Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya Devrimi kadınlar şekillendiriyor

Kadın Haberleri —

Nazan Üstündağ

Nazan Üstündağ

  • Akademisyen ve sosyolog Nazan Üstündağ “2022 yılında kadınların bütün baskılara karşı, en büyük sorgulayan ve sorgulatan muhalif güç oldukları bir dönemden geçtiğimiz tasdiklenmiştir. Heybemizde bu var en önemlisi. Kurdistanlı kadınların yıllardır dediği gibi 2023, devrimin kadın eliyle olacağının müjdesidir” dedi. 

SUSAN WEINBLATT / BERLİN

Kadın yüzyılı olarak adlandırdığımız 21. yüzyıl ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken, bu iddianın ne kadar gerçek ve ne kadar kaçınılmaz olduğu da ortaya çıktı. Jîna Amînî, Nagehan Akarsel ve Evîn Goyî gibi en değerlilerimizi toprağa verdiğimiz, en derin acılarla sınandığımız ama bir o kadar da güçlendiğimiz bir yıl oldu 2022. Kadınların dünyanın dört bir yanında uğradığı saldırıları ve öne çıkan mücadele hatlarını akademisyen-sosyolog Nazan Üstündağ’la konuştuk. 

  • 2022 yılının değerlendirmesine sondan başlayacak olursak, 23 Aralık günü Paris’te Emine Kara (Evîn Goyî), Mîr Perwer (M. Şirin Aydın) ile Abdurrahman Kızıl’ın katledilmesi ve ardından Paris’te yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi ki çok çarpıcı; sevgili Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan’ın onuncu ölüm yıl dönümüne girerken bu katliamın gerçeklemesi ve üç arkadaşımızı daha yitirmemiz. Çok önemli buluyorum, olay yerinde olan arkadaşların da daha sonra olay yerinde inceleme yapan arkadaşların söylediklerinden de yola çıkarak, ayrıca Türkiye devletinin birtakım tarihleri sürekli olarak Kürtlere hatırlatmak üzerinden operasyonlarını, katliamlarını, saldırılarını yaptığını düşünürsek, bunun da Türk devleti eliyle olduğunu tahmin etmek mümkün. O yüzden de tam onuncu yıla girerken böyle bir şeyle karşılaşmak, özellikle de 10 yıl öncesinin hiç aydınlatılmadığı gerçeğiyle yüzleşmek bütün bunlar çok çarpıcı oldu. Bana göre gerçekten Kürt halkının tamamı da aynen bu şekilde düşünmüş olmalı ki gerçekten çok ciddi bir tepki verdiler. 

Son bir senedir Avrupa’nın iş birliği içerisinde o kadar çok şey gerçekleşti ki Kürtlere karşı… Rojava saldırıları bir yandan, hiçbir şekilde incelenmesi mümkün olmayan, devlet olmadığınız için inceletme hakkınız bulunmayan kimyasal silah saldırıları bir yandan… Bunların yanı sıra sevgili arkadaşımız Nagehan Akarsel’in suikastle öldürülmesi fakat bunun hakkında yine hiçbir inceleme yapılamaması, Abdullah Öcalan’ın tecridinin bitmek bilmez bir insan hakları işkencesi olarak karşımıza çıkması, CPT ile görüşmemesi ve yine buna da Avrupa’dan hiçbir ses çıkmaması. Bütün bunlar o kadar uzun süredir Avrupa iş birliği ile gerçekleşiyor ki, Fransa’daki katliam da üstüne tuz biber ekti diyorum. Ben şahsen Türkiye devleti kadar Avrupa’yı da suçlu görüyorum ve Avrupa devletlerine de bu sebeple çok ciddi karşılık verilmesi gerçekten ciddi şekilde Avrupa’nın da önemli bir mücadele alanına çevrilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

  • 2022 yılının 4 Ekim tarihinde Nagehan Akarsel’in katledilmesine şahit olduk sizin de dediğiniz gibi. Nagehan kadın özgürlük hareketi açısından neleri ifade ediyordu? Bu cinayetle ne hedef alındı? 

Ben iki şekilde hedef alındığını düşünüyorum. Bir tanesi, Nagehan’ımız suikaste kurban edilmeden önce, Mersin’de bir olay yaşanmıştı. Mersin’deki eylemi gerçekleştiren iki kadındı. Birincisi buna cevap olduğunu düşünüyorum Nagehan Akarsel’in katledilmesinin. İkincisi de tabi ki, “Jin Jiyan Azadî” sloganının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde gerçekten bu sloganın altını doldurmaya çalışan Jineolojî ekibinden bir arkadaşın öldürülmesi rastlantı gelmiyor bana. Çünkü Nagehan bütün hayatını ve bütün emeğini “Jin Jiyan Azadî” sloganının altını doldurmak, bunu felsefileştirmek ve bu felsefenin farklı boyutlarını açığa çıkartmakla uğraşmış bir arkadaş… Bundan dolayı onun kimliğinde Kürt kadın hareketinin hem eyleyişinin hem de düşünüşünün, duyuşunun, hissedişinin hedef alındığını düşünüyorum. 

  • Aynı zamanda Rojava’ya yönelik saldırılara, bombardımanlara, işgal girişimlerine ve özellikle yine kadın hareketinin öncülerinin özel olarak hedef alınmasına şahit olduk. Bu kadın cinayetlerinde ataerkil sistem tarafından hedeflenen nedir?

Bütün dünyadaki kadına yönelik cinayetlerden, kadına yönelik saldırılardan çok da bağımsız olarak görmüyorum bunu. 21. yüzyılda bir kadın devriminden bahsediyoruz, kadın devriminden bahsederken neyi kastediyoruz? Bu yüzyılda asıl büyük çelişkileri açığa çıkartacak olan ve büyük çelişkiler üzerine hareketler inşa edecek olan kadın iradesi olacak, kadın düşüncesi olacak. Böyle bir iddiamız var değil mi? Nitekim de bu iddianın izdüşümlerini dünyanın her yerinde görüyoruz, mesela Sudan. Ben hep bu örneği veriyorum çünkü bu örneği çok çarpıcı buluyorum. İran örneği şimdi Sudan’dan da çarpıcı hale geldi. Afganistan örneği… Bakın Afganistan’da Taliban’a karşı sokağa çıkabilen tek grup yine kadınlar. Ve görüyoruz ki erkekleri yanlarına alarak karşı çıkıyorlar. “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketindeki kadın iradesi… 

Bütün bunlara baktığımızda kadınlar bu yüzyıla damga vuruyorlar ve bu yüzyılın çelişkilerini açığa çıkaran hareketliliği oluşturuyorlar. Böyle bir durumda da devletler kadınları hedef alıyor. Türkiye devleti bunun öncülerinden bir tanesi, çünkü on yıldır kadınlara karşı suikast düzenleme konusunda profesyonelleşmiş vaziyette. Ta Sakine Cansızlardan itibaren, Sêvê Demirleri hatırlarsak, Leylaları hatırlarsak sürekli olarak bunu gerçekleştiriyor. Bir tek Türkiye değil Brezilya da öyle, orada da yerli kadınlar, onların öncüleri hedef alındı ve öldürüldü. Aynı zamanda Meksika’da çok benzer şeyler oldu, Filistin’de de. Yani bir taraftan gündelik hayatta kadınlar şiddete ve cinayete maruz kalırken bir taraftan da artık 21. yüzyılda kadınlar çok ciddi bir devrimci güç olduğu için açıkça devletler tarafından da hedef alınıyorlar ve öldürülüyor. 

  • Kadınların nasıl hedef alındığını konuştuk ama bir yandan da İran’da, Rojhilat’ta başlayan bir kadın devrimine şahit olduk. Bu yılın kadınlar için sembolü İran’da ahlak polisi tarafından öldürülen Jîna Amînî oldu. 100 günü aşkın süredir devam eden, 500’den fazla kişinin öldürüldüğü İran’da olanları nasıl değerlendirebiliriz? 

Şu anda idam cezaları verilmeye ve uygulanmaya başlandığı için kendimizi kötümserliğe kaptırabiliriz, böyle bir tehlike var. Çok acı olaylar oluyor, her gün. Dünyanın İran, Belucistan ve Kurdistanlı kadınlara yeterli desteği verdiğini düşünmüyorum. Bakın 1978’de İran Devrimi olduğu zaman, İran devrimi bundan böyle Üçüncü Dünya’da Batı’ya karşı çıkan ideolojilerde, dünyayı değiştirmeye aday ideolojilerde neyin öne çıkacağına bir şekilde karar vermiş oldu. Kurdistan hareketi dışında, hemen hemen Ortadoğu’daki ve dünyadaki bütün hareketler dindarlaştı. İran’daki devrim bir şekilde İslam’ı sömürge karşıtı hareketlerin dili, retoriği haline getirdi. Şu anda bence 21. yüzyılda kadın devrimi olacak diyoruz ya, İran’da yine aynı şey oluyor. Bundan böyle anti-sömürgeci, anti-ırkçı, devlet karşıtı olan dil kadın dili olacak. İran bence şu anda bunun kararını sembolize ediyor. Ondan dolayı bence çok büyük ve önemli bir olay. Bundan böyle artık kadın aracılığıyla biz birçok değişimden bahsedeceğiz, kadın diliyle, kadın görünürlüğüyle bahsedeceğiz. Tam da bu yüzden, İran’a, Belucistan ve Rojhilat’a verilecek desteğin kadın hareketleri açısından sadece buradaki kadınlara destek anlamında değil, bütün dünyayı ilgilendirdiği için önemli olduğunu düşünüyorum. Şu anda kişisel olarak en büyük yaşadığım acı, gerçekten buradaki kadınlara yeterli desteğin dünya tarafından verilmemesi ve bütün dünyanın kaderi açısından öneminin kavranmaması. 

  • Bu devrimin sloganı ‘Jin jiyan azadî’ oldu. Bu sloganın küreselleşmesi ve herkesçe benimsenmesi sizce nasıl oldu? Sonuçları neler olur? 

“Jin jiyan azadî” sözünü anlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bundan önce kadınların sloganı “Benim Bedenim, Benim Emeğim, Benim Kimliğim”. Kimlik, beden ve emek aslında kapitalizmin çizdiği ufkun içerisinde kalan bir slogandı. Tam da kapitalizm zaten beden, kimlik ve emeği birbirinden ayırır ve kişisel mülk olarak kavramsallaştırır. Ama şu anda kadın hareketini sembolize eden sloganın “Kadın, Yaşam, Özgürlük” olması anti-kapitalist ve anti-sömürgecidir aynı zamanda. Kadınlar şunu söylüyor bu sloganla: Kapitalizm, ataerki, sömürgecilik kadını yaşamdan kopartır. Fakat kadına yaşama kavuştuğu, yaşamı yapıcı rolü üstlendiği ölçüde bütün topluma özgürlük gelir. Bunun kadın hareketi tarafından benimsenen bir slogan olması, kadın hareketinin şu anda gittikçe daha fazla öne çıkan anti-kapitalist, anti-sömürgeci, anti-ırkçı karakterine daha uygun hale geliyor. 

  • ABD’ye baktığımızda ise genel olarak bir hayal kırıklığı hakim. Kazanılmış hakların kaybedildiği bir dönem görüyoruz. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde kürtajın yasaklanmasını nasıl değerlendirebiliriz?

 ABD’de olanlarla Türkiye’de veya birçok ülkede olanlar birbirine çok benziyor. Sağın yükseldiği hemen hemen her ülkede ilk önce kadınların kazanılmış haklarına saldırı oluyor. Gerçekten faşizm aynı zamanda erkek egemenliğidir, faşizm bir erkek saldırı düzenidir, bir erkek savaşkan düzenidir. Batı dünyasında temel mücadele alanı oy verme meselesi kapandıktan sonra kürtaj olmuştur. Kadınların bedenleri üzerindeki özgürlüklerinin kanun tarafından garantiye alınması, kadınların en önemli mücadele hattını oluşturmuştur. ABD ve bütün Latin Amerika’da özellikle üreme hakları ile ilgili olan mücadele çok önemlidir. Bir taraftan beyaz kadınların kürtaj yasağı ile bedenleri yönetilirken, siyah ve yerli kadınlara da zorla kürtaj dayatılarak bedenleri yönetilmiştir. Bu anlamı ile üreme hakları gerçekten çok önemli. Ancak şunu da unutmamak lazım, ABD’de çok iyi bir direniş de oldu. Polonya’da da olmuştu iyi bir direniş, gene de kaybettik o ayrı. 

  • Sağın yükselişi kadınları başka nasıl hedef alıyor?

Sağcı hükümetler Batı’da kadınlara kürtaj üzerinden saldırıyorsa, Afganistan’da da kadının görünürlüğünü kısıtlama üzerinden saldırıyor. Kadınların evden çıkmasına, okumasına saldırıyor. Sağcı hükümetler dünyada din, dil, ırk ayırmaksızın hepsi önce hedefe kadın özgürlüğünü koyuyorlar. 

  • Sağcı hükümetler LGBTİ+ hareketini de hedefine alıyor. Kazanılmış haklar birer birer yok edilmeye çalışılıyor, üstelik buna devlet güçleri dışında düzenli olarak destek olan bir kesim de var. LGBTİ+ cephesinde nasıl geçti 2022?

2022 yılında en fazla saldırılardan biri de dünyanın her yerinde LGBTİ+ bireylere yönelik geçti ancak bir taraftan da radikalleşti LGBTİ+ hareketi. En önemli kazanımının bu radikallik olduğunu düşünüyorum. Daha önce bu harekete damga vuran talepler, heterolarla eşit evlilik hakları gibi hakları kabul ettirmek üzerineydi. Radikalleştikçe LGBTİ+ hareketi karşılaştığı taarruzlar, cinayetler, sürekli hedef alınma süreci sonucunda dünyayı değiştirmeye talip bir hareket haline geldi. Liberal çerçeveyi ırkçılık karşıtı, ataerki karşıtı, heteronormativite karşıtı bir anlayışla yıkan ve bizi başka bir düzeni düşünmeye davet eden, devlet şiddetini gören ve gösteren bir hareket oldu. 

  • 2022’nin sonlarında yine Türkiye’de devletin göz yumduğu, cemaatler eliyle işlenen organize çocuk tecavüzü, istismarı suçlarının gündeme gelmesine şahit olduk ve feministler de buna tepkilerini verdiler. Çocuk tecavüzü ve  istismarı da küresel bir sorun olarak önümüzde duruyor, bu konuda neler söylenebilir? 

Yazılarımda da söylemiştim, bana göre İslam üzerinden örgütlenmiş olan bir takım güç odaklarının bu 6 yaşındaki çocuğa uyguladıkları cinsel şiddetle kapitalizm üzerinden örgütlenmiş Balenciaga markasının reklamlarında çocuk bedenini cinselleştirmesi birbirine paralel meselelerdir. Güç odaklarının çeşitli şekillerde bir araya gelerek kadın bedeni gibi çocuk bedenini de nesneleştirmeleri, sömürmeleri ve tecavüz kültürüne tabi tutmaları meselesi.  

  • Kadın mücadelesi yeni yılına nasıl giriyor? Hangi sloganları, hangi umutları, olasılıkları beraberinde getiriyor? 

En önemlisi İran’da ve Afganistan’daki. Afganistan gibi bir yerde, Taliban gibi bir güce karşı hala kadınların protestolar yapabiliyor olmasını eşsiz bulduğumun altını çizmek istiyorum. İşte cebimizde en önemlisi bunlar var. Yani kadınların gerçekten bütün baskılara karşı, özellikle Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, üçüncü dünya dediğimiz yerlerde en büyük sorgulayan ve sorgulatan muhalif güç oldukları bir dönemden geçtiğimiz tasdiklenmiştir. Heybemizde bu var en önemlisi. Kadın hareketi artık Ortadoğu’da ve Latin Amerika’da en büyük en önemli anti-sömürgeci, anti-ırkçı, anti-devletçi dili oluşturmaktadır, bunun öncüsü olmuştur. Ve tabi ki şunu söylemeden geçmemeliyim: En önemli şey, 2023 yılının işte bu hareketlerin bir araya geldiği, birlikte örgütlendiği, birlikte slogan belirlediği, aynı yöne aktığı bir dönemin başlangıcı olması gerekliliği bu geçtiğimiz yılda feci şekilde açığa çıkmıştır. Çok büyük kayıptır, 25 Kasım’ın tamamen İran’da başlayan kadın devrimine adanmaması. İranlı kadınlar sadece İranlı kadınlar değildir, onların yaptıkları aynı zamanda bundan sonra radikal hareketlerin, Kurdistanlı kadınların yıllardır dediği gibi, kadın eliyle olacağının müjdesidir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.