Üzeri örtülen itiraflar

Ferda ÇETİN yazdı —

  • Türk ordusunun Garê yenilgisi üzerine, bir TV programında katılan Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, “Avrupa’da bunların unsurları var. Avrupa’dakilere bir şey yapmamız lazım. Daha evvel Paris’te yapıldı” demişti.

 

Medya Haber TV’den Barış Poyraz, Pekin ile bu konuya ilişkin bir röportaj yaptı. İsmail Hakkı Pekin, “O Paris’te yapıldı’dan kastım, Sakine Cansız’ın falan ortadan kaldırılması ve ona benzer operasyonların yapılmasıdır. Avrupa’da bu tür eylemler yapılmalıdır. Başka türlü batılı dostlarımızı ve Amerika’yı ikna edemiyoruz. Bunun yolu gerekirse silahlı mücadele, gerekirse suikast, gerekirse başka bir şey yani. Bu cinayetlerin yeniden işlenmesi gerekir” diyor.

Türk ordusu ve istihbaratı içinde en üst düzeyde sorumluluk yapmış bir görevlinin bu açıklaması, Türk devletinin ülke sınırları dışında da hukuk dışı eylemler yaptığının açık itirafıdır. Ancak bu açıklama ordu, MİT ve istihbarat görevlilerinin ilk kez yaptıkları bir itiraf değil. Paris ve öncesi cinayetlere ilişkin, İsmail Hakkı Pekin’inkine benzer onlarca açıklama ve itiraf var.

***

6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da, Rumlara ve Yahudilere ait ev, ticari işletme, fabrika, kilise, sinagog, manastır ve okullar yağmalanarak yakıldı. ‘İstanbul Pogromu’ diye bilinen bu olay ile Türk ve müslüman olmayan insanlar İstanbul’dan çıkarıldı, mülklerine el konuldu. Bu olaylar, ‘Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandı’ğı haberi üzerine gelişmişti. Selanik’teki bombalamayı Türk konsolosluk görevlisi Oktay Engin gerçekleştirdiği açığa çıkmıştı. Oktay Engin, devletin itibarlı bir personeli olarak, 1992 yılında, Nevşehir valiliğine atanarak mükafatlandırılmıştı.

1988-1990 yılları arasında TC Milli Güvenlik Kurulu(MGK) Genel sekreterliği yapan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda, “6-7 Eylül İstanbul olayları bir özel harp faaliyetidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi ve amacına ulaştı” diyerek bu provokasyonun planlı bir devlet faaliyeti olduğunu kabul etmiştir.

***

İmdat Yılmaz, 1978 yılında Danimarka’ya göç etmişti. 1986 yılından itibaren Kopenhag’daki Kürt kurumlarında çalışmaya başlamış, 1992’de Kürt Dernekleri Federasyonu Başkanı olmuştu.

1994 yılının 7 Şubat günü, evinden çıkarken silahlı saldırıya uğradı. Olayın ardından Danimarka polisi Kürt derneğini bastı, Kürt yurtseverleri gözaltına aldı. Polis ve Danimarka basını, olayın "PKK içi bir çatışma" olduğunu açıkladı. Saldırgan yakalanmadı. Danimarka savcıları ciddi bir soruşturma yapmadan dava dosyası kapandı.

Yılmaz suikastini yapan kişi, Kopenhag’daki "Irak Türkleri Kültür Derneği"ne sık sık giden ve Türk diplomat pasaportu taşıyan Sabah Ketene’ydi. Danimarka istihbaratı (PET) bu olayı kimin gerçekleştirdiğini biliyordu. Ama saldırgan ve arkasındaki güç açıklandığında Danimarka-Türkiye ilişkileri bozulacaktı. Danimarka hükümeti ilişkileri bozmadı ama Mehmet Ağar döneminde Türkiye ile imzalanan "teröre karşı mücadelede işbirliği" anlaşmasını tek taraflı bir kararla iptal etti.

Emin Çölaşan, 11 Haziran 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde, "İsimsiz Kahraman" başlıklı bir yazı yazdı. Yazı, Kerkük’te evinin önünde öldürülen Sabah Ketene isimli şahıs için yazılmıştı.

Emin Çölaşan Danimarka’da, İmdat Yılmaz’a yapılan suikasti tüm detayları ile anlatıyor, bu suikasti, Sabah Ketene’nin devlet için ve devlet adına gerçekleştirdiğini anlatıyordu.

Çölaşan, Paris cinayetleri işlendiğinde, bu kez Sözcü gazetesinde, Paris Katliamını Sabah Ketene gibi "isimsiz kahraman"ların gerçekleştirmiş olabileceğini yazdı.

***

3 Kasım 1996 günü, Bursa-Balıkesir yolunda gerçekleşen bir trafik kazasıyla, Türkiye’de Devlet-siyaset-mafya ilişkileri açığa çıktı. “Susurluk Olayı” diye bilinen bu kazada, DYP Milletvekili Sedat Bucak yaralanmış; Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ile birlikte, Mehmet Özbay sahte kimliği taşıyan ve birçok suçtan aranan Abdullah Çatlı ölmüştü.

TC. Başbakanlık Müsteşarı Kutlu Savaş, başbakanın talimatıyla bu konuya ilişkin bir rapor hazırladı. Rapor, Devlet-Mafya-siyaset üçgeninde oluşan kontrgerilla örgütünün ülke içinde ve dışında birçok cinayet işlediğini, tehdit ve şantajla para topladığını, birçok insanın mallarını gasp ettiğini belirtiyordu.

Susurluk kazası ile ilgili ifade veren Eski Kortr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, “Gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarında ekiplere ihtiyacımız vardı. Bu işleri normal adamlara yaptırmak mümkün değildi. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız vardı. MİT elemanı Hiram Abbas ile mafya lideri Alaatin Çakıcı, Beyrut’ta Ermenileri öldürdü. Çakıcı Atina’da da Agop Agopyan’ı öldürdü” demiştir.

***

TC Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İ. Hakkı Pekin önemli itiraflarda bulunduktan sonra, gözden kaçan daha önemli bir ayrıntıdan söz ediyor; “Paris cinayetini Türkiye yapmıştır ya da Türk özel birimleri yapmıştır diye değerlendiriyorum. Bu eylemi yaparken Fransızlar bu işin ne kadar içinde, ne kadar dışında onu bilmiyorum. Çünkü Fransa’nın, Fransız istihbaratının takip ettiği bir konu.”

İsmail Hakkı Pekin, “Paris operasyonu, Fransa’nın ve Fransa istihbaratının takip ettiği bir konu” derken, Fransa İç İstihbarat Dairesi(DCRI) ile Fransa Dış Güvenlik Dairesi’nin(DGSE) bu olay hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu, ancak Türk devletinin gerçekleştirdiği bu eyleminin üzerine gidemeyeceklerini vurgulamak istiyor.

Sorun Türk devleti adına yapılan itiraflar, açıklamalar ve bunların teşhir olması değil, bu itirafların muhatabı olan devletlerin, ciddi suç teşkil eden bu eylemlerin üzerini örtme politikasıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.