AYM-Yargıtay savaşı

Cihan DENİZ yazdı —

  • Bugün yargı erkleri arasındaymış gibi gözüken bu kriz de, iktidar bloğu içindeki güç mücadelesinde bağımsız düşünülmemelidir. Yaşanan tam da vekâlet savaşının tanımında olduğu gibi, tarafların birbirine doğrudan saldırmak yerine üçüncü taraflar aracılığıyla mücadele etmesidir.

Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının ilk önce ilgili mahkeme ve daha sonra da Yargıtay eliyle, en antidemokratik haliyle bile olsa mevcut hukuk normları çiğnenerek uygulanmaması, “Türk” siyasetinde eksik olmayan krizlere bir yenisini ekledi.

Krizin ilk fiilini Anayasa Mahkemesi kararını uygulayacak bir karar almak yerine topu Yargıtay’a atan yerel mahkeme ateşledi. Yargıtay da, sadece Anayasa Mahkemesi kararını uygulamakla kalmadı, daha da ileri gidip Cana Atalay’ın seçme ve seçilme hakkı ile kişi güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmeden Anayasa Mahkemesi’ni Anayasa’yı ihlal etmekle suçladı ve kararın altında imzası olan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Çok açıktır ki bu, tarafları öyle görünüyor olsa da, iki yargı erki arasında hukuki bir çekişme değildir. Diğer bir ifade ile bu hukuki bir kriz değildir. Bu, tepeden tırnağa siyasi bir krizdir. Siyasi bir kriz olmakla beraber, bu, iktidarın hoşuna gitmeyen bir yargı kararının uygulanmasını engellemek için suni olarak çıkardığı bir kriz de değildir. Yaşananlar, krizlerden beslenen “Türk” siyaseti için bile, farklı iktidar organları arasında asla bu çapta bir kriz daha önce yaşanmadığından, sıra dışıdır.

Bu krizin, sıklıkla tartışıldığı gibi, kendi pratikleri önünde bir engel olarak gördüğü Anayasa Mahkemesi’ni tasfiye etmek veya yetkilerini sınırlandırmak için bizzat iktidar tarafından çıkartıldığı söylenebilir. İktidarın geçmiş pratikleri göz önünde alınarak ve özellikle de iktidarın yeni Anayasa konusundaki projeleri hesaba katılarak bu yorum yapılmaktadır.

Bununla birlikte, mevcut krizin iktidar bloğunu oluşturan kanatlar arasındaki mücadelede kapsamındaki vekalet savaşının bir yansıması olabileceği de göz ardı edilmemelidir.

Bu köşede sıklıkla vurgulandığı gibi, beyaz ve yeşil Türk faşizmleri arasında en başta Kürt karşıtlığı olmak üzere bu coğrafyada hak ve özgürlüklerin tasfiyesi temelinde kurulmuş mevcut iktidar bloğu, bir zorunluluğun, bir mecburiyetin sonucu ortaya çıkmıştır. AKP, Cemaat’le yaşadığı kopuşun ardından iktidarını korumak ve sürdürmek adına MHP ve Türk derin devletinin kimi kanatlarıyla ittifak yapmıştı. Bu yan yana gelişin ilk şartı ve dolayısıyla da ilk sonucu Dolmabahçe Mutabakatı’nın yırtılıp atılması ve barış ve özgürlüğe susamış coğrafya halklarında büyük bir umut yaratan çözüm sürecinin sonlandırılmasıydı. Bununla birlikte, iktidar bloğunun kanatları arasındaki denge asimetriktir. İktidara adeta varoluşsal bir şekilde muhtaç olan AKP kanadı, diğer kanattan çok daha fazla toplumsal desteğe sahip olsa da, diğer kanat da devlet ve bürokrasi içinde belirleyici bir güce sahiptir. Bu asimetrinin sonucu olarak da, ilk gününden bugüne iktidar bloğu, kendi içinde bir çekişme ve güç mücadelelerine sahne olmuştur. Taraflar sürekli “birlik” ve “beraberlik” mesajları verseler de, attıkları adımlarla, karşı tarafın alanını daraltmaya, onu kendine mecbur edip, güç dengesini kendi lehine çevirmeye çalışmışlardır.

Bugün yargı erkleri arasındaymış gibi gözüken bu kriz de, iktidar bloğu içindeki güç mücadelesinde bağımsız düşünülmemelidir. Yaşanan tam da vekâlet savaşının tanımında olduğu gibi, tarafların birbirine doğrudan saldırmak yerine üçüncü taraflar aracılığıyla mücadele etmesidir. Aynı ittifak içinde yer alan ve bu iktidar yapısına mecbur olan taraflar, aralarındaki mücadeleyi açıktan birbirlerine karşı vermek yerine başka alanlarda ve başka aktörler üzerinden mücadele içine girmekte ve birbirlerine mesajlar vermektedirler.

AKP kanadı, Yargıtay kararının kabul edilmez olduğunu söyleyen birkaç istisna çıkış dışında bu kriz konusunda oldukça defansif bir pozisyon ile konuyu yeni Anayasa tartışmaları kapsamında ele almışlardır. Konuyu siyasiden ziyade hukuki bir boyutta tutmak istemektedirler.

MHP ise koşulsuz Yargıtay’ın yanında yer alıp adeta Anayasa Mahkemesi’ne savaş ilan etmiştir. Mahkeme’nin beğenmediği bir kararını değil, bizzat kendisini hedef almaktadır. Dolayısıyla da, AKP kanadının aksine konuyu hukuki bir zeminden çıkartıp siyasi bir zemine yerleştirmektedir.

Ama dediğimiz gibi kriz bir vekâlet savaşı bağlamında düşünüldüğünde bunun aslında yaklaşmakta olan ve iktidar açısında çok önemli bir sınav olan yerel seçimler öncesinde iktidar bloğu içinde MHP ve Ergenekon kanadının AKP’ye verdiği bir mesaj olduğu düşünülebilir. Anayasa Mahkemesi ile yaratılan kriz üzerinden AKP’ye seçim öncesinde mevcut iktidar bloğunun varlık nedenlerine aykırı arayışlara ve yönelimlere girmemesi için aba altından sopa gösterilmediğini kim söyleyebilir? 

Aynı şekilde, bu krizin tam da İçişleri Bakanlığı içindeki güç mücadelesinin ortasında patlak vermesi ve şekilde eski İçişleri Bakanı’nı ne pahasına olursa olsun destekleyen kesimlerin, MHP başta olmak üzere, Anayasa Mahkemesi’ne karşı Yargıtay’ın arkasında durması tesadüf olabilir mi?

Sonuç olarak tüm bu gelişmeler özellikle seçime kadar gerek iktidar- muhalefet gerekse de iktidar bloğunun kendi içinde çok sıcak günlerin bizleri beklediğini göstermektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.