDP, Türkiye’deki sorunların çözümünün Kürt sorununun demokratik çözümünden geçtiğine inanan bir parti. Şimdi Türk devleti şiddet ile sonuç almak istiyor. Yani bizim hepimizi öldürerek, binlerce kişiyi öldürerek sonuca gitmek istiyor. Bunlar da, “yok” diyorlar, “bu bir çözüm değildir”. Bu bir geçekliktir, bir şeyler anlatmak istiyorlar. Bana göre HDP’nin değerli sorumluları gerçeklerini güçlü dile getirebilirlerse Türk halkında birçok kişi buna hak verecek ve kabul edecektir. Zaten bir kısmı kabul ediyor.
Doğrudur, basın yayın onlara kapatılmış, bir baskı altındalar, buna da anlam veriyorum ama ne kadar imkan ve olanak varsa gerçeği yüksek bir ses ile dile getirmelidir. Çünkü gerçek olmayan bazı şeyler onlara dayatılıyor. Doğru olmayan bu şeyleri daha güçlü reddetmeliler ve bir cevapları olmalı. Tabii bu konularda dışarıdan bakan biri olarak değerlendirdiğim için tam olarak bilmiyorum, onlara akıl vermek de benim işim değil. Sorduğunuz için ben görüşümü dile getiriyorum. Bana göre kendilerini savunmada yetersiz kalıyorlar. Gerçekleri daha güçlü dile getirirlerse Türkiye toplumu tarafından kabul edileceklerdir. Türkiye’yi demokrasi ve huzura götürecek şey, sorunların çözümüdür; AKP/MHP’nin “şiddet kullanacağız” demesi değildir. Şiddet ile bir milleti yok edemezler, Kürt milleti şiddet ile teslim olmaz ve Kürt davası da böyle son bulmaz. Bu büyük bir gerçektir.
Bir de çok büyük bir adaletsizlik var. Hukuk falan kalmamış, AKP nasıl istiyorsa öyle yürüyor. Mesela şimdi Suruç’ta bir olay var: Şenyaşar ailesi büyük bir haksızlık yaşadı. Aileden önce 3 kişi öldürüldü, ardından bir kişi daha tutuklandı. Yani bu adaletsizlik dünyanın neresinde var? İşte Erdoğan yönetimi altında böyle bir adaletsizlik ve vicdansızlık yaşanıyor. Şimdi o anne tek başına Türk mahkemesi karşısında direniyor. Bu çok kutsal, çok değerli bir şeydir aslında. Suruç halkı böyle bir aileyi yalnız bırakmamalı. Neden o tek başına oradadır? Hiç mi bir akrabası yok? Hiç mi kimsesi yok? Pirsus halkı, değerli ve onurlu bir halktır, bu onlar için esaslı bir konudur. O kişiler yalnızca Şenyaşar ailesini vurmadılar, tüm Suruç’un onuru ve şerefini ayaklar altına aldılar. Bu saldırı, Suruç’un yurtseverliğinin tamamına yapılmıştır. Herkes bunu böyle bilmeli ve saldırıyı kendisine yapılmış kabul etmelidir. Bu şekilde aileye sahip çıkmalı, dayanışma göstermeli ve her türden adaletsizliğe karşı çıkmalıdır. Biz böyle yapmazsak zaten adaletsizliği de ortadan kaldıramayız. Böyle yapmazsak, Türk soykırımcılığının vahşetini de engelleyemeyiz. İnsanlarımız bazı konularda elini taşın altına koymalıdır. Biraz medeni cesaret, sahiplenme gerekiyor. Suruç’ta yalnızca bir aile değil, geniş bir çevre tutum sahibi olmalı, bu düşman saldırısına karşı kimse yalnız bırakılmamalı.
- “Aramızdaki bazı arkadaşların ailelerinden zayıf olan bazılarını düşürmüşler ve HDP’nin karşısına çıkarmışlar. Böylece Kürt analarının, Barış Annelerinin onların üzerinde oluşturduğu baskıyı kırmak istiyorlar. Bunu da bizzat örgütleyenler Erdoğan ve Soylu’dur. Az bir onuru olan varsa oradan hemen çıkmalıdır. Bir utanç kaynağı olmayın.”
Hareketinizin ABD ile ilişkilerine dair de sürekli hem Türk devletinden hem de farklı çevrelerden suçlamalar geliyor. Sizin yaptığınız bir açıklama da bu suçlamalarda bazen kullanılıyor. Buna dair ne düşünüyorsunuz?
Biz ülkemize dönük özel savaş yöntemleri yürüten soykırımcı, sömürgeci bir siyasete karşı mücadele ediyoruz. Gerçeğimizi, tarihin derinliklerinden gelen bir gerçeği temsil ediyoruz. Biz adaleti temsil ediyoruz, adalet istiyoruz. Halkımıza büyük haksızlıklar yapılmıştır. Biz bunun mücadelesini yürütüyoruz fakat düşman da gerçekleri ters yüz ediyor. Türk sömürgeciliğinin her konuda bir ters yüz etmesi mevcuttur, çünkü Türk devleti Kürt halk gerçeğini yok etmek istiyor, kabul edemiyor. Her konuda bir ters yüz ediş var, halkımız bu konuda uyanık olmalıdır. Psikolojik savaşı yani yalanı alabildiğine geniş, en üst düzeyden kullanıyor. Basın yayınlarını bunun için harekete geçirmişler. Kimileri “benim bekam”, kimileri de “Türkiye’nin bekası” için diyor. Böyle bir şey yok, her şey kendileri için. Biz Türkiye’yi demokratik bir Türkiye yapmak istiyoruz. Beka, yani gelecek budur. Diyorlar ki “PKK Amerika ile birlikte, bilmem şunla bunla Türkiye’yi parçalamak istiyor”, bu da büyük bir yalandır. Böyle bir şey yok. Biz Türkiye’de demokrasi ve barışı getirmek istiyoruz, Türkiye’de şiddeti ortadan kaldırmak istiyoruz. Biz bu faşist rejimi değiştirmek, devirmek istiyoruz. Biz yalnızca Kürtler adına değil, Türkiye halkları adına, bölge halkları adına da mücadele ediyoruz. Biz varlık, özgürlük ve demokrasi savaşını yürütüyoruz ama bunlar şimdi her şeyi ters yüz etmek istiyor. Tüm demokratlar ve yurtseverler bu yalana karşı uyanık olmalıdır.
Bunların en büyük yalanları neydi, iyi hatırlayalım: Şeyh Said’in kimse ile bir bağlantısı yoktu, Seyit Rıza hakeza aynıydı ama ne dediler: “Dış parmak”. Bugün de aynısını yapıyorlar. Bunlar böyledir. Toplumlarındaki şovenizmi güçlendirmek için ırkçıları bir araya toplayıp diyorlar ki, “Bu Kürtler İngilizlerle, Fransızlarla, Amerika ile ilişki içinde, Türkiye’yi parçalamak istiyorlar”. Hepsi yalan. Bunların kendisi bizzat şimdi Amerika’nın yardımı ile bizimle savaşıyor. İşte Garê: Kimin yardımı ile bize saldırıp yenildiler? Kim bunlara izin verdi? Irak’ın toprakları üzerinde bir kuş bile Amerika’dan izinsiz uçamaz ama şimdi Türkiye’de yaratılan algı nasıl yaratılıyor? Diyorlar ki, “Amerika PKK’ye yardım ediyor, terör devleti yapmak istiyor”. Kökten yalan yani. Hem Amerika’dan yardım alıyorlar hem de böyle konuşuyorlar. İyi de Amerika başımıza para ödülü koymuş, yerimizi bildirene 5 milyon dolar verecek, bu nedir o zaman? Hatta bu hususta bir çağrım olmuştu, “Amerika bu siyasetten vazgeçsin” diye, bazı kendine solcu diyen ama gerçekten solcu olmayan, sırtlarında hiçbir yükümlülük ve sorumluluk taşımayan, istedikleri gibi konuşup istedikleri gibi hareket edebilenler, bu çağrımı eleştirmek istediler. Bu iş öyle değil, biz ciddi bir mücadele yürütüyoruz, devrimciyiz. Biz her türden hegemonizme karşı mücadele veriyoruz ve biz bağımsız bir hareket olarak tırnak ucu kadar bile dışarıdan, kimseden fayda görmedik. Biz özgücümüzle bugünlere kadar geldik. Biz PKK, böyle bir parti, böyle bir örgütüz. Binlerce kulp takıyorlar, “Amerika sizinle birliktedir” diyorlar. Kim başkanımızı tutup size verdi? Kim size Serêkaniyê ve Girê Spî’ye giriş izni verdi? Kimin izniyle Efrîn’e girdiniz? Bunlar 15 Şubat Uluslararası Komplosunun bir devamıdır. Ama yöneticiler toplumlarına “yok” diyor, “Amerika bu işin içindedir, ülkemizi parçalamak istiyorlar”. Yalanları ile şovenist duyguları güçlendirmek istiyor, böylece de halkı Kürt halkına saldırtmak istiyorlar. Bunlar doğru değil, kökten yalandır. Biz Amerika’nın doğru bir siyaset yürütmesini istiyoruz. Kürt davasını görsün, Türk faşizmine yardım etmeye son versin yeter! Biz Amerika’dan bunu istiyoruz, yardım istemiyoruz. Hiçbir zaman da onlardan yardım istemedik. Bizim kendimize inancımız tamdır. Bir gerçeğimiz var, biz özgücümüzle mücadele edebiliriz, buna gücümüz var. Kimseden yardım istemedik, bu türden ilişkilerimiz de yoktur.
QSD, DAİŞ’e karşı mücadele ediyor, Amerika da orada yardım yapıyor. Türkiye de bunu sanki tüm Kürdistan içinmiş ve PKK içinmiş gibi göstererek abartıyor, bir sürü şeyi de buna ekliyor. Böyle bir şey yok. Kendileri hala Amerika’dan yardım istiyor. Bakınız Erdoğan bu aralar “Ben reform yapıyorum, insan hakları eylem planı açıklıyorum” diye allayıp pulluyor, bunların sebebi nedir? Biden ona telefon etsin diye! İlişkilerini Amerika ile tazelemek için yapıyor. Çünkü Trump gitti, zora düştü. Kürt davasına karşı bugüne kadar Amerika’nın yardımı ile geldi. Yani kendisi Amerika’nın yardımı ile her şeyi yapıyor, bir Kürt Amerika’ya selam verince, işte QSD küçük bir şey alınca kıyametleri koparıyor. Biz Kürdistan’ın gerçeğini herkesin görmesini istiyoruz. Amerikası da, Avrupası da, Türkler de görsün istiyoruz. Öldürmekle sonuç alınamaz, bu gerçeği kabul edin, varlığımızı kabul edin. Kürtler bir millettir ve iradesi vardır, bunu kabul edin. Biz bunu istiyoruz ama onlar Amerika’nın yardımı ile, NATO’nun yardımı ile çalışıyorlar. Mesela bir Hulusileri var, gidip NATO’ya “Dünyada ne kadar bozulma varsa PKK’nin işidir” dedirtmeye çalışıyor. Hani siz “PKK’yi bitirdik” diyordunuz. Madem PKK’yi bitirdin, niye gidip Brüksel’de, NATO toplantısında saatlerce PKK üzerine demeç veriyorsun. Gidip dönüyorsun, sonra yine “bitirdik” diyorsun. İşte bunlar böyledir, hem onlardan yardım alıyorlar hem de “PKK onlarladır” diyorlar. Herhalde onların yöneticileri ile de konuştuklarında “Böyle konuşuyoruz ama bu bir iç meseledir” diyorlar. Benim gördüğüm kadarı ile o devletlerin de bir şey dedikleri yok. Erdoğan ne derse desin, hiçbiri çıkıp da yalan söylüyorsun demediğine göre kendi aralarında fikir birliği yapmışlar. “O mecburdur, böyle konuşacak” diye karar kılmışlar, böyle bir şey sanırım.
- “Öyle tuhaf bir şey olmuş ki, diyorlar, “HDP, PKK’nin devamıdır” falan filan. Ne alakası var! Böyle bir şey yok, bunun gerçeklikle alakası da yok. Bunların hepsi AKP/MHP onları iktidarı önünde engel olarak gördüğü, baskı altına alarak iktidarını sürdürmek istediği için, bu amaçla yapılıyor. Böyle bir şey yok, varsa belgeleri açıklasınlar. Hepsi yalandır.”
Silah ve siyasi desteği onlardan alıyorlar. Yani Garê’ye nasıl gelebildin? -Yine de tabii yenildin.- Bu giriş iznini yeterli görmüyor, diğerlerinin de katılmasını istiyor. İşte Türk devleti böyledir: Dünyayı, tüm devletleri Kürtlere karşı harekete geçirerek Kürtleri yok etmek istiyor. Kimse Türkiye yöneticileri kadar ustaca yalan söyleyemez. Bunlar yalanda o denli ustalaşmıştır ki gerçeği yalan, yalanı gerçek gibi gösterebilirler. Gerçekten bu konuda ustalar. Sanki kendi yalanlarına kendileri de inanıyor. Sonra bir de bakıyoruz ki gözleri yaşarıyor. Demek ki kendi yalanlarına kendileri de inanıyor. Geliyor, zulmediyor, katliam yapıyor, sonra bunu bizim üzerimize yıkmaya kalkıyor. Garê’de bombardıman ile bu esirlerin öldüğünü söyledik, çıkıp fotograf gösterip “Vücutları tek parça” diyor. Biz sana parçalandılar mı dedik? Bakın, kendiniz söylediniz 7 kapı ardında olduklarını. Parça onlara nasıl ulaşsın? Siz gaz kullandınız, gaz, alçaklar! Vicdansızlar, siz insanlarınızı orada öldürdünüz! Siz gaz kullandınız, biz onların vücutlarının parçalandığını söylemedik ki. Bombardıman yalnızca parçalayarak mı oluyor? Zaten mağarada olanlara parça tesir etmez. İşte böyle yapıp kamuoyunu kandırmaya çalışıyorlar. Neymiş, işte fotograflarda vücutları tek parçaymış, parçalanmamışlar ve PKK yalan söylüyormuş. “Uçak bombaları ile olmadı” diyorlar, yani yalanda uzmanlaşmışlar. İnsanları kandırabilirler, kamuoyu algısına da yön verebilirler. Algı operasyonunu böyle geliştiriyorlar.
Tüm bunlara karşı çağrım şudur: Halkımız ve Türkiye demokratik kamuoyu ile demokrasi bekleyen çevreler uyanık olmalı. Faşist bir rejim var, Türk halkı ve Kürt halkı üzerinde hakim olmak istiyor. Kirli amaçları var. Gerillanın bugün yürüttüğü mücadele, Türkiye demokrasisine de hizmet ediyor. Bu yüzde yüz böyledir. Gerillanın başarıları, Türkiye demokrasisinin önünü açıyor. Bunlar gerilla karşısında başarılı olurlarsa Türkiye’de rejimlerini kalıcı hale getirecekler ama gerilla karşısında yenilirlerse bu rejimleri kökten yıkılacak. Bunun için de gerillanın bugün geliştirdiği mücadele, varlık mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir ve tüm Türkiye demokrasisi içindir. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Beklentimiz, halkımızın ve Türkiye demokratik çevrelerinin gerçeğimizi daha iyi anlamaları yönündedir. Özellikle de özel savaşa karşı halkımızın mücadelesi çok önemlidir. Halkımız bu mücadelede yer almalıdır, toplumsal gücünü açığa çıkarmalıdır. Eğer böyle olursa inanıyoruz ki artık yalanlarının sonu gelecek ve özel savaşları sonuç alamayacak ve yenileceklerdir.