Arguvan’ın saklı kilamları

Kültür/Sanat Haberleri —

Ayfer Düztaş saha çalışması

Ayfer Düztaş saha çalışması

  • Sanatçı Ayfer Düzdaş, 2010 yılından itibaren birçok kez Malatya’nın Arguvan, Yazıhan, Kürecik, Hekimhan ilçeleri ve köylerine gitti. 15 köyde, 90’dan fazla eser kayıt altına aldı, 13’ünü Kilomên Arxawûnê’den (Argavun Kilamları) albümünde topladı.
  • Albümden şimdilik “Dam a Dam” adlı eserini paylaşan sanatçı Düzdaş, “Bu çalışmayla amaç; kaybolmakla yüz yüze kalan, bilinmeyen kültürel zenginlikleri gün yüzüne çıkartıp, gelecek kuşakların faydalanabileceği somut ürünlere dönüştürmek” diyor. 

MIHEME PORGEBOL

Friedrich Netzsche, “Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu” adlı yapıtında, “Bizim için halk şiiri müziğin evren aynasıdır, şiirde anlatılan, birbiriyle baş başa giden bir düş olayını araştıran, köklü ezgidir. Bu yüzden ezgi ilk ve genel olandır, bu genellikle birçok yazıda, pek çok nesnelleşmeye uğrayabiliyor. Ezgi, halk varlığında yaygın bir önem ve gerekim taşır” der. Nietzsche, ezginin dil dahil toplumun tarihsel hakikatini oluşturan tüm unsurlara yön verdiğini, onları şekillendirdiğini söyler ve bunu, “Kim, bir halk şarkıları derlemesini […] incelerse […] boyuna doğmakta olan bir ezginin çevresine ne denli görüntü kıvılcımları saçtığını görecektir” (*) sözleriyle ifade eder. Bu yorumdan referansla halk şarkılarının toplumun tarihsel hakikati ve geleceği için ne denli önemli olduğunu görmek mümkün. 

* * *

Kürt-Alevi müziğinin emektar sanatçısı Ayfer Düzdaş, 2010 yılından itibaren yaptığı saha çalışmalarından derlediği yeni albümü Kilomên Arxawûnê’yi (Argavun Kilamları) yayımlamaya başladı. Albümden ilk olarak 17 Aralık’ta “Dam a Dam a” adlı eser dijital platformlara yüklendi. Albümdeki eserler, 20 yılı aşkın bir süreye yayılan saha çalışmasında 15 farklı köydeki 18 farklı kaynak kişiden derlenen toplamda 90 farklı eserin arasından seçilerek icra edildi. Biz de Ayfer Düzdaş’la albümünü, binbir emek ve özveriyle yürüttüğü uzun saha çalışmasını ve bu gibi çalışmaların önemi üzerine konuştuk. Düzdaş, çalışmasının önem ve gerekliliğini de “Kürt-Alevi bir kadın müzisyen” kimliği üzerinden değerlendiriyor.

Çalışmanız aslında ‘bir sanatçının albüm çalışması’ndan çok, bir sözlü tarih veya kültürel mirası kayıt altına alma çalışmasına benziyor. Dolayısıyla bu çalışmanız aslında bize sanatçının dili ve kültürü ile baskı altındaki toplumuna karşı hassas duruşuna da örnek teşkil ediyor. Neredeyse tüm çalışmalarınızda aynı hissi alabiliyoruz. Siz bir projeye başlarken neleri esas alıyorsunuz?

Hepimiz bir kültür içerisine doğuyor ve o çerçevede şekilleniyoruz. Kendimizi bu kültür sayesinde ifadelendiriyor, benzerlik ve farklılıklarımızı da böyle tanımlıyoruz. Müziği bu gerçekliğin dışında tutmamız mümkün değil. Müzik bu anlamda tam da yaşamın kendisidir. Bütün halklar için önemli bir unsurdur müzik. Fakat Kürt toplumu için bence çok daha büyük bir işleve ve öneme sahiptir. Dengbêjler, ağıtçı kadınlar, düğünlerde, tarlada söylenen ezgiler hepsi yaşamın bir anlatısı durumunda. Orada bir toplumun tarihsel gerçekliğini oturup analiz edebilirsiniz. 

Üzülerek belirtmeliyim ki kültürünü bilmeyen, anlamayan, üzerinde kafa yormayan günübirlik yaşayan, anında tüketen bireyler haline geldik. Her gün kendi gerçekliğimizden biraz daha uzaklaşıyoruz. Dijitalleşen bir çağda yaşıyoruz. Bu da yaşamımızda bu hızlı değişim, kültürel yozlaşmayı beraberinde getirdi. Bundan dolayı köy köy dolaşıp kayıtlar yapmak hızla kaybolan geleneksel öğelerin korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması benim için çok önemli. Hepimiz biliyoruz ki bu kültürel birikim kaydedilmediği taktirde kaybedilen her anlatıcı ile yok olup gidiyor.

Haliyle tüm bunları kendisi de yaşayan bir sanatçı olarak üretimleriniz de buradan doğuyor…

Koçgirili Kürt-Alevi bir kadın müzisyenim. Baskı ve asimilasyondan payını alan bir müzisyen. Kendimi içinden geldiğim toplumsal gerçekliğin dışında tutmadan müzik yapmaya çalışıyorum. Kürt olduğunuz, Alevi olduğunuz için yok sayılıyorsunuz. Dilsel, inançsal ve kültürel olarak bir baskılanma durumu söz konusu. Okulda, iş yerinde yaşamın tüm alanlarında… Bu yaşanan durum kendini, çevreni içinde bulunduğun toplumsal gerçekliği sorgulamana neden oluyor. Sosyal gerçekliğiniz bu olunca içsel bir sorgulayış başlıyor. Sizi şekillendiren topraklara bir dönüş oluyor. Sadece yorumcu olmak başlı başına benim için bir şey ifade etmiyor. Yerel ile buluşunca anlam kazanıyor yaptıklarınız. Bu anlayış ile hareket edince hedefleriniz de bu doğrultuda oluyor. Evet, bugüne kadar yaptığım albümleri bu misyonla hareket ederek yapmaya çalıştım. Sahada yaptığım derlemeler; Leylan, Koçgiri Ağıtları, Horasan’dan Çorum’a Kürt Alevi ezgileri ve son olarak da Arguvan Kilamları olmak üzere dört albüm çalışmasına dönüştü.

Görüşmecileriniz ve kayda aldığınız kişilerden nasıl haberdar oluyorsunuz? Onlara nasıl ulaşıyorsunuz, nasıl ilişkiler kuruyorsunuz? Biraz paylaşımlarınızdan bahseder misiniz?

Derlemeye çıkmadan önce uzun süre gideceğim yer ile ilgili bir ön çalışma yapıyorum. Bu süre bazen kısa bazen de uzun olabiliyor. Gitmeden önce nereye gideceğimi, kimlerle görüşeceğimin hazırlığını ve görüşmelerini yapıp öyle sahaya iniyorum.

Çalışmanız spesifik diyebileceğimiz bir alana odaklanmış durumda. Bize bu alanı kısaca tanıtır mısınız?

Adıyaman, Malatya, Maraş, Çorum, Amasya, Koçgiri, Konya, Dersim.. Bu hat üzerinde yaşayan toplulukların ortak özellikleri Kürt ve Alevi olmaları. Asimilasyon politikalarının ciddi anlamda uygulandığı bir hat burası. Özellikle Şark Islahat Planı ile beraber dillerinden, kültürlerinden uzaklaştırılmaya çalışılan bir coğrafya burası. Yaşamsal, dilsel benzerlikleri var. Kullandıkları Kurmancî şive küçük farklılıklarla çok benzerdir. Bu da Kürt müziği için büyük bir zenginliktir. Açığa çıkarıp korumak ve geniş kitlelere tanıtmak lazım diye düşünüyorum. Fakat bu benim yaptığım çalışma çok da yeterli değil diye düşünüyorum. Özellikle bu hat üzerinde daha kapsamlı bir çalışma yapmak gerekiyor. 

Kilomên Arxawûnê çalışmanızın duyuru metninde Alevilik felsefesiyle yoğrulmuş birçok kültürel ürün ve formun asimilasyon sonucu Türkçeleştiğine işaret ediyorsunuz. Burayı biraz açar mısınız?

Arguvan’da ciddi anlamda bir Kürt nüfusu var. Kürtlerin yoğun yaşadığı bir yer. Arguvan Türküleri çok bilinmesine rağmen Kürtçe ezgilerin hiç bilinmemesi, açığa çıkmaması büyük bir sıkıntı. Özellikle Kürt Alevilere yönelik uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarından dolayı içe kapanık bir topluluk haline dönüşmüş. Kendi inancını kültürünü gizli yaşamak zorunda kalmış. Bu da aslında birçok kültürel unsurun zamanla unutulmasına neden olmuş. Üzücü başka bir boyutu ise dillerini konuşmak istemeyen, şarkılarını söylemek istemeyen kendinden, kültüründen utanan bir topluluk haline dönüşmüş durumda. Dokunulmamış, gidilmemiş, işlenmemiş bir yer Arguvan. Kilamları saklı kalmış, çoğu unutulmuş. Bugüne değin buraya yönelik ciddi bir çalışma olmamış. Derli toplu yapılan sanırım tek çalışma bu. Bu çalışmayla amaç; kaybolmakla yüz yüze kalan bilinmeyen kültürel zenginlikleri gün yüzüne çıkartıp, gelecek kuşakların faydalanabileceği somut ürünlere dönüştürmek. Bu kapsamda 2010 yılından itibaren birçok kez Malatya’nın Arguvan, Yazıhan, Kürecik, Hekimhan ilçeleri ve köylerine gittim. Yaklaşık olarak 15’ten fazla köyden 18 kaynak kişiden, yöreye ait 90 ‘dan fazla eser kayıt altına aldım.

Yine tanıtım metninizde Meletî’de söylenen şarkıların tema ve biçim açısından özelliklerine değiniyor, bu tema ve biçimlerin bölgede yaşayan insanların sosyal yaşamıyla şekillendiğini söylüyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? İnsanların günlük yaşamındaki davranışlar kültürel formlara nasıl şekil vermiş?

Arguvan farklı renk ve kültürel öğelere sahip bir yer. Türk, Kürt ve bir dönem Ermenilerin yaşadığı bir coğrafya. Şarkılar, halk arasında Türkçe olanlar "Arguvan Türküleri", "Arguvan Ağzı", "Arguvan Havası", Kürtçe olanlar ise "Kilomên Arxawûnê" olarak ifadelendirilir. Arguvan ezgileri çoğunlukla "Dede Makamı", "Hüseyni", "Uşak" ve "Garip Hicaz" makamlarında söylenir. Malatya’nın genelinde söylenen kilamlar hem uzun hava hem de kırık hava olarak karşımıza çıkar. Cemlerde semah dönülürken söylenen deyişler ve Duwaz-ı İmam’lar da önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar, "Dede Makamı" olarak da ifade edilir. Fakat deyişlerin büyük bir kısmı asimilasyonun etkisiyle Türkçe söylenir olmuş. Yörede "Dede Makamı" olarak tanımlanan deyişler; üç telli Dede Sazı ile çalınır, on iki perdeli, tezenesiz çalım şekli olan pençe ya da şelpe adı verilen teknikle icra edilir. Malatya’da dede sazı dışında bağlama, cura, klarnet (Arapgir), keman (çok azdır), davul-zurna, kaval (Çobanlar kaval ve dilli düdük çalar) en çok görülen enstrümanlardır. Düğünlerde genelde davul-zurna ya da davul-klarnet çalınır. Gittiğimiz dağlık alanda bulunan köylerdeki okuma biçimi daha çok tiz tonlarda ve haykırırcasına bir söyleme biçimi hakim. Ovada bulunan köylerde ise şarkıları okuma biçimi daha pes tonlarda ve konuşurcasına yani resitatif söylenir.

Albümünüzde donanımlı bir ekibin de emeği olduğu bariz. Nasıl bir ekiple çalıştınız, kimlerin emeği var bu albümde?

Uzun zamandır sahada derleme çalışması yapıyorum. Bu coğrafyada köy köy dolaşıp derleme çalışması yapmak zaman isteyen, ciddi anlamda emek ve özveri isteyen bir iş. Bütün güzellikleri ve zorlukları ile sanırım yirmi yılı buldu. Sahada çalışırken bin bir sıkıntıyla karşılaşıyorsunuz. Büyük zorluklarla yapılan kayıtları somut ürünlere dönüştürmek ise bu işin başka zorlu bir tarafı. Popüler olanı tercih etmediğiniz için bu anlamda çok da destek de göremiyorsunuz. O yüzden ürünleri derleyip toparlamak ve finansını yaratmak ciddi anlamda zamanınızı alıyor. Dediğim gibi sabır ve özverili olmak lazım. 

Evet bir ekip çalışması oldu. İmece usulü gerçekleşen bir projeydi. Bu albümde 13 esere yer verdik. Albümün aranjesini ve yönetmenliğini Koçgirili müzisyen Caner Yılmaz yaptı. Sevgili Servet Kocakaya ile bir düet şarkımız var. Hassasiyetinden dolayı ayrıca teşekkür ederim kendisine. Ayrıca bu projede benimle köy köy dolaşan Mehmet Uçar, Mehmet Ali Çıplak, projeyi duyduğu andan itibaren desteğini esirgemeyen sevgili Turgut Öker’e, Arguvan Vakfı çatısı altında çalışma yürüten köy derneklerine, fotoğraf arşivini açan sevgili Rıza Parlak’a gönülden teşekkür ederim.

* Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu, Friedrich Nietzsche, Say Yayınları, 2011, s. 41-42

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.