'Demokratik Cumhuriyet' dönemi başlıyor
Dosya Haberleri —

Gerilla / foto:Erkan GÜLBAHÇE
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek ve HDP eski Milletvekili Hişyar Özsoy ile süreci konuştuk:
- Ertuğrul Kürkçü: 'Çatışmanın sona ermesi, Kürtlerin taleplerinin ve demokrasi talebinin sona ermesi değil tam tersine, başlamasıdır. Erdoğan’ın hayalini kurduğu, İslamiyet esaslı bir demokrasi inşa edilemez. Biz, Türkiye’nin tüm toplumsal güçlerinin uzlaştığı bir barıştan söz ediyoruz.'
- Cengiz Çiçek: 'Türkiye toplumu da Kürt meselesiyle ilgili diyalog ve müzakere sürecinin kendisini demokratik cumhuriyet mücadelesi olarak tanımlamalıdır. ‘Terörsüz Türkiye’ söylemi yerine, ‘Demokratik Cumhuriyet’ mücadelesini nasıl büyütebiliriz, bunun yollarını aramalıyız.'
- Hişyar Özsoy: 'Önderliğiyle, partisiyle, gerillasıyla, halkıyla bu konuda bir sorun görünmüyor. Kürtler tüm kaygılarına rağmen, sürecin demokratik bir siyasete evrilmesi için üzerlerine düşeni yerine getiriyor. Şimdi devlete bakmak gerekiyor. Sürecin ilerleyebilmesi için devletin adım atması şart.'
TEVFİK KALKAN / KÖLN
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla, 11 Temmuz’da düzenlenen sembolik silah bırakma eylemiyle PKK, silahlı mücadele dönemini kapatmaya dönük tarihsel bir irade beyanında bulundu. Stratejik bir değişim ve dönüşümün başlangıcı olarak ifade edilen eyleme ilişkin, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek ve HDP eski Milletvekili Hişyar Özsoy ile konuştuk.
Çetin bir siyasi dönem
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Türkiye’de silahlı çatışma döneminin sona erdiğine işaret ederek, “Sürecin silah bırakma bölümü bitti. Kaç silah bırakıldığının bir önemi yok. Bu fikir gömüldü” sözleriyle artık yeni bir dönemin başladığını vurguladı. Erdoğan’ın bu yeni sürece hazırlıklı girdiğini ifade eden Kürkçü'ye göre, “Apansız müzakere-çözüm sürecinin üzerine çöreklendi ve hayali bir üçlü ittifak ilan ederek muhalefete diz çöktürmeye uğraşıyor. Bu, bizim için çok esaslı bir problem”. Kürkçü, bu süreçte üç noktaya dikkat çekilmesi gerektiğini belirterek şu noktaların altını çiziyor: “Silahlı çatışmanın sona ermesi, Kürtlerin taleplerinin ve demokrasi talebinin sona ermesi değil tam tersine, başlamasıdır. Erdoğan’ın hayalini kurduğu, İslamiyet esaslı bir demokrasi inşa edilemez. Biz, Türkiye’nin tüm demokratik ve toplumsal güçlerinin uzlaştığı bir barış sürecinden söz ediyoruz. Kürt halkını ve süreci arkasına alarak muhalefeti çökertme operasyonu, bütünüyle bizim barış perspektiflerimizin dışındadır. Şimdi çok çetin bir siyasi döneme giriyoruz.”
Stratejik bir değişim
DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek de 11 Temmuz’da gerçekleşen sembolik silah bırakma eylemini “stratejik değişim ve dönüşümün güçlü bir ifadesi” olarak değerlendirdi. Bu eylemin, Kürt Özgürlük Hareketi’nin dönüşüm konusundaki kararlılığını ortaya koyduğunu belirten Çiçek, “Bu silah bırakma-yakma eylemi olarak tariflenmişse, oradan bizim hepimizin şu tanımı yapması gerekiyor. Bu aynı zamanda stratejik bir değişim, dönüşümün göstergesi. Neden teslim edilmedi silahlar? Çünkü Türkiye’de hala siyasi ve hukuki bir tanıma, düzenleme yapılmadığı için. Türkiye’de hala demokratik bir zemin yasal, anayasal olarak inşa edilmediği için bir teslim denilmedi buna” dedi. 11 Temmuz fotoğrafının yeni bir politik mücadele hattı dayattığını vurgulayan Çiçek, şöyle devam etti: “Bundan sonraki temel mücadelemiz, Türkiye’de anayasal, yasal bir zemin oluşturulması, hukuki tanınma, düzenleme hem de Kürt Özgürlük Hareketi'nin siyasi bir özne olarak kabul edilmesi olmalıdır. Bu, yalnızca Kürtler için değil, ezilen-sömürülen tüm halklar, Aleviler, kadınlar, emekçiler için de tarihsel bir fırsattır.”
'Demokratik Cumhuriyet' süreci
Toplumsal muhalefetin sürece aktif biçimde dahil olması gerektiğinin altını çizen Çiçek, yalnızca görüşmelere sıkışan ve beklentiye girilen pozisyondan çıkılması gerektiğinin altını çizdi. Çiçek, “Toplum artık ‘ben ne yapabilirim’ diye soran, kendisine görev çıkaran bir pozisyona evrilmeli. Örneğin bütün kentlerde, Türkiye’nin her yerinde, Avrupa’da ve dünyada aydınlar, yazarlar, toplumsal muhalefet güçleri, barıştan yana herkes, kadın hareketinin yaptığı gibi 'barışa ihtiyacım var' ya da İzmir’de oluşturulan Barış Forumu gibi barışın demokratik ve özgürlükçü değerlerle güçlenmesi için toplumun bu süreçte bir üçüncü taraf olarak inisiyatif alması ve özneleşmesi gerekiyor. Belki de aylarca sürecek her kente yayılacak barış meclisleri, barış forumları kendisini deklare etmeli.”
Barış ancak böyle mümkün
Bu sürecin "demokratik cumhuriyet süreci" olarak tanımlanabileceğini ifade eden Çiçek, Kürt siyasetinin, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın da bu sürece böyle bir değer atfettiğini belirtti. “Sayın Öcalan’dan anladığımız da budur" diyen Çiçek, şöyle devam etti: "Türkiye toplumu da Kürt meselesiyle ilgili diyalog ve müzakere sürecinin kendisini demokratik cumhuriyet mücadelesi olarak tanımlamalıdır. ‘Terörsüz Türkiye’ söylemi yerine, ‘Demokratik Cumhuriyet’ mücadelesini nasıl büyütebiliriz, bunun yollarını aramalıyız. Bu konuda başarısızlığımız bir kez daha barış sürecinin akamete uğraması demektir. O nedenle Türkiye’deki tüm ezilen ve sömürülen grupların, emek, kadın, gençlik hareketlerinin barış hakkını, toplumun özgürlük hakkını, politika hakkını, örgütlenme hakkını sağlayacak bir tarihsel hamleye en az Kürt Özgürlük Hareketi kadar girişmesi gerekmektedir. Barış ancak böyle mümkündür.”
Şimdi sıra devlette
Akademisyen ve HDP eski Milletvekili Hişyar Özsoy, Kürt hareketinin şiddeti geride bırakma ve demokratik siyasete yönelme konusundaki iradesinin net olduğunu vurgulayarak 11 Temmuz’daki eylemin bunun en somut göstergesi olduğuna dikkat çekti. Özsoy, şu noktalara işaret etti: “Disipliniyle, tavrıyla, ciddiyetiyle Kürt hareketi, şiddet meselesini sonlandırıp demokratik siyasete yönelme konusunda kararlılık sergiliyor. Önderliğiyle, partisiyle, gerillasıyla, halkıyla bu konuda bir sorun görünmüyor. Kürtler tüm kaygılarına rağmen, belki de bağırlarına taş basarak da olsa bu sürecin demokratik barışçıl bir siyasete evrilmesi için üzerlerine düşen görevi yerine getiriyorlar. Şimdi diğer tarafa, devlete bakmak gerekiyor. Sürecin ilerleyebilmesi için devletin de bazı adımlar atması şart”.
Anlamlı adımlar atılmalı
Özsoy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını kısmen anlaşılır olduğunu belirterek, “Milliyetçi kesimleri, savaşta çocuklarını kaybetmiş aileleri teskin etmeye çalışıyor. Milliyetçiler, ulusalcılar her taraftan saldırıyorlar. Kimi söylemlerle buna cevap üretmeye çalışıyor. Bu anlamda konuşmalarının dengeli olması bir noktaya kadar anlaşılır. Ancak bu açıklamaların pratikte karşılık bulması gerekiyor. Kürtlerin artık özgür bir şekilde siyaset yapabileceği, demokratik siyaset alanını sonuna kadar kullanabileceğine dönük bir duyguya sahip olması için hükümet tarafından bazı adımların atılması gerekiyor. Komisyon kurulup çalışmaya başlarsa, yaz boyu yapılan hazırlıkların ardından Eylül-Ekim gibi, demokratik siyasetin önünü açacak adımlar, cezaevlerinden tahliyeler, belediyelere yönelik uygulamalarda değişiklikler gibi gelişmeler olursa, anlamlı adımlar atılırsa sürecin ilerlemesi mümkün olabilir” ifadelerini kullandı.
Bombardıman endişe verici
Öte yandan, silah yakma eyleminin ardından gerilla alanlarına yönelik bombardımanların sürdüğüne dair iddiaların kaygı verici olduğunu belirten Özsoy, “Bu durum ciddi soru işaretleri yaratıyor. Gerçekten kontrol mü edemiyorlar, yoksa hem saldırıp hem müzakere ederiz anlayışı mı devrede” diye soruyor.
Sürecin sadece izlenmemesi, toplumun aktif biçimde sürece katılması gerektiğini vurgulayan Özsoy, “Kürt hareketi ciddi bir fedakarlık yaptı. Artık bu sürecin nihayete erdirilmesi toplumun da görevi haline gelmiştir. Herkesin barışa dair söz üretmesi, bu süreci büyütmesi, toplumsallaştırması gerekiyor. Bekleyip görelim dersek bu süreç ciddi yara alabilir. Demokratik siyaset alanının önünün açılması için halk olarak da bu süreci sahiplenip rolünü oynamak da hepimizin boynunun borcu” diye konuştu.
**
Barrack’ın bir karşılığı yok
Kürt siyasetçi Hişyar Özsoy, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın son açıklamalarına da değinerek, Barrack’ın siyasi bir birikimi olmadığını ifade etti. Özsoy, “Öncelikle kendisi bir tüccar. Ne akademik bir formasyonu var ne tarihsel bir bilinç ne de siyasi kapasitesi var. Hasbelkader Trump tarafından atanmış biri. Zaten Trump’ın kadrosu da bu tür isimlerden oluşuyordu” dedi. Benzer bir yaklaşımın 2003-2005 yıllarında da görüldüğünü hatırlayan Özsoy, o dönemde ABD'nin peşmergenin silahsızlandırılmasını talep ettiğini belirterek devam etti: “Kendisine düşmeyen, hadsiz açıklamaları oldu. ABD, Suriye ve Irak’ta neyin çalışıp çalışmayacağına karar veremez. ABD’nin yapması gereken, Suriye'de taraflar arasında demokratik bir diyaloğun ve toplumsal bir uzlaşmanın önünü açmaktır. Bunu yapmıyorsa, bir sömürge valisi gibi ‘şu olur, bu olmaz’ diyemez. İnsanlar gelir geçer. Eski büyükelçi Robert Ford’un da fikir babası olduğu bir konsept var. Bu konsept, Kürtlerin önemini göz ardı etmek ve ‘Asıl hikayenin büyüğüne Arap dünyasına bakalım’ fikriyatı üzerine kurulu. Colani’yi merkeze alıyorlar. Onu da İsrail’e tehdit oluşturmayacak bir noktaya getirdiler. Colani artık İsrail’e güvenlik sözü veriyor. Ehlileştirildi. Şimdi aynı denklemle Kürtlerin de Colani’ye teslim olmasını bekliyorlar. Bu, tutmayacak bir denklem.”
Özsoy, ABD içinde Barrack gibi figürlerin etkisinin sınırlı olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Barrack’ın Dışişleri’nde, ABD bürokrasisinde ciddi bir karşılığı yok. O bir kariyer diplomatı değil. Kimse Colani’ye güvenmiyor ve Colani’nin hakimiyetindeki bir Şam’ı dengeleyecek başka bir güç de yok. Bu nedenle Kürtlerin zayıflaması, sadece bölge için değil, ABD ve Avrupa için de ciddi bir tehlike oluşturur.”
Kürtler teslim olmayacak
Kürtlerin Kuzey ve Doğu Suriye’de askeri, siyasi ve sosyolojik olarak güçlü bir yapı oluşturduğunu vurgulayan Özsoy, “Kürtler teslim olmayacak. Böyle bir sosyoloji, siyasi ya da askeri zemin yok. Evet, entegre olmak istediklerini açıkça ifade ediyorlar, ayrı bir devlet kurma talepleri yok. Ancak özerk ve özgün statülerinin kurumsallaşmasını istiyorlar. Bu çok net. Buna karşı gelişen herhangi bir projeye de direneceklerdir. Bunca sene Barrack teslim alsın diye mücadele etmediler” dedi. Barrack’ın açıklamalarını sadece bilgisizliğe değil, aynı zamanda dış baskıların ve lobi faaliyetlerinin etkisine bağlayan Özsoy, “Söylemlerinin ardında lobi faaliyetleri, para trafiği, ticari ilişkiler gibi pek çok dinamik var. İngilizlerle güçlü ilişkileri olduğu biliniyor. Ama bu açıklamalar sosyolojik gerçekliğe dayanmıyor. Ötesi hem Amerika'da, özellikle kongrede, genel kamuoyunda, Avrupa'da Kürtlerin dostlarının sayısı az değil. Bu durum aşılacaktır. Ancak, Barrack’ın ifadeleri bir işarettir. Üzerine gidilmezse, buna karşı bir diplomasi yürütülmezse o yırtık genişleyebilir. Şu an yapılması gereken Kürtlerin diplomasisini o noktada yoğunlaştırmalarıdır. Hem Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin, hem kuzeyin, hem Rojava'nın bir bütün olarak Barrack’ın söylemlerini geriletmesi gerekiyor. Kürtler ve dostları güçlerini birleştirirlerse bunu yapabilmenin zemini var” diyerek sözlerini tamamladı.















