Yükselen tehdit: DAİŞ

Sinan CUDİ yazdı —

  • HTŞ ve DAİŞ aynı Selefi cihadist düşünce dünyasından beslenmektedir. Her iki yapı da şeriat temelli bir devlet düzeni, ümmetçi siyaset ve batı karşıtı militan bir tutum temelinde varlık gösterir. Aralarındaki farklar daha çok taktiksel ve yönetimsel biçimlerde ortaya çıkar.
  • DAİŞ tehdidine karşı en etkili mücadeleyi veren yapılar uluslararası meşruiyetten büyük ölçüde yoksun bırakılırken, HTŞ gibi yapılar, siyasi denklemde “rejim sahibi” olarak sunulmaya çalışılmıştır. Bu stratejik körlük, sadece DAİŞ’in değil, daha geniş anlamda Selefi cihadist ideolojinin yeniden yayılmasına neden olmaktadır.

Suriye’de yeniden şekillenen güvenlik mimarisi, 2025’in ikinci yarısına girilirken ciddi bir sınamayla karşı karşıya: DAİŞ yeniden sahada. Suriye’nin doğu çöllerinden, Şam’ın iç mahallelerine kadar uzanan saldırılar, örgütün yalnızca "uyuyan hücreler"le değil, artık organize gruplar ve taktiksel kapasiteyle hareket ettiğini gösteriyor.

Bu gelişmeler karşısında uluslararası kamuoyunun beklentisi, sahadaki aktörlerin bu tehdide karşı ortak ve etkili bir mücadele vermesi. Ne var ki bu beklenti Ahmed El Şara liderliğindeki Suriye Geçici Hükümeti (SGH) söz konusu olduğunda, yalnızca siyasi değil, ideolojik olarak da çıkmaza girmektedir.

Ahmed El Şara'nın temsil ettiği yapı, geçmişte El Kaide’ye bağlı olarak faaliyet gösteren, daha sonra HTŞ adı altında kısmi bir ‘ılımlılaşma’ süreci geçiren Selefi cihadist bir çizgiye dayanıyor. Bu çizginin kökleri, DAİŞ ile olan ilişkisinde açık biçimde kendini göstermektedir:

HTŞ ve DAİŞ aynı Selefi cihadist düşünce dünyasından beslenmektedir. Her iki yapı da şeriat temelli bir devlet düzeni, ümmetçi siyaset ve batı karşıtı militan bir tutum temelinde varlık gösterir. Aralarındaki farklar daha çok taktiksel ve yönetimsel biçimlerde ortaya çıkar: DAİŞ halifelik ilanı gibi maksimalist bir yönelim izlerken, HTŞ "yerelci İslamcı" bir siyasal modelle geçici meşruiyet sağlamaya çalışmaktadır. Ancak öz itibarıyla iki yapı arasındaki bu fark, onları karşıt değil, rekabet eden kardeş yapılar konumuna getirir.

Bu ideolojik ortaklık, Ahmet EL Şara ve Suriye Geçici Hükümeti’nin DAİŞ'e karşı aktif ve stratejik bir mücadele yürütmesini neredeyse imkansız hale getiriyor. Zira böyle bir mücadele HTŞ'nin kendi düşünsel meşruiyet zeminini de sorgulamasını gerektirir. Ahmed El Şara, her ne kadar ılımlı bir lider figürü olarak sunulmak istense de onun ve çevresindeki yapının DAİŞ’e karşı yürüttüğü operasyonlar (!) genellikle sınırlı, gösterisel ve dış politik hedeflere yöneliktir.

Nitekim Batılı ülkelerin, özellikle ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye Geçici Hükümeti’ne yönelik desteği doğrudan DAİŞ ile mücadeleye bağlaması, bu konuda ciddi bir baskı unsuru oluştursa da sahada karşılığı çok zayıf kalmaktadır.

Bu durumun en önemli sonuçlarından biri, DAİŞ’ın yeniden güç kazanmasına elverişli bir ortamın doğmasıdır. 2019 sonrası dönemde DAİŞ’in yalnızca fiziksel olarak değil, düşünsel ve siyasal olarak da yenildiği varsayımı bugün artık çürümüş durumdadır. DAİŞ’in taktiksel olarak geri çekildiği, fakat sahadaki rakip yapılar çözülür çözülmez yeniden organize olacağı, başta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi olmak üzere ilgili güvenlik ve istihbarat örgütleri tarafından defalarca dile getirilmişti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, özellikle 2020’den itibaren, DAİŞ’in sadece bir güvenlik tehdidi olmadığını, aynı zamanda ideolojik bir virüs olduğunu vurgulamış, bölgede radikal İslamcı gruplara verilen desteğin doğrudan bu tehdidi büyüttüğünü ifade etmişti. Ancak bu uyarılar çoğu kez hegemon güçler tarafından, özellikle de bölgesel çıkar ilişkileri gözetilerek, sistematik biçimde görmezden gelindi. Bugün geldiğimiz noktada bu görmezden gelişin bedelini sadece Rojava halkları değil, tüm Suriye coğrafyası ödemektedir.

DAİŞ tehdidine karşı en etkili mücadeleyi veren yapılar (Suriye Demokratik Güçleri (QSD) başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin tüm savunma bileşenleri) uluslararası meşruiyetten büyük ölçüde yoksun bırakılırken, HTŞ gibi yapılar, siyasi denklemde “rejim sahibi” olarak sunulmaya çalışılmıştır. Bu stratejik körlük, sadece DAİŞ’in değil, daha geniş anlamda Selefi cihadist ideolojinin yeniden yayılmasına neden olmaktadır.

DAİŞ ile mücadele etmeyen bir yapının sahadaki meşruiyeti tartışmalıdır. Ancak DAİŞ ile mücadele edemeyen bir yapının varlığı, doğrudan yeni felaketlerin zeminini hazırlar. Ahmed El Şara liderliğindeki geçici yapının bugün IŞİD karşısında etkisiz kalması, yalnızca askeri zafiyet değil, ideolojik bir tercihtir. Bu tercih sürdükçe, Suriye halklarının güvenliği, toplumsal barışın inşası ve siyasal geçiş süreci daha da zorlaşacaktır.

Bu nedenle DAİŞ tehdidinin yeniden yükseldiği bu dönemde esas yapılması gereken, bu tehdide karşı yalnızca silahla değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal düzeyde net bir ayrışma yaratacak yeni bir mücadele zeminidir. Bu zemin, Kürt Özerk Yönetimi’nin yıllardır yürüttüğü öz savunma, toplumsal örgütlenme ve düşünsel mücadele hattında ayakta durmaktadır.

Eğer gerçek bir çözüm isteniyorsa, Suriye’nin geleceği, DAİŞ ile ideolojik ortaklığı sürdüren yapılarda değil, bu tehdide karşı halkçı ve demokratik bir direniş örgütleyenlerde aranmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.