Sıra toplumsallaştırmada

Halk toplantıları

Halk toplantıları

  • Sadece Kürt kentlerinde değil Ege’nin köylerinden İç Anadolu’nun Alevi yerleşimlerine, Roman halkına kadar geniş bir kesime dokunduk. Eleştirileri, önerileri not ettik. 
  • 2 bin toplantıyla sürecin anlaşılır kılınmasını sağlamaya çalıştık. Bundan sonrası sürecin toplumsallaşması. Demokratik siyasetin her alanda toplumsal bir mekanizmaya dönüşmesi çalışması… 
  • Ekim ayında toplamayı planlıyoruz. Ancak bu süreci sadece kongreyle sınırlı tutmayıp, yeni dönemin siyasetini bütüncül bir perspektifle ele alarak yeniden yapılanmayı hedefliyoruz.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ardından DEM Parti’nin başlattığı Demokratik Toplum Buluşmaları tamamlanıyor. Yalnızca Kürt kentlerinde değil, Türkiye’nin batısında, Karadeniz’de, İç Anadolu’da, Ege’de ve Akdeniz’de 2 bini aşkın halk buluşması gerçekleşti. DEM Parti Örgütlenmeden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Mahfuz Güleryüz, bu toplantıların temel amacının, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çözüm perspektifinin toplumla paylaşılması, barışa dair yaklaşımın tartışmaya açılması ve halkın eğilimlerinin yerinde gözlemlenmesi olduğunu ifade etti. Toplantılardan çıkan sonuçlar, eleştiri ve taleplerin kayıt altına alındığını belirten Güleryüz, bu birikimin partinin Ekim ayında yapılması planlanan kongre sürecine de katkı sağlayacağını vurguladı.

Partinin Örgütlenmeden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Mahfuz Güleryüz ile halk buluşmalarının içeriğini, sahadaki gözlem ve tespitlerini, yeni döneme dair hazırlıklarını, partinin örgütlenme düzeyini konuştuk.

 

 

Türkiye ve Kürdistan’da gerçekleştirilen halk toplantıları 1 Ağustos itibarıyla bitiyor. Bu çapta bir saha çalışması fikri nasıl ortaya çıktı ve bu süreçte ne tür yöntemler izlediniz?

Devlet Bahçeli’nin çağrısından hemen sonra İmralı’ya yapılan ilk avukat ve heyet ziyaretinden sonra halk toplantıları serisini başlattık. İlk etapta 30 merkezde toplantılar yaptık. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısından hemen sonra ise, 101 merkezde hem yönetim kadememize hem de yakın çevremizdeki dostlarımıza dönük çağrıyı anlaşılır kılmayı amaçlayan toplantılar gerçekleştirdik. 

Sayın Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nin kongresini yaparak fesih kararı alması tarihsel bir sürece tekabül ediyor. Türkiye’nin son yüz yıldır devam eden Kürt sorununun çözümü konusunda ortaya çıkan gelişmelerin öneminden hareketle toplumun bütün dinamiklerine taşıyan ve onlarla tartışan bir planlama yaparak bu çalışmayı başlattık.

İlk olarak tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, işçi ve memur sendikaları, meslek odaları, yöre dernekleri, yer yer belediyelerle bu meseleyi konuştuk. Sürecin ilk aşaması bittikten sonra Türkiye ve Kürt kentlerinde halkla bir araya gelmeye başladık. Bu amaçla 2 binin üzerinde halk toplantısı gerçekleştirdik. Bu toplantılarda amacımız, ülkenin en ücra köşesinde bulunan yurttaşlara ulaşmak ve bu süreci onlara anlatmaktı. Hedeflediğimiz kitlenin çok üstünde bir yapıya ulaştık ve çok başarılı bir çalışmaya imza attık. Ancak bundan sonra da süreci toplumsallaştırmak amacıyla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 

Halk toplantılarında yurttaşların en çok hangi başlıklarda eleştirileri ya da talepleri öne çıktı? 

Sürece dair bir güvensizlik var ama bunun iki taraflı olduğunu söyleyemem. Kürt tarafına muazzam bir güven var. Özellikle Sayın Öcalan’a, onun ortaya koyduğu paradigmaya ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne sonsuz bir güven var. Öcalan’ın ve PKK’nin bu sürece samimiyetle yaklaştığına ilişkin hemfikirler, arkasında olduklarını söylediler.

Ancak devlet kanadına, devlet şahsında hükümete dönük ciddi bir güvensizlik ve kuşkulu bir yaklaşım söz konusu. Bu güvensizliğin arkasında yatan gerçeklik geçmiş deneyimler. Turgut Özal dönemi, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller dönemi, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit dönemi ile son olarak 2013–2015 çözüm süreçleri toplumun hafızasında çok canlı bir şekilde duruyor. Kürtler her seferinde çözüm konusunda bir irade ortaya koydular, ama devlet verdiği hiçbir sözü tutmadı ve her seferinde Kürt inkârı politikasıyla toplumu yüzüstü bıraktı. Bu süreçlerin yaratmış olduğu bir kaygı ve güvensizlik ortamı var.

 

 

Toplantılarda güvenlik politikaları, ekonomik kriz, kayyum uygulamaları, adalet ya da demokratik temsiliyet gibi konular hangi yoğunlukta gündeme geldi?

Yaptığımız toplantıların her aşamasında gündeme geldi. Anti-demokratik uygulamaların, ekonomik yoksulluğun, Türkiye’nin giderek bir kriz içinde yüzüyor olmasının savaş ve güvenlikçi politikalardan kaynaklandığı hep söylendi. 

Bu ülkenin bütçesinin büyük bölümü her yıl savaşa ayrılıyor. Bu bir iddia ya da söylem değil. Yapılan bütçe rakamlarına bakıldığında bu çok net görülüyor. Resmi rakamlar 3 milyar doların bu alana aktarıldığını söylüyor; gayri resmi rakamlar bunun 5 milyar dolara tekabül ettiğini bilirtiyor. Bu kadar kaynağın savaşa gidiyor olması toplumu ekonomik olarak yoksul bırakmıştır. 

Savunma Bakanlığı’nın İHA, SİHA’larla övünüyor olması, Dışişleri Bakanlığı’nın her gün başka ülkelerin topraklarına operasyon yapacağız demesi, toplumdaki kaygı ve kuşkuların daha da derinleşmesine neden oluyor. İnsanlar somut adımlara, demokrasi gelişecekse günlük yaşantıda nelerin değişeceğine bakar. İnsanlar kendi günlük yaşamlarında bir iyileşmenin ve değişimin olmadığının farkında; tüm bunlar, yaptığımız halk toplantılarının da ana konusu oldu.

Batı kentlerinde halkla yapılan buluşmalar nasıl geçti? Karşılıklı önyargılar, ayrışma ya da temas kurma biçimlerine dair ne tür gözlemleriniz oldu?

Bu toplantılar sadece Kürt kentleriyle sınırlı olmadı. Türkiye’nin 7 bölgesinde bütün illerinde bu toplantılar yapıldı. Sadece Kürt halkına gittiğimiz bir çalışma tarzı izlemedik. Tam tersi toplumun tüm kesimlerine mümkün mertebe ulaşmaya çalıştık. Ege’nin köylerine, İç Anadolu’nun Alevi köylerine, Roman halkına gittik. Onların kaygılarını, Kürt siyasetine ve Sayın Öcalan’a dönük değerlendirmelerini ve eleştirilerini dinledik ve onlara cevap olmaya çalıştık.

Demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerle yürüttüğümüz temaslarda hemen hemen hepsi “Biz Sayın Öcalan’ın bu kadar etkili olduğunu bilmiyorduk” dediler. Şahsen katıldığım bütün toplantılarda dile gelen meselelerden bir tanesi buydu. Sayın Öcalan’ın paradigmasına bihaber olan bir toplum gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Siyasi partiler dahil olmak üzere, aydınlar, yazarlar, akademisyenler, emek ve meslek örgütleri, kimi demokratik kitle örgütleri Sayın Öcalan’ın Türkiye ve Ortadoğu perspektifi hakkında bilgi sahibi değiller.

Demokratik ulus ve cumhuriyet paradigmasını her ifade ettiğimizde yer yer kuşkulu bir yaklaşımın yanında şaşkınlıklarını da gördük. Kürt sorununun çözüm perspektifinin mümkün olabileceğini bu temaslarla anlayabildiler. Sayın Öcalan’ın çözüm perspektifinin “uygulanabilir”liğini gördüler. Bugüne kadar Kürtler başta olmak üzere ötekileştirilenlerin yaşadığı sorunların doğru bilinmediğini ve doğru tarif edilmediğini ifade ettik.

Bu temaslar bize esasen yapmak istediklerimizi, Türkiye’de yüz yıllık çözümsüz olan sorunun gerçekten çözülebileceğini bu çevrelerce şimdiye kadar dinlenmemiş olmasının sonuçlarını gösterdi. “Evet, bu meselenin çözümü mümkünmüş” yaklaşımı oluştu. 

Sürece dair ilk sözün Devlet Bahçeli tarafından kurulmuş olması bir merak konusuydu. Bunu da yoğun bir şekilde tartıştık.

Bir diğer mesele de şuydu: “Bu meseleyi iktidar odakları, başta Erdoğan olmak üzere bu süreci kendi lehine, kendi dar parti çıkarları için kullanabilir mi?” gibi bir kafa karışıklığı vardı.

Bazı çevreler sadece Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı yapılmasının gerekçesi olarak bu süreci tarif etmeye çalışıyor. Bu söylem, toplumun belli kesiminde ciddi bir kafa karışıklığına neden olmaktadır. Ancak toplumun tüm kesimlerine Kürt sorununun bir Anayasa meselesi olduğunu ama şu ana kadar yürüttüğümüz çalışmaların hiçbirinde doğrudan Anayasa meselesiyle ilgili herhangi bir görüşme yapılmadığını belirttik. Hele hele Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olması üzerinden bir görüşme söz konusu olmadı. DEM Parti olarak bu meseleyi böylesi ucuz pazarlıkların zemini haline getirmeyeceğimizi çok net bir şekilde ortaya koyduk.

 

 

Toplantılarda ortaya çıkan sonuç ve talepleri önümüzdeki dönemde nasıl değerlendirmeyi planlıyorsunuz?

Her toplantıda yapılan değerlendirmeleri, eleştirileri, önerileri tek tek not ettik. Önümüzdeki dönem için büyük bir birikim elde ettik. Normalde Ekim ayında kongremizi toplamayı planlıyoruz. Meseleyi sadece kongre zemininde ele alan bir çalışmayla değil, önümüzdeki dönemin siyasetini bir bütün olarak bir perspektife döken ve bu perspektif etrafında yeniden bir yapılanmayı önüne koyan bir çalışmayla bu süreci tamamlamak istiyoruz.

Çok yoğun değerlendirmeler oldu, çok ciddi eleştiriler ve öneriler gerçekleşti. Bu süreç hala devam ediyor, 2 bin toplantıyla tamamlanacak bir süreç değil. Halk toplantıları bizim Haziran ve Temmuz aylarına dair planlamamızdı. Ağustos ayının hemen başından itibaren yeni bir planlamayla bu süreci devam ettireceğiz. Bugüne kadar sürecin anlaşılır kılınması, sürecin toplum tarafından doğru algılanmasıyla ilgili bir çalışma yürütüyorduk. Bundan sonra sürecin toplumsallaştırılmasını, bu toplumsal ayağı sahaya yansıtmayı, sahada yeni bir direniş hareketine çeviren ve demokratik siyaseti her alanda toplumsallaştıran bir mekanizmayla hareket etmek istiyoruz. Ağustos ve Eylül aylarında çalışmalarımız bu kapsamda olacak.

Somut planlamanız nedir?

Artık devlet nezdinde somut adımların atılmasını sağlamaya çalışan bir çalışma biçimiyle hareket edeceğiz. Çünkü bu süreç artık sözle, iyi niyet temennileriyle yürüyecek bir süreç değil. Artık ete kemiğe bürünmesi gereken bir süreç. Meclis’te kurulacak komisyon bunun ilk adımı. Dolayısıyla komisyonun bu meseleye ilişkin hem yapısal hem de kanuni olarak ortaya çıkarması gereken planlamaları bekliyor olacağız.

Bu mesele sadece DEM Parti’ye ya da DEM Parti ile hükümet arasında bırakılan bir top olarak kalmamalı. Bu konuda ana muhalefet partisi olmak üzere demokratik kitle örgütlerine büyük rol ve misyonlar düşüyor. Sayın Öcalan, ilk mesajında öne çıkardığı konulardan bir tanesi buydu: “Devletin kimi kanatları bu meseleyi kişisel çıkarları uğruna kullanabilir. Bunun önüne geçmenin en temel yolu başta ana muhalefet partisi olmak üzere toplumsal bütün dinamiklerin bu meseleyi sahiplenen bir yerden olaya yaklaşmalarının önemli olduğunu” söylemişti. Herkes sorumluluk almalı. Herkes kendi rolünü doğru bir temelde oynamalı.

 

* * *

Hep birlikte omuzlayacağız

 

 

DEM Parti’nin "Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları" kapsamında Şirnex’in Elkê (Beytüşşebap), Amed’in Bismil ve Farqîn (Silvan) ile Riha'nın Pirsûs (Suruç), Weranşar (Viranşehir), Curne Rêş (Hilvan) ve Berecûk (Birecik) ilçelerinde halk toplantıları düzenlendi. 

Elkê’de Melîsê, Bêrmana Jêr ve Bêrmana Jor köylerinde yapılan buluşmalara katılan DEM Parti Şirnex Milletvekili Mehmet Zeki İrmez sürecin yükünün sadece Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın omuzlarına bırakılamayacağını belirterek, "Bu sürecin yükünü hep birlikte omuzlayacağız" dedi. Bismil Meydan Parkı’nda gerçekleştirilen toplantıya, siyasi parti ile sivil toplum örgütü temsilcisinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Kadınların çokluğunun dikkat çektiği toplantıda yurttaşlar, Kürt halkının artık devletten adım beklediğinin altını çizdi. Öncelikle siyasi tutsakların serbest bırakılmasını istediklerini belirtti. Farqîn’de Malaelîkê Mahallesi’nde halk toplantısı yapıldı. Pirsûs’ta Sarayaltı, Curne Rêş’te Suskunlu, Karaköprü, Şex Zelixa, Weranşar’da Ekindöver, Eyyüiye 15 Temmuz, Berecûk’ta Sancak mahallelerinde halk toplantıları düzenlendi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.