‘Yarattığımız kurmacalar gerçekliğin gerisinde kalıyor’

Kültür/Sanat Haberleri —

Özcan Alper

Özcan Alper

  • “Maalesef gerçekliğin kendini çok fazla hissettirdiği bir Türkiye söz konusu filmde. Bu yüzden çok distopik bir durum görmüyorum. Tam tersine, ağır bir çıplak gerçekliğin o çekilmez çirkin yüzü ile karşı karşıyayız.”

BİLGE AKSU

Özcan Alper’in son filmi Karanlık Gece Nisan sonu itibarıyla gösterime girdi. Festival döneminde özellikle Antalya’da yaşananlar sebebiyle filme olan merak epey yüksekti. Alper’in konuşmasında, filmi TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya atfetmesi üzerine başlatılan linç kampanyası, ironiktir ki filmin içeriğinin sağlaması anlamına geliyordu. Aynı dönemde, benzer bir temayla karşımıza çıkan Kurak Günler’le birlikte bu film, yıllar boyu titizlikle oluşturulan bir nefret ortamını betimleme çabasına girişiyor. Türkiye’nin birçok farklı kültür ve kimlikten oluşan atmosferini kendi ajandalarınca kullanmaya yeltenen muktedirlerin, aslında yalnızca koltuğu kapmış iktidar sahiplerini değil, onların manipüle ettiği sıradan halk kitlelerini de temsil ettiğini bir kez daha görmüş oluyoruz bu yapımlarda.

Özcan Alper’le, bu filmin çıkış noktasını oluşturan dinamikleri ve nelere karşı durulması gerektiğini konuştuk.

 

 

Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederim, filmin çekimlerinden sonra ve gösterime girene kadarki süreçte epey konuşulduğunu biliyoruz. Fakat bu daha çok, filmin dışında gelişen Türkiye dinamikleriyle ilgili oldu. Tam da içerikte vurgulandığı üzere, bir linç kampanyasına dönüştürülmeye çalışıldı. Bu konudaki izlenimleriniz nedir? Filmin doğru yere temas ettiğini bir kez daha görmüş mü olduk?

Ben teşekkür ederim. Filmin çıkış hikayesine dair, özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası ülkede oluşan siyasi atmosferin etkili olduğunu söylemiştim. Mevcut iktidar toplumu iki kutba ayırmakta hiç sorun görmedi. Bu siyasal atmosferi belirlemek için ise ayrıştırıcı, ötekileştirici ve ırkçı bir dil kullanmaktan geri durmadılar. Doğal olarak toplumun genelinde bu siyasi atmosferin yarattığı linç kültürünün hortladığını gördük ki özellikle gündelik hayatın her alanındaydı bu.

Ben de linç filmi çekmiş biri olarak, tam da filmin festival gösterimleri sırasında, Şebnem Korur Fincancı gibi bir bilim insanının böyle linçe uğratılmasını doğru bulmadığımı, herkesin amasız fakatsız, düşüncelerini açıklayabilmesi gerektiğini ifade ettim. Ve o dönem hapse atılan Fincancı’ya ödülümü ithaf ettim. Sonrasında, o geceden itibaren sosyal medyada başlatılan bir linçin ortasında kendimi de buldum maalesef. Özellikle iktidar yanlısı basın, söylemediğim cümlelerle süslediği resimlerimi basarak, farklı bir algı yaratarak beni hedef gösterdi. Açıkçası bu olayda da deneyimlemiş olduğum gibi, Türkiye’de tekil ya da kitlesel gerçekleşen linç olaylarının tamamen sistemin ve rejimin bir yönlendirmesi ile olduğunu gördüm. Zaten geçmiş pek çok olaydan bunun böyle olduğunu maalesef biliyorduk. Üstelik en son Kadıköy gibi bir yerde genç bir Kürt müzisyen kardeşimizin, sırf istek parçayı söylemediği için vahşice, ırkçı bir cinayetle öldürülmesi, bu ülkede artık gündelik hayatımıza sızmış bu ırkçılığın kötülüğünün boyutlarını ortaya koyuyor. Ama biliyoruz ki tüm bunlar, yıllarca süren ayrımcı ve ötekileştirici söylemler ve politikalardan kaynaklanıyor.