Acil olan ve stratejik olan

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Alevi Arap halkı demokratik konfederal devrimci sürecin öncü güçlerinden birisi olarak örgütlendiği zaman HTŞ’nin “dinci, mezhepçi ulus- devlet” yönelimi yenilgiye uğrayacak, Suriye halkları “ortak vatan”da tek bir “demokratik ulus” temelinde birleşerek barışa, demokrasiye ve refaha kavuşacaktır.

Değerli hemşehrim Mihraç Ural’ın dün yayınlanan yazısını büyük bir üzüntüyle okudum. İşgalci “Türkmen Dağı Tugayları”nın evini yağmalamalarını, 45 yıldır biriktirdiği sanat eserlerini, kitaplarını, arşivini yakıp yok ettiklerini okuyunca Stefan Zweig’in trajik hayatını hatırladım. Bu büyük yazar her iki dünya savaşında ömrü boyunca derlediği her şeyini defalarca kaybetmiş, sonunda ülkesinden yalnızca hafızasında kalanlarla göç etmişti. Otobiyografik eserinde kaybettiği kütüphanesi ve eşsiz arşivinden acıyla ve hasretle söz eder. Eşiyle birlikte hicrette hayatlarına son verdiler.

Bir ot gibi yaşamamışsak eğer, biriktirdiğimiz manevi değerlerimizle varoluruz. Biriktirdiğimiz bu manevi değerleri insanlığa bıraktığımız için huzur içinde bu dünyaya veda ederiz. O manevi değerler yok edildiğinde yaşarken ölmüş gibi oluruz.

Bu satırları Mihraç’ın acısını paylaşmak için yazdım. Süveydiye’de doğmuş, Türkiye’nin her yerinde mücadele etmiş, sonra doğduğu topraktan, şimdi ise her Alevi Arap’ın Anayurt saydığı Suriye’den ayrılmak zorunda kalmış olan bu insan hiç kuşkusuz yurtsuz kalan Stefan Zweig’ın trajik sonunu paylaşmayacak kadar mücadele iradesine sahip bir devrimcidir. Sözünü ettiğim yazıda, HTŞ’nin el koyduğu Suriye’deki Alevi Arapları tıpkı Kürt halkı gibi örgütlenmeye çağırıyor.

Mihraç bu yazıda tarihteki İskenderun Livası’yla, Rojava’nın işgal altındaki Êfrîn kentiyle komşu olan Lazkiye ve Tartus’ta bir Alevi Arap federe bölgesini çözüm olarak öneriyor.

Bu konuyu Mihraç’la tartışacağım.

Önce resmi statü kazanmanın eşiğinde olan Rojava’nın bir “Kürt ulusal federe bölgesi” olmadığını söylemeliyim. Rojava Kürt halkının öncülüğünde, orada yaşayan tüm etnisitelerin, dinlerin, mezheplerin ve kültürlerin giderek tek bir “demokratik ulusa dönüşme süreci”ni yaşayan yepyeni bir modeldir. Bir “ulus- devletin” küçük bir modeli değildir. Statü kazandığı zaman “Kürt ulus federasyonu” olmayacaktır. “Demokratik ulus özerk bölgesi” olacaktır.

İnancıma göre böyle de olmalıdır. Reel sosyalizm deneyini yakından izlemiş bir kişi olarak, Sovyetler Birliği’ni oluşturan Ukrayna, Belarusya, Kazakistan, Özbekistan ve diğer Cumhuriyetlerin, federal yapıda birer “ulus- devlet” olduğunu söyleyebilirim. Sovyetler Birliği bu “ulus- devletlerin” federal birliği idi. Sonuç ortada. Merkez karşı devrimle dağılınca, bu federal cumhuriyetlerin hepsi birer “ulus- devlete” dönüştü. Dün komünist partilerin yönettiği bu federal cumhuriyetler bugün oligarkların diktatörlüğünde, Ukrayna-Rusya savaşının da gösterdiği gibi birbirlerinin fiili ya da potansiyel hasımları oldular.

Uluslara dayalı federalizm ya da uluslara dayalı konfederalizm ulusal düşmanlıkları giderecek bir çare değildir.

Apocu “demokratik konfederalizm” ise ulus- devlet olmaktan çıkan, demokratik ulusun ve demokratik ulusa dayalı özerk bölgelerin birliğine dayanan yeni bir modeldir. Adem-i merkeziyetçi devlet olmayan devlette “merkez” bir eşgüdüm merkezidir. Mahallelerden başlayarak tüm ülkeye yayılan özerk bölgelerin özgür iradelerini uyumlaştırma işlevi görür. Güncel hedef demokratik cumhuriyetlere dönüştürülecek Türkiye’nin, İran’ın, Suriye ve Irak’ın, sınırlar silikleştirilerek Ortadoğu Ortak Evi’nde birleştirmektir. Bu stratejik hedef bölgeyi bir barış gölüne çevirecektir.

Bu bakımdan Lazkiye ve Tartus gibi Alevi Arapların çoğunlukta olduğu bölgede, federalizm geçici olarak talep edilse bile, stratejik perspektif Rojava modeline yönelmek ve Kıyı şeridinin özerkliği temelinde Rojava’yla, örneğin kurtuluştan sonra Lazkiye’nin komşuları Êfrîn’le, İdlib’le birleşmek, gelecekte, yani Türk devleti demokratik cumhuriyete dönüştüğünde özerklik kazanacak olan İskenderun Livası, TC sınırlarında kalsa bile, onunla, Süveydiye’deki Alevi Araplarla, Yayladağı’ndaki Türkmenlerle, yok olma eşiğindeki Ermenilerle ve Kürtlerle birleşmek olmalıdır.

Suriye’nin Kürt, Dürzi, Sünni Arap ve Alevi Arap federasyonlarına dönüşmesi, kapitalist modernite ve bölgedeki küresel emperyalist hegemonya şartlarında, bu federasyonların her birinin birer ulus- devlete dönüşmesine, birbiriyle savaşması ve savaştırılmasına yol açacaktır.

Tekraren vurgulamak isterim: Kıyı şeridinde Alevi Arapların federasyon talebi meşrudur. Bu amaçla örgütlenmelerine itiraz edilemez. Şu anda Kıyı şeridindeki sivil halk soykırımla yüz yüzedir ve acilen soykırıma karşı ulusal birliğini gerçekleştirmelidir. Tartıştığım konu gelecek perspektifiyle ilgilidir.

Alevi Arap halkı demokratik konfederal devrimci sürecin öncü güçlerinden birisi olarak örgütlendiği zaman HTŞ’nin “dinci, mezhepçi ulus- devlet” yönelimi yenilgiye uğrayacak, Suriye halkları “ortak vatan”da tek bir “demokratik ulus” temelinde birleşerek barışa, demokrasiye ve refaha kavuşacaktır.

Mihraç Ural’la imkan olsa da bu konuyu yüz yüze tartışabilsek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.