Biz Nesrin'in kardeşleriyiz

Dosya Haberleri —

Nesrin Teke

Nesrin Teke

  • Nesrin'in kardeşleri bir değer ailesi olmanın bilinciyle gençlik çalışmalarına katıldılar, zindanlara düştüler. Hâlâ zindanda kardeşleri var Nesrin'in. Kardeşleri yanlış bir şey yaptıklarında birbirlerini "Biz Şehit Nesrin'in kardeşleriyiz. Ona göre davranmalıyız. Bu sorumlulukla hareket etmeliyiz" diyerek uyarıyorlar.

MİHEME PORGEBOL / İSTANBUL

1996 yılında şehirde örgütleme çalışmaları yapmak için Amed'in Sur ilçesine gelen biri erkek, biri kadın iki gerillanın kaldığı ev tespit edilmişti. Gerillaların kaldığı Fatihpaşa Mahallesi'ndeki ev polis ve askerler tarafından ablukaya alınmış, mahallede yoğun bir zırhlı araç hareketliliği yaşanıyordu. Mahalleli diken üstünde, sokaklarda yaşananları izliyordu. Sokaklardaki sessiz hareketliliğin arasında henüz 15'inde bir kız çocuğu gelip geçen zırhlı araçlara taş atıyor, avazı çıktığı kadar sloganlar atıyordu. Çocuk slogan ve taş atmaya devam ederse polisin kendilerine yönelmesinden endişe eden mahalleli çocuğu susturmaya çalışıyordu. Ancak çocuğun asker ve polis görmeye tahammülü yoktu, mahallelinin uyarılarına kulak asmıyordu. O gün iki gerilla geç saate kadar direndi. Devlet güçleriyle son kurşunlarına kadar çatışıp cephaneleri bittikten sonra da düşmanın eline düşmemek için üzerlerindeki el bombalarını patlatarak şehit düştüler. Çatışma boyunca o çocuk da durulmadı. Saatlerce slogan attı: "Bijî Serok Apo!"

 Kendini örgütleyen bir çocuk

1981 yılında Amed'te doğan Nesrin Teke, evin en büyük çocuğuydu. Babası M. Şah Teke, Nesrin'in çocukluğu için "Nesrin çok sevimli ve güzel bir çocuktu. Kardeşleriyle, arkadaşlarıyla, komşularıyla ilişkileri çok güçlüydü" diyor. Henüz 12-13 yaşlarındayken yurtseverlik ve devrimcilikle tanışan Nesrin, daha o yaşlardayken bile sosyal yaşamı içerisinde örgütlü ve bilinçli hareket etmeye çalışıyordu. Okuldan eve geldiğinde arkadaşları ve öğretmenlerinden bahsederdi. Onların yaşama bakışlarını, düşüncelerini gelip evde ailesiyle paylaşırdı. Çevresindeki herkese karşı duyarlı, herkesi görebilen bir çocuktu. Yurtsever bir ailede büyüyordu zaten ve arkadaşlıklarının biçimini de bu belirliyordu. Yurtsever ailelere gidip geliyor, onların çocuklarıyla arkadaşlık ediyordu. Ailesinin aktarımına göre Nesrin'in Kürt Özgürlük Hareketine karşı yaklaşımı daha o yaşlardan itibaren oldukça tutarlıydı. Bu konuda kendiliğinden sorumluluk üstleniyor, kendi kendini örgütlüyordu.  

.

Bir mücadele biçimi dergi okutmak

Nesrin Teke, 1997 yıllında Özgür Halk Dergisi'yle ilişkilendi. Dergiyi nasıl bulduğunu, hangi kanallar üzerinden dergiyle ilişkilendiğini ne ailesi ne arkadaşları biliyor. Babası M. Şah Teke, bu ilişkilenmeyi Nesrin'in bireysel örgütlülüğüyle bir başına gerçekleştirdiğini düşünüyor. 

Bir şey yapması gerektiğini düşünüyordu ve gidip Özgür Halk Dergisi'nin kapısını çaldı. Dergide tanıştığı arkadaşları ona birkaç dergi veriyordu. O da dergileri eve getiriyor; birini babasına satıyor, diğerlerini de komşu ve akrabalara satması için babasına veriyordu. Daha sonra gidip yeni dergiler alıp onları da kendisi dağıtıyordu. Derginin ne kadar çok okunursa o kadar güçlü etkiler yapacağını söylüyordu. Bir aşamadan sonra dergiyi okutmak için kendinden feragat ediyor ve daha o yaşlarda mücadeleye bir şekilde katkıda bulunabilmek için birçok fedakarlıklar yapıyordu. 

 Gerillaya katılma girişimleri 

9 Ekim 1998'de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük uluslararası komplo başladığında Mehmet Halit Oral'ın Maraş zindanında bedenini ateşe vererek başlattığı "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemleri de yayılıyordu. Önderliğin etrafında ateşten çember oluşturan devrimci ve yurtseverler dünyaya apaçık bir irade beyanında bulunuyordu. Nesrin, o sıralarda dergi çalışmaları için İstanbul'daydı. Burada kaldığı süre boyunca gerilla saflarına katılabilmek için de yollar arıyordu. O dönem İstanbul'da birlikte kaldığı arkadaşlarının aktardıklarına göre Nesrin İstanbul'da kaldığı 3 aylık süre boyunca defalarca gerillaya katılma isteğini dile getirmişti. Görüştüğü kişiler de ona, "Nesrin senin yaptığın işin gerillanın yaptığından farkı yok. Sen burada bu işi yaparak da mücadeleye büyük katkıda bulunuyorsun" demişti. Bunun üzerine Nesrin Amed'e döndü ama yerinde duramıyordu. İstanbul'dan dönüp eylemini yaptığı güne kadarki 3 aylık sürede toplam bir hafta bile kalmadı kendi evinde. Bir gün Êlih'deydi, bir gün Semsûr'daydı, başka bir gün Sêrt'teydi. 3 ay boyunca Kürdistan'ın birçok yerinde gece gündüz çalıştı. Ailesiyle her konuşmasında Abdullah Öcalan üzerindeki baskı ve tecridi dile getiriyor, bundan rahatsızlığını ifade ediyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu. 

.

 Hiç tahammülü kalmamıştı

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın etrafında ateşten bir çember oluşturmak için yapılan, "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemleri Kürdistan, Türkiye ve dünyanın hemen her tarafına yayılırken Nesrin evde olduğu bir gün babasına dönüp bir arkadaşının bedenini ateşe verdiğini söyledi. Babası Nesrin'e "Önderlik böyle eylemler yapılmasını istemiyor. Bu eylemler onu derinden üzüyor" diyerek Abdullah Öcalan'ın bu eylemler üzerine yaptığı açıklamaları hatırlattı. Babası aslında Nesrin’in kendi eylemini planladığını sonradan öğrenecekti. Bu soruları aileyi eylemine hazırlamak için sorduğunu. Babası bu durumu, "Çok sonradan anladım ki aslında Nesrin'in hiç tahammülü kalmamıştı ve kendi eylemini planlıyordu" sözleriyle anlatıyor.  

 Askeri elbiseler kuşandı

Babasıyla yaptığı bu konuşmadan iki gün sonra Nesrin eve gelir gelmez odasına geçti. Üstünü değiştirdi. Üzerine askeri bir tişört ve askeri bir pantolon kuşandı. Odasından çıkıp salonda oturan babasının yanına gitti. Onunla biraz sohbet etti. Kardeşleriyle bir süre şakalaşıp gülüştükten sonra tekrar odasına geçti. Salonda oturan babası bir anda en küçük kızının çığlıklarıyla yerinden fırladı. "Odasına gittiğimde Nesrin'i ateşler içerisinde slogan atarken buldum. Ben müdahale etmeye çalıştıkça o daha çok slogan atıyordu" diyor babası: "Bijî Serok Apo ve Hûn nikarin roja me tarî bikin (Güneşimizi karartamazsınız) sloganları atıyordu. Belki daha başka şeyler de söylemiştir ama ben telaş içerisindeydim, o yüzden hatırlamıyorum başka neler söylediğini. Battaniyelerle söndürebildim nihayet ateşi."

Hastanede annesini örgütledi

Nesrin, hızlıca Adana'ya götürüldü tedavi için. Orada 39 gün kaldı. Yoğun bir tedavi sürecinin ardından durumu gittikçe iyiye gidiyordu. Hastanede olduğu süreçte de durulmuyordu Nesrin. Çocuk yaşında Sur sokaklarını slogan sesleriyle inleterek örgütlemeye çalışan Nesrin, vücudu acılar içerisindeyken hastane odasında annesini örgütlüyordu. Annesiyle sohbetler ediyordu. Eyleminin anlamı, mücadelenin gerekliliğini anlatıyordu. Hiç kimsenin beklemediği bir gün doktor Nesrin'in durumunun kötüleştiğini söyledi. Nesrin'i yoğun bakıma aldılar. 2 gün kaldı yoğun bakımda ancak kurtarılamadı. 2000 yılının 9 Temmuz’unda bir Pazar günü şehit düştü.

 

"Açtığı yolu takip etmeliyiz"

Nesrin'in kararlı mücadele ve eyleminin etkisi şehadetinden sonra da bitmedi. Nesrin'in şehadetinden sonra annesi çok değişti. Nesrin annesinin yaşamında ve zihninde ciddi dönüşümler yarattı. Kızının şehadetinden sonra Amed'e gelen anne Nezahat Teke, "Kızım barış ve özgürlük için canını feda etmişse biz de onun açtığı yolu takip etmeliyiz" diyerek arkadaşlarıyla bir araya gelip Barış Anneleri grubunu oluşturdular. Nesrin'in kardeşleri bir değer ailesi olmanın bilinciyle gençlik çalışmalarına katıldılar, zindanlara düştüler. Hâlâ zindanda kardeşleri var Nesrin'in. Kardeşleri yanlış bir şey yaptıklarında birbirlerini "Biz Şehit Nesrin'in kardeşleriyiz. Ona göre davranmalıyız. Bu sorumlulukla hareket etmeliyiz" diyerek uyarıyorlar. Baba M. Şah Teke, buna ilişkin "Nesrin'in eyleminden sonra aile içerisindeki yurtsever kararlılık güçlendi" diyor. 

 

Baba M. Şah Teke

'Mücadelelerin sorumluluğunu taşıyoruz'

Nesrin Teke'nin eyleminin üzerinden 22 yıl geçti. Halk Önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına dönük saldırılar hala devam ediyor. Ama diğer yandan da bu saldırılara karşı direniş ve mücadele sürüyor. Nesrin Teke'nin ailesi, Kürt Halkı ve Önderi Abdullah Öcalan'a dönük bu saldırıları, "Kürt halkının her bir bireyine yaşatılmak istenenler başta Abdullah Öcalan sonra da zindanlardaki özgürlük tutsaklarına yaşatılıyor. Nesrin gibi birçok insan fedai eylemler de yaptı bu baskılara karşı. Dolayısıyla bu direnişin bitmeyeceğini söyleyebiliriz. Artık Kürt halkının önderliğiyle birlikte özgürleşmesi gerek. Önderliğin özgürlüğü öncelikle Kürt meselesinin çözümü demek. Aynı zamanda da Ortadoğu halkları için çok büyük bir umut demek. Biz aile olarak Önder Öcalan'ın özgürlüğünü Ortadoğu'daki birçok sorunun çözüm anahtarı olarak görüyoruz. Dolayısıyla Kürt halkı ve önderliği üzerindeki bu saldırılar aslında çözüm istememenin de itirafıdır. Kürt halkının varlığını kabul etmediklerini itiraf ediyorlar. Bize hakkımız olan hiçbir şeyi kolaylıkla vermeyeceklerini söylüyorlar. Kürt sorununun çözülmemesi için halk önderini esaret altında tutuyorlar" diyor. 

Bir de ekliyor baba M. Şah Teke, "Biz hiçbir zaman davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Bunca şey yaşanmasına rağmen vazgeçmeyeceğiz. Tek bir adım geri atmayacağız. Herkesin üzerine düşeni yapması gerek. Kendine yurtseverim diyen herkes halka ve Önderliğimize dönük bu saldırılara karşı yurtseverlik bilinciyle örgütlenmelidir. Çünkü biz Nesrin'lerin mücadelesinin sorumluluğunu taşıyoruz" diyor.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.