Akim kalmış bir Kürt örgütü: Şimali Kürdistan Cemiyeti

Dosya Haberleri —

  • Şimali Kürdistan Cemiyeti kuruluş aşamasındayken dağılan bir Kürt örgütüdür. Başında Şeyh Said’in oğlu Selahaddin Fırat’ın olduğu bu örgüt Ağrı İsyanı sürerken büyük bir operasyon yemiş ve yakalananlar idamla yargılanmıştır. Özellikle İnönü’nün ‘Asın bu iti!’ diyerek idam ettirdiği Sadi Ağa’nın hikayesi oldukça ilginçtir.

İBRAHİM BULAK

 

1925 Kürt Hareketi ve önderliğini sonradan Xoybûn örgütünün devraldığı 1930’da doruğa ulaşan Ağrı dağı merkezli başkaldırı arasında direkt olmasa da bir ilişki vardır. Bu yazıda bu iki hareket arasında tabiri caizse ölü doğum yapan bir Kürt örgütünden bahsedilecektir. Aynı zamanda bu ölü doğum yapan örgütün Azadî (1) ile olan bağından da kısaca söz edeceğiz. Yine aynı örgütle beraber dönemin Türk basının ‘Şeyh Saiti’in oğlu’, dış basının ise ‘1930’daki Kürt hareketin başı’ olarak tanıttığı Selahaddin Fırat, Kürtler arasında bilinen adıyla Şeyh Selahaddin’in siyasi açıdan yaşamına dair bazı dönemler ele alcağız.   

Şeyh Selahaddin’in yakalanması

Şeyh Selahaddin, Şeyh Said’in üç eşinden biri olan Emine Hanım’dan olma 11 çocuğundan biridir. Miladi takvime göre 1908 (2) yılında Erzurum’un Xınıs ilçesinde dünyaya gelir. 1925 Kürt Hareketi’nde yer alır ve hareket başarısız olunca ağabeyi Şeyh Ali Rıza ve yaklaşık 300 kişilik bir grupla birlikte İran’a geçerler. Daha sonra Şeyh Selahaddin ve kendisine bağlı gruplar o dönem İngiliz mandası olan Irak’a giderler. Şeyh Selahaddin Irak’ta kaldığı süre içerisinde Bağdat Harp Akademisi’nde öğrenim görür ve ikinci sınıftan başladığı eğitimini tamamlar. Türkiye’ye geri dönüşünün hikayesini kendisi mahkemede şöyle anlatıyor: ‘‘Talat Ziya B. vasıtasile hükûmeti Cumhuriyetimize arzı sadakat ettim. Aftan istifade ediyordum. 29 kânunusanide İbrahim Tali Beyden bir mektup aldım: Ne vakit Türkiye’ye gelirsen serbestsin! Diyordu. Pasaportumu konsolosaneden Talat Ziya B. aldı; onu alarak geldim.” (18 Haziran 1930 Cumhuriyet)

Mahkemedeki anlatımlarından anlıyoruz ki önce Halep’e sonra Mardin’e ordan da Diyarbakır’a gelir. Polis nezaretinde Anadolu oteliden misafir kalır ve oradan Erzurum’a geçer. Memlekete döner dönmez evlenir.

Müritleri ile beraberken

Derneğin duvarında resmi asılıydı

O yıllarda Şeyh Selahaddin’in Kürt toplumu içerisindeki konumunu anlamak açısından Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Ahmed’in röportajında verdiği bilgi oldukça dikkat çekicidir. 1930’lu yılların başında üniversite okumak için Bağdat’a giden İbrahim Ahmed burada Komeley Lawanî Kurd (Kürt Gençlik Derneği) çalışmalarında yer alır. Bağdat’taki derneğin duvarında Şeyh Said ve onun oğlu Selahaddin’in resimlerinin asılı olduğundan bahseder (Kurdistanpress 89, 1991) İbrahim Ahmed’in bu sözü üzerine, 1929 tarihinde çıkarılan Kabahatlerin Affı kanunu (Resmî Gazete 8 Haziran 1929) ile Türkiye’ye geri dönen Şeyh Selahaddin’in Irak’taki Kürtler arasında da önemli bir figür olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Şeyh Selahaddin’in kendisi de geri dönüş yapana kadar Bağdat’ta kalıyordu bunun yanında Şeyh Said’in oğlu olması hasebiye toplum nezdinde hatırlı sayılır bir itibarının olması da doğaldı.

Şimali Kürdistan Cemiyeti

1929 yılında Ağrı’da Türk devleti ile Kürt savaşçılar arasında mücadele sürerken Şeyh Selahaddin’le beraber 8 kişi tutuklanır. Cumhuriyet gazetesinde yakalanma haberleri şu biçimde servis edilir:

”Ahaliyi arkalarından sürükliyebileceklerini tahayyül eden bu gafiller, faaliyete on dört mühür yaptırmak suretile başlıyorlar. Bu mühürlerin yedisi müdevver ve diğer yedisi müstakil şeklindedir. Müdevverlerde şu ibare vardır: ”Şimalî Kürdistan Cemiyeti” bu yazının ortasında hançer tutan bir el resmi vardır.” (Cumhuriyet, 26 Mayıs 1930)   

Sadi Ağa’nın hikâyesi

Şeyh Selahaddin ve arkadaşları ”Müstakil Kürdistan teşkil etmek” amacıyla kurulan bu örgütten idamla yargılanırlar. Örgütün kısaltılmışı ŞKC, devlet kayıtlarındaki adı da Şimali Kürdistan Cemiyeti’dir. ŞKC’nin öyküsü oldukça dikkat çekicidir. 1929 yılında af düzenlemesi ile geri dönenleri, devlet rahat bırakmaz. Zira Ağrı İsyanı başlamıştır. Afla geri dönenlerin bir kısmı 1929 yılında bahsettiğimiz ŞKC’yi kurmaktan tutuklanarak Ankara’ya gönderilirler. Tutuklananlar arasında Ahmet Bey (Sever), Şeyh Selahaddin (Fırat), Sadi Ağa, Erzurum merkezli köylerinden Hılbaşılı Memduh, Laz mühürcü Mustafa gibi isimler vardır vardır. Xoybûn Beyannamesi ve mühür Sadi Ağa’da yakalanır.

Ahmet Sever, Şimali Kürdistan Cemiyeti Davası’nı şöyle anlatıyor: ”1930 baharında ben, Şeyh Selahattin, Sadi Bey, Erzurum merkez köylerinden Hılbaşılı Menduh, Laz mühürcü Mustafa tutuklanarak, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderildik. Üzerinde Arapça harflerle ŞKC (Şimali Kürdistan Cemiyeti) (3) yazan mühür yakalandı.

‘Asın bu iti!’

Tahsin Sever’in anlatımına göre Şimali Kürdistan Cemiyeti davasından yargılananlardan Sadi Ağa’nın hikâyesi oldukça trajiktir. Şeyh Selahaddin’in 12 yıl 6 ay ceza aldığı davada Sadi Ağa da hapis cezası alır (4). Sadi Ağa, 1930’dan 1942 yılına kadar sırasıyla Ankara, Erzurum ve Sivas cezaevlerinde kalır. 1942 yılında İsmet İnönü Sivas’a gelir ve şehir ziyareti esnasında cezaevinde incelemeler de bulunur. O esnada Sadi Ağa’nın üzerinde Kürt giysileri bulunmaktadır. Kıyafetleri İsmet İnönü’nün dikkatini çeker, İnönü yanındakilere ”kim” olduğunu sorar ve kimliğini öğrendikten sonra görevlilere ”Asın bu iti!” diye talimat verir. Böylece Sadi Ağa, 16 Haziran 1942 günü Sivas’ta idam edilir. Sadi Ağa aynı zamanda idam edilen son siyasi Kürt olur. (1925 Hareketi-Azadî Cemiyeti, Tahsin Sever, Nûbihar yayınları, İkinci Baskı 2018)

Şimali Kürdistan Cemiyeti’ni reddeder

Şey Selahaddin’in Türk basınında ‘Şeyh Said’in oğlu’ sıfatıyla aynı zamanda Xoybûn’la ilişkili olarak adı sıkça geçer. Mahkemesinin neredeyse tüm safhaları basında kendine yer bulur. Hatta dış basında bile ‘Şeyh Said’in oğlu’ olması sebebiyle ona ‘doğal bir önderlik’ misyonu biçilir ve ‘Ağrı’daki harekatın başı’ olarak gazetelerde adı geçer. Fakat kendisi basına yansıyan mahkeme kayıtlarına göre hiçbir biçimde Xoybûn’la ilişkili olduğunu kabul etmez ve ŞKC’nin Şimali Kürdistan Cemiyeti olduğu iddialarını da reddeder.   

Şeyh Selahaddin’in 17 Haziran 1930 tarihinde yapılan mahkemesinde de mühürlere ilişkin şu bilgiler verilir:

Mühürlerdeki rümuz halledilemiyor

Salâhattin Erzurum’da cemiyeti teşkil ederken gerek cemiyet merkezinin gerekse şubelerinin mühürlerini yaptırmıştır. Bu mühürlerdeki yazılar Kürtçedir ve Erzurum’da ehli hibre tarafından tercüme edilmiştir. Ehli hibrenin tercümesine nazaran:

Hogiri-Muhipler ve evina-Birlik

Azadegân-Kurtarmak demektir.

Mühürlerdeki (Ş.K.C) rumuzlarını ehli hibre tercüme edememiştir. Keza hançerle elin delâlet etttiği manayı da tayin edememiştir. Ehli hibre mühürlerde hançerle elin üstünde bulunan güneş işaretini de tefsir edememiştir.

Meğer şubeler de hazırlanmış!

Mühürlerin birinde ‘’Heçik tuevi’’ tabiri ‘’Merkezi umumi’’ manasına gelmektedir. Diğerlerindeki ‘’kumi’’ kelimesi şube olarak tercüme edilmiş ve ‘’kumi yekum’’ birinci şube, ‘’kumi dum’’ ikinci şube, ‘’kumi seyum’’ üçüncü şube, çarum, pencum, sitünum da dördüncü, beşinci, altıncı şube olarak tercüme olunmuştur.

Ehli hibre raporunda mühürlerdeki yazıların bu havali Kürtçesile değil fakat Hakâri Kürtlerinin lisanile yazıldığını, bu havalinin bu lisanı anlıyamacağını tasrih etmiştir. Ehli hibreyi teşkil eden kimseler şunlardır:

Erzurum’da Muratpaşa mahallesinde 37 yaşlarında rençper Yusuf oğlu Yaşar, Yukarı Hasan Basri mahallesinde mukim Tayyar Kümer kariyeli tüccardan Hacı Abdurrahim nezdinde kâtip 43 yaşlarında Hüseyin oğlu Rahim’’ (Cumhuriyet, 18 Haziran 1930)

Ele geçirilen dokümanlar

Görüldüğü üzere mühürde ŞKC’nin Şimali Kürdistan Cemiyeti olduğuna dair bir ibare yoktur. Fakat örgüt nizamına uygun olacak tarzda bir bütünlüğün ve bunun yanında da örgütsel sembollerin olduğunu söylemek mümkündür. Şeyh Selahaddin mahkemelerdeki ifadelerinde ise ŞKC’nin ‘Şark Gençlik Cumhuriyeti’ olduğunu söylemiş ve cemiyetinde siyasal değil sosyal bir cemiyet olduğunu savunmuştur. Şeyh Selahaddin’nin ŞKC’ye ve ele geçirilen dokümanlarına ilişkin savunması şu biçimdedir:

Hançer taassubun rümuzudur. Memleketimizde taassup vardır. Hançer bu taassubu kıracağımıza delâet eder. Mühür de şın, kaf, cım harfleri de görülüyordu; Salâhattin (şın) harfinin (Şark), (Kaf) harfinin (genç), (cım) harfinin Cumhuriyet demek olduğunu, bu şeklin (Şark) gençlik Cumhuriyet cemiyeti) ni ifade ettiğini söyledi.

Bu arada mühürlerde Kürtçe ibarenin de) memlekette kürtçe konuşanlar çok olduğu için onların okumasını temin için yazıldığını söyledi.

Cemiyet, ilmi, içtimai bir gençlik cemiyetidir, dedi; milletin Cumhuriyete göre gözünü açmak istiyorduk!’’

Hakimin ’Hupyan Cemiyeti şimalî kürdistanı istihdaf ediyormuş sorusuna’ ise Şeyh Selahaddin ‘’Bilmiyorum; şimalî kürdistan nerelere diyorlar, onu da bilmiyorum. İfade yanlış yazılmıştır.’’ biçiminde cevap verir.

Mahkeme reisi ile Şeyh Selahaddin arasında geçen başka bir diyalog da şöyle

”-Mühürlerde ‘’Azade’’ kelimesi var, ne demektir?

-Azade demek, hür demektir. Azadegân ise hürler demektir. Bütün Türkler hürdür dedi.

-Evvelce müstakil Kürdistan manasına geldiğini söylemiştin.

-Haşa biz Kürtler zaten müstakiliz’’ (Cumhuriyet, 18 Haziran 1930)

Şeyh Selahaddin ile beraber yargılananlardan biri de babası ‘Şapka hadisesi’nden dolayı öldürülen Memduh Bey ve Eski Beyazıt Mebusu Şevket Efendi. Şevket Efendi cemiyetin Beyazıt şubesi reisi suçlaması ile yargılanır ve dava sonunda beraat eder. Sonrasında da tutuklamalar devam eder ve tutuklananlar Elazığ ve Muş’tan Ankara’ya getirilirler.

Cumhuriyet, 6 Temmuz 1930

Xoybûnla ilişkisi

6 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi Ahmet Sever’in anlatımlarında bahsettiği beyanname ve ŞKC’nin Xoybûn’la ilişkileri hakkında şu bilgileri verir:

”Şark vilayetlerinde ”Şimali Kürdistan Cemiyeti” namile gizli bir cemiyet teşkil etmekle maznun olarak Ankara Ağırceza mahkemesinden muhakemeleri cereyan eden Şeyh Said’in oğlu Salâhattin ve rüfekasının davasına 8 temmuzda devam edilecektir. Bu muhakeme celsesinde, Erzurum’dan davaları Ankara’ya nakledilen diğer mazmunların da bulunması kuvvetle muhtemeldir.

Maznunlar

Erzurum’dan gelecek maznunlar şunlardır:

Çabakçorun Azizan köyünden Talha oğlu Sadi ve arkadaşları Çaran, Şevki, Ömer, Ahmet oğlu Halit. Bunlar 17 haziranda Erzurum’dan yola çıkarılmışlardır. Bunlara ait dava dosyası Ankara mahkemesine gelmiş bulunuyor. Maznunların da bugünlerde İstanbul tarikile Ankara’ya gönderilmelerine intizar edilmektedir.

Muş mahkemesinde     

Erzurum’dan davaları nakledilen maznunlar ”Hobyan” cemiyeti ile alâkadar kimselerdir. Muş mahkemesinde de ayni mevzu ile alâkadar bir dava rüyet edilmektedir. Bu davanın da Ankara’ya nakline mezkûr mahkemece karar verileceği zannolunmaktadır.

Hobyan cemiyetinin beyannamesi

Son celsede olduğu gibi bundan sonraki celselerinin de hafi cereyan edeceği anlaşılan Ankara muhakemesinde çok dikkate şayan hakikatlerin meydana çıkacağı muhakkaktır. Elde bulunan ”’Hobyan” cemiyetinin bir beyannamesini münderecatı ile Ağrıdağı hadisesi arasında manalı bir rabıta görülmektedir. Filvaki bu beyannamede Hobyan cemiyeti yakında (!) dağlardan inecek, ihtllâl müfrezelerine muavenet tavsiye etmektedir.

Şeyh Said’in oğlu Salâhattin’in teşkiline teşebbüs ettiği cemiyetin ise bu Hobyan cemiyetinin bir istihalesi olduğu zannedilmektedir. Zaten mevcut malûmata göre Salâhattin’in Irak’tan memleketine dönerken Halep’te Cemil Paşazadeler ve Refih Halit’le görüşmüş, onlardan bazı kimselere mektuplar getirmiştir.’’

Yukarıda geçen haberde ‘bir gece ansızın İsmet İnönü’nün emriyle idam eilen Sadi Ağa’nın da adı geçiyor. Haberden anlaşıldığı kadarıyla Sadi Ağa sonrasında Erzurum’da Şimali Kürdistan Cemiyeti davasından tutuklanıp Ankara’ya getirilir. Mahkeme heyeti ŞKC’yi Hobyan dediği Xoybûn örgütünün ‘istihalesi’ yani biçim değiştirmiş bir hâli olarak görülür.

Sivas’taki toplama kampına götürülür

Şeyh Selahaddin, Şimali Kürdistan Cemiyeti davasından yargılanır ve 10 Mart 1930’da dönemin ceza kanunun 171. maddesi uyarınca 15 yıl ile cezalandırılır. 21 yaşını bitirmediğinden cezası 12 sene 6 aya düşürülür. (11 Mart 1931 Cumhuriyet)

Şeyh Selahaddin, Şimali Kurdistan Cemiyeti’nden dolayı yıllarca hapis yatar. Cezaevinden çıktıktan sonra Mecburî İskân Kanunu’na nedeniyle Kırklareli’nin Vize ilçesinin Sergen bucağında sürgün olan ailesinin yanında gider. 1947’de Mecburî İskân Kanunu iptal olunca 13 yıllık zorunlu iskandan sonra Şeyh Said ailesinin efradı Erzurum’a döner.

Şeyh Selahaddin, Fırat olan soyadını 1950’de değiştirip Saitoğlu yapar fakat 1960 Darbesi’nden sonra savcının başvurusuyla mahkeme bu değişikliği iptal eder. Yine 1960 Darbesi’nden sonra ağabeyi Ali Rıza Efendi ile birlikte birçok Kürt önde geleni ile beraber Sivas’taki toplama kampına götürülür.

Şeyh Selahattin ve Necmettin Erbakan

Erbakan’ı destekler

Ağabeyi Şeyh Ali Rıza Fırat’ın 1972 yılında ölümü üzerine Nakşibendiliğin bir kolu olan Palevi tarikatının lideri olur. 1970’li yılların başında Necmettin Erbakan’ın başkanı olduğu Milli Selamet Partisi’ne destek verir. Erbakan ile miting meydanlarında dolaşır. 1973 seçimlerinde Erzurum’dan bağımsız seçimi kazanan yeğeni Mehmet Fuat Fırat’ın Milli Selamet Partisi’ne katılmasını ister. Daha sonra da Mehmet Fuat Fırat aynı gelenekten gelen Refah ve Fazilet gibi partilerde milletvekilliği yapar.

Tarikat lideri olduktan sonra Şam, Mekke, Trablusgarb gibi şehirleri ziyaret eder ve buralarda dini konferanslar verir. Palu’da kendi adına Şeyh Selahaddin Palevi Camisi’ni yaptırır. Uzun süre Londra’da da tedavi gören Şeyh Selahaddin Erzurum’un Tekman ilçesinde 1979 yılında kalp yetersizliğinden vefat eder. Palu’da düzenlenen 10 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde Palulu eski bakanlardan Ali Rıza Septioğlu cenazesinde takke giyip tekbir getirir. Ali Rıza Septioğlu aynı zamanda Şeyh Said’in amcası Şeyh Hasan’ın torunuydu.

Zazaca mevlüdü

Zazaca üçüncü mevlit

Şeyh Selahaddin’in bir de Zazaca yazdığı bir mevlit vardır ki Zazaca yazını için önemlidir. Malmîsanij’in verdiği biliglere göre, Şeyh Selahaddin’in Beyatname’si (Biatname) Ehmedê Xasî ve Usman Efendîyê Babij’den sonra Kirmanckî yazılan üçüncü mevlit olma özelliğini taşır. 7 sayfadan oluşan bu mevlit, A4 kağıdıyla 3, 4 sayfa tutar. Bir Nakşibendi Şeyhi olan Şeyh Selahaddin bu mevlüdü kendi müritleri için yazmıştır ve diyanetten ve Müslümanlığın şartlarından bahseder. 1977 yılında müritlere has olarak gizlice basılır.

(1) Kürtçesi Azadî olan örgüt Türkçe farklı isimlerle anılır; Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Cemiyeti, Kürdistan Bağımsızlık Komitesi, Kürt İstiklâl Cemiyeti

(2) Mahkeme kararı ile doğum yılı 1908 olarak tashih edilir. Ayırca kendisi mahkemede Hicri takvime göre doğum yılının 1326 olduğunu söyler. Beyatname’sinin arka kapağında ise Hicri 1320 yazar.

(3) Ahmet Sever’in anlatımında parantez içinde verilen ‘Şimali Kürdistan Cemiyeti’ ibaresinin kime ait olduğu net değil. Anlatana mı yoksa yazar veya yayıncıya mı ait, anlaşılmıyor.

(4) Tahsin Sever’in kitabında Şeyh Selahaddin’in 9 yıl hapis cezası aldığı bilgisi geçiyor. Dönemin bazı gazetelerinde yaşından dolayı cezasının 12 sene 6 aya bazı gazetelerde de 10 sene 6 aya düşürüldüğü yazar. Sonradan idam edilen Sadi Ağa’nın ise kaç yıl hapis cezası aldığı hakkında net bir bilgi yok.

Yarın: Yabancı basında Şeyh Selahaddin ve Şimali Kürdistan Cemiyeti

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.