Yaşadıkları acıttığı kadar güçlendirdi

Kadın Haberleri —

.

.

  • Erkek devlet aklının yarattığı sonuçların en ağırını çocukluğunda yaşadı. Her gününü kabusa çeviren babası, Leyla’nın annesini vahşice katletti. Aile bir şekilde şiddete teslim olurken, Leyla, yaşadıklarını güce dönüştürerek ayakta kaldı. 

 

M. ZAHİT EKİNCİ
HAMBURG

Annesi Azeri, babası İranlı olan Leyla Yawari, yaklaşık 32 senedir Almanya’da yaşıyor. İran’ın Tebriz kentinde dünyaya gelen Yawari, 8 yaşındayken ailesiyle beraber yurt dışına çıkmış. Oldukça zorlu ve trajik bir çocukluk dönemi geçiren Yawari, annesini katledilmesinden sonra yaşadıklarını güce dönüştürerek, kadınlara destek olmak için özellikle pedagoji okuduğunu belirtiyor.

Çocukluğuna dair ne yazık ki güzel anlar hatırlamadığını dile getiren Yawari, “Tek hatırlayabildiğim, İran-Irak savaşında atılan bombalardı. O kadar ki bombaları karınca sanıyordum” diyor. 

Vahşet ortamında büyüdü

Yawari’nin annesi gencecik yaşında kendisinden 25 yaş büyük bir erkekle evlendirilmiş. Bir kreşte çalışan annesinin çocuklarının hayata dair güzel şeyler yapmasını isteyen biriyken, babasının ise kaçakçılık, uyuşturucu işlerle uğraşan ve annesine şiddet uygulayan karanlık biri olduğunu belirtiyor: “Çocukluğuma dair hatırlayabildiğim başka bir şey de, her gün babamın fiziki şiddetine maruz kalan annemin çaresizliğiydi. O kadar sebepsiz yere dayak atardı ki, dayak günlük yaşamımızın olağan bir parçası haline gelmişti. Babamın karanlık yaşamı  ruhuna da sinmişti. Bize karşı hiçbir zaman sevgisini göstermezdi. Molla rejimi tüm ülkeye eziyet ederken babalar da eşlerine eziyet etmeyi kendilerine hak görüyordu. Rejim karşıtı birçok insanın cesedinin elektrik direklerinde sallandığını hatırlıyorum mesela. Neden asıldıklarını sorduğumda büyüklerim, bunların ‘kendilerini aştıklarını’ söylerdi. Bir anlam veremeden vahşet içerisinde büyüyordum. Babam mollaları sevmez ama onlarla kaçakçılık ve uyuşturucu işleri yapardı. Aralarında anlaşmazlık çıkınca başına bir iş gelir korkusuyla bizi de alarak İran’ı terk etti.”

‘Babamın yapmayacağı kötülük yoktu’

Geldikleri Viyana’da da babasının her günlerini bir kabusa çevirdiğini kaydeden Yawari, anlatmaya devam ediyor: “İki sene Viyana’da kaldık. Babamın karanlık yaşamı burada da devam ediyordu, uyuşturucu işi için cinayetler bile işlediğini duydum. Daha sonra iltica için Güney Almanya’ya geldik. Annem burayı çocukların geleceği için bir şans olarak görürken, babam ise uyuşturucu işlerini büyütmek için bir fırsat olduğunu düşünüyordu. Üstelik kendisi yetmiyormuş gibi kardeşlerimi de bu işe bulaştırmak istiyordu. Para onun için her şeydi, para kazanmak için yapamayacağı kötülük yoktu. Annem oldukça azimli bir kadındı; Latin harflerini çözmeye, Almancayı öğrenmeye çalışıyordu. Babam öğrenemediği için bu onda aşağılık kompleksine yol açmıştı.” 

30 bıçak darbesi de yetmedi

Babasının pervasızlığının henüz 38’inde olan annesinin canına kastetmeye kadar gittiğini ifade eden Yawari, bu süreci “Bir gece annem ona ‘sen uyuşturucu işi yapıyorsun, bari çocuklarıma bu kötülüğü reva görme’, deyince aralarında tartışma çıktı.  Tartışma büyüdü. Eline geçirdiği bıçakla annemi otuz yerinden bıçakladı. Yaşadığını görünce bu kez boynundan ve yüzünden bıçakladı. Bütün bunları gözlerimizin önünde yaptı. Daha 11 yaşındaydım. Annemin katledilmesinden sonra babam cezaevine girdi, biz de ortada kaldık. Devlet beni ve kardeşimi CDU’lu bir politikacıya teslim etti. Bir yıl onlarda kaldıktan sonra gençlik merkezine teslim edildik” ifadeleriyle anlattı.

  • Annesinin yaşadıklarını başka kadınların yaşamaması için özellikle sosyal pedagoji alanını seçtiğini belirten Leyla Yawari, hayata karşı 1-0 yenik başladığı mücadele sonucunda göçmen kadın ve çocuklara sevgiyi, ayakta kalmayı aşılıyor. 

Kadınlar eziyet çekmesin diye pedagoji

Annesinin yaşadıklarını başka kadınların yaşamaması için Sosyal Pedagoji bölümünü okuduğunu, yanı sıra Hamburg Üniversitesi’nde dil ve kültür üzerine eğitim aldığını belirten Yawari, “Annemin ölümünden sonra benim için zor günler başladı. Erkek kardeşim uyuşturucu bağımlısı oldu. Babam 15 yıl hapis yattıktan sonra İran’a sınır dışı edildi. Kardeşim uzun süren tutukluluğu ardından İran’a teslim edildi, orada babamın telkinleri sonucu amcamı öldürünce tekrar tutuklandı. Bize öldüğünü söylediler ama nasıl öldürüldüğünü sorduğumuzda her seferinde kaçamak cevaplar verdiler. Mezarını bile göstermediler bize. Annemi 38 yaşında öldüren babam, 85 sene yaşadıktan sonra öldü. Anneme çektirdiklerinden dolayı ölümüne üzülmedim. Aksine diğer kadınlar bu acılara maruz kalmasın diye pedagoji okumaya karar verdim” diyerek eğitim hayatını ve meslek seçimini, çocuklukta yaşadığı travmalar üzerine belirlediğini ifade ediyor. 

Hayata 1-0 yenik başlamak

Leyla Yawari, gerek gençlik merkezinde gerekse okul döneminde göçmen çocukların maruz kaldığı ayrımcılığı “Göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmek, hayata karşı 1-0 yenik başlamak demek” diyerek ifadelendiriyor.

11 Eylül saldırılarından sonra Alman toplumunda korkunun yanı sıra yabancı kökenli insanlara karşı bir nefret de geliştiğini dile getiren Yawari, “Toplum bir yandan korkup kendi içine büzüşürken, diğer yandan da özellikle Müslüman ülkelerden gelen insanlara karşı da önyargılı davranmaya başladı. Gelen herkese potansiyel bir tehlike, terörist gözüyle bakıldı. Savaştan ve terörden kaçan insanlara kalkıpta terörist gözüyle bakmak oldukça haksızlık. Sonuçta bu insanlar terörizmden kaçarak buraya sığınmışlar.

Bir göçmenin başarılarının çok nadiren takdir edildiğini belirten Yawari, “Daha başarılı olmak ve bu algıları yıkmak için daha fazla başarılı olmak istersiniz. Renginiz, diliniz, geldiğiniz coğrafya her zaman engeldir” diyor ve ilgili bir anısını anlatıyor: “11 Eylül 2001 saldırısının olduğu gün önemli bir sınavım vardı. Çok hasta olduğum için katılamamıştım. Ertesi gün öğretmenlerim ve bazı öğrenciler imtihana katılmama nedenimin bu saldırılarla ilişkili olup olmadığını sorduklarında çok şaşırmıştım. Hayatın her alanında ayrımcılık var ama önemli olan, bununla ne kadar mücadele edebildiğimizdir.”

Nefreti değil, sevgiyi öğretiyor

Leyla Yawari, şu anda bir sosyal pedagog olarak Suriye’deki savaştan kaçıp gelen kadınlara eğitim, sağlık, barınma ve psikolojik destek sunan bir kurumda, 18 yaş altı grubunda yer alan çocuklara yönelik çalışıyor. Suriyeli kadınların 2014’ten beri süren savaşın etkisinden hala kurtulamadıklarını ifade eden Yawari, birçoğunun kurumdan aldıkları destekle kendi ayakları üzerinde durabildiğini söylüyor. Çocukların okullarda yaşadığı ayrımcılığa dikkat çekmek için “Noel Hepimizindir” adlı çocuk kitabı yazdığını ve kitabın gelirinin büyük bir kısmını çocukların gelişimi için yapılan bir projeye bağışladığını belirtiyor.
Yawari, aynı zamanda Hamburg’da göçmen kadınların entegrasyonu için çalışan Mamalies adlı kurumun kurucusu ve genel müdürü. Kurumda göçmen kadınlar için Almanca kursları, anne ve çocuk eğitimi üzerine seminerler verdiklerini ve yardıma muhtaç kadınlara yönelik çalışmalar yürüttüklerini aktarıyor. 

‘Kürt kadınlarla ortak yanlarımız var’

Buraya birçok Kürt kadının da geldiğini ve beraber uyumlu bir birliktelikle çalıştıklarını söylüyor ve ekliyor: “Kürt kadınlarda gördüğüm ilk şey, cana yakınlıkları ve hayata karşı gösterdikleri cesaret. Birçoğu hayat hikayesini ve çektiği acıları anlatıyor. Yaşadıkları onca acıya rağmen hayata dört elle sarılmaları oldukça takdir edici. Acılar yaşamış bir kadın olarak onlarla birçok ortak noktamızın olduğunu görüyorum. Sonuçta hepimiz bir şekilde erkek egemenliğinden kaynaklanan bir şiddetin kurbanı olmuş kadınlarız. Geçenlerde kurumda yemek yarışması yaptık. Birçok Kürt kadın çok lezzetli yemekler yaparak geldi. Gönülleri kadar mutfaklarının da zengin olduklarını gördüm. Bu yönlü davranışlar bizi birbirimize daha çok yakınlaştırıyor. Yakında Almancası iyi olmayan çocuklar için bir kreş açmak istiyorum. Kürt kadınlar çocuklarını buraya seve seve getirebilirler. Bunun haricinde hayata geçirmek istedikleri projeler varsa seve seve kendileriyle çalışmak istediğimi sizin aracılığınızla söylemek istiyorum. ‘Diktatörlü yargılamak için 100 neden’ adli bir imza kampanyası için imza verip veremeyeceğimi söylediklerinde seve seve kabul ettim ve imzaladım. Bu, aynı zamanda güzel dostluğumuzun da bir vesilesi.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.