Aşiret dernekleri ve HDP’ye dönük saldırılar

Forum Haberleri —

KORUCULAR

KORUCULAR

  • Kürt halkına karşı devreye sokulan özel savaş politikaları tabii ki aşiret dernekleri ile sınırlı değil. Aynı zaman diliminde devreye giren bir başka karşı cephe ise, HDP ile Kürtler arası çelişki yaratmak için sahneye sürülen KDP'nin Kuzey'deki unsurları ve Hizbullaçılar oldu.

MEHMET SERHAT POLATSOY

Kürdistan coğrafyasına 'vatan' diye bina ettikleri kaçak yapıya sahip ülkelerin, Kürt halkına dönük politikalarında ortak özellikleri vardır. Bu özellikler yöntem olarak farklılaşsa da amaç aynıdır: Böl-parçala-yönet. Bu politikanın Türkiye, İran, Irak ve Suriye boyutları elbette derinlemesine araştırılabilir.

Bugün paramparça edilen Kürdistan coğrafyası ve elli milyonu aşan Kürt nüfusu vardır. Kürtlerin parçalı oluşu hem coğrafi hem de siyasi, ideolojik politikaların uygulanması nedeniyledir.

Rojava, Başûr, Rojhilat ve Bakur'da yaşayan Kürtler devletlerin sistematik kırımına uğramakta, dilleri, kültürleri asimile edilmekte, yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarına sahip olmalarına rağmen en yoksul kesimi oluşturmaktadır.

Kürtler, vahşi erkek zihniyetin gözünde tecavüz edilmesi, şiddet uygulanması, eve kapatılması gereken bir kadın, sömürgeci devletlerin gözünde de bir köle olarak görülmektedir. Bundandır ki sömürgeci ülkelerin gözünde "en iyi Kürt, ölü Kürt'tür." Bundan öte Kürt, onlar için Türk, Arap ve Fars lehine hizmet etmesi için ameliyat edilmesi ya da yok edilmesi gereken hastalıklı insandır. Uzun yıllar kuyruklu Kürt demeleri de bundandı. Zira hakkını arayan, adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen Kürt hep sorun olarak görülmüştür.

Sömürgeci ve egemen güçlerin sorun olarak gördüğü ne PKK ne de dış güçler dedikleridir; Devletler için sorun hak arayan Kürt'tür.

Yüzyıldır Türkiye'de Kürtler, sosyolojik olarak kazanılmış bir hak olarak bilinen dil, kültür gibi öğelerinden koparılmak istenmektedir.

Rejim Kürtlerin Kürt olmaktan doğan hakları ve toplumsal gerçekliğini tanımamak, onları kendi ulusal ve toplumsal yapısı içinde eritmek için türlü politikalara imza atmaktadır.

İnkarcı ve baskıcı sistem açısından durum böyle iken Kürdistan'da sisteme bağlı olarak konumlanan kimi aşiretler ve KDP-ENKS gibi oluşumlar sanki başka bir halka mensuplarmış gibi (maddi yaşam için) gönüllü olarak erimeyi kabul etmektedirler. Özgürlük diyen Kürt’e, tıpkı baskıcı sistem gibi yönelebilmekte, kardeşlerine kurşun sıkabilmektedirler.

Aşiret derneklerinin hatırlattıkları

2016 yılında Van'da kurulan kısa adı KAF olan Kadim Aşiretler Federasyonu kuruldu. Bu oluşumun genel başkanı geçen yıl bir açıklamasında şunları söylemişti: "Kadim Aşiretler Federasyonu Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü, bekasını, aşiretlerin tarihini, kültürünü, misafirperverliğini örf ve geleneklerini korumak ve aşiretlerin terör tuzaklarını önlemek için kurulmuştur." 

Bu açıklama bana çok tanıdık gelmiş, Sadabat Paktını hatırlatmıştı.

1937'den, İran Şahı'nın devrildiği 1979 yılına kadar resmi olarak devam eden Sadabat Paktı; içerisinde birçok madde barındırsa da esasında 4 parçaya bölünen Kürt ülkesinin ve Kürt halkının 4 devlet tarafından zapt u rapt altına alınmasını amaçlıyordu.

Paktın oluşturulmasının temel nedeni Kürtlerdi. Pakta üye ülkeler, Kürtlerin tüm hareketlerini kontrol altına alma amacıyla bir anlaşma imzalamıştı.

Pakta üye devletlerin tümünün hem birbirileriyle ve hem de İran'la sınır sorunu bulunmaktaydı. Bu sınır sorunları nedeniyle özellikle Türkiye-İran-Irak üçgeninde Kürt aşiretleri sınır tanımayan geçişler yapmaktaydı. Bu, paktın imzalanmasının en önemli nedenidir. Nitekim Paktın 7. maddesi bu durumu özel olarak ele almış ve şöyle bir ifade kullanmıştı: "Bağıtlı taraflardan her biri, kendi sınırları içinde diğer bağıtlı tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliğini sarsmak veya politik rejimini bozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir."

2. Dünya savaşı sonrası 7. maddenin dışında Sadabat Paktı anlaşmasının tüm maddeleri işlevsiz kalmış ancak 7. madde bugün dahi yürürlükte kalmıştır.

Elbette Sadabat Paktı, sadece sömürgeci devletlerin o günden bu yana Kürtlere karşı birlik içerisinde olmalarını sağlamadı. Aynı zamanda Kürtlerin de kendi içinde parçalanmasına, düşmanlaşmasına, Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden devletlerin askeri olmalarına yol açtı. Koruculuk ve Cahşlık kurumları buna örnektir. Yine KDP’nin 80 yıla varan pratiği buna bir diğer örnektir.

Açıktır ki, aşiret dernekleri ve veya başka isimlerle bir araya getirilen oluşumlar bağlı olduklarını söyledikleri sosyolojik gerçeğin dili, kültürü ve sosyal-ekonomik gelişimi için bir çalışma içerisinde değildirler ve olmayacaklardır, tersidir durum; yani hak, adalet, özgürlük ve eşitlik isteyen Kürt halkına karşı kontra faliyetleri yürütmek amacıyla kurdurulmaktadır.

Nitekim Kur-du-ulan aşiret dernekleri ve bu dernek başkanlarının konuşmalarına, açıklamalarına bu pencereden bakılınca durum daha iyi anlaşılıyor.

Bunun bir özel savaş politikası olduğu ve bu politikanın AKP ile de sınırlı olmadığı ise diğer düzen partilerinin aynı paralelde yürüttükleri çalışmalardan anlıyoruz.

CHP’nin, Suruç'ta üç aşiretin mensuplarının partilerine katılım gösterdiğini açıklaması, haberin Cumhuriyet gazetesinde büyük puntolarla yayınlanması bunu göstermektedir…

HDP’ye saldırılar

Kürt halkına karşı devreye sokulan özel savaş politikaları tabi ki aşiret dernekleri ile sınırlı değil:

Aynı zaman diliminde devreye giren bir başka karşı cephe ise, HDP ile Kürtler arası çelişki yaratmak için sahneye sürülen KDP'nin Kuzey'deki unsurları ve Hizbullaçılar oldu.

Sanal medyada bunların uzantılarını çokça görüyoruz. HDP ile Kürtler arasına ayrılık koymak isteyen bu çevreler HDP'nin sol, sosyalist çevreler ile adalet, eşitlik ve özgürlük için bir araya gelmesini dahi kötü niyetlice değerlendirerek, türlü çelişkiler ve manipülasyonlar yaratmaya çalışıyorlar.

Ancak bugüne kadar tutmayan bu politikaların bundan sonra da tutması beklenmesin…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.