Baharı beklerken!

Elif KAYA yazdı —

  • Özgür bir yaşam ve dünya inancıyla direndiler. Sadece kendileri için değil, tüm ezilenler için direndiler. Bodrumlara sığınmak zorunda kaldıkları anda bile halen insanlığın vicdanına seslenmeye devam ettiler.

Tankların kenti kuşatıp, ninni yerine havan seslerinin göğü dövdüğü o yıl, kış uzadı da uzadı. Kenti saran toz bulutları arasından ne güneş yüzünü gösterdi, ne de bahar gelmek bildi. Siperlerde, zindanlarda, evlerin dört duvarı arasında, sokakta herkes sözleşmiş gibi bir an önce nergizlerin tomurcuklanmasını diledi. Nergizler açacak, bahar gelecek, her yer sarı-kırmızı gelinciklerle bezenecekti. Nergizler açana kadar elbirliği edip, direnmek gerekirdi. Bir kere aht edilmişti, ya bahara taze umutlarla girilecek ya da ser verilecek ama faşizme geçit verilmeyecekti. Mehmet Tunç'un sesi her evde, işyerinde yankılanıyordu. "Cizre teslim olmadı. Bizimle gurur duyun. Beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız!"

Beyaz bayrakların hemencecik kan kırmızıya döndüğünü Cizre halkı iyi bilirdi. Botan'ın kalbi çok şey yaşamış, direnişten başka dostu olmadığını, asit kuyularıyla deneyimlemişti. Gururun tek payesi yine direnişti. Beyaz bayrak, faşizmin ayaklarına serilen kırmızı halı olup, ölüm getirecekti.
Bu yüzden nergizler açıp, kokusuyla şehrin sokaklarını sarhoş edinceye dek direnmeye dair aralarında sözleşmişlerdi. Nergiz, onları bahara taşıyacak bağ olacaktı.

2015 yılının yazı sıcak başlamış, ağustos ayı bayram havasıyla gelmişti. Kendini ve kentini yönetmeye talip olmak, illerde, ilçelerde büyük heyecanla karşılanmış, hummalı bir çalışmaya koyulmalarına yol açmıştı.

1990'lı yıllarda yakılan köylerin külleri hala tazeydi, unutulmamıştı. Yılların mücadele deneyimiyle faşizme karşı direnme kudretini edinmişlerdi. Meclislerini oluşturup, devletin elinin uzanmadığı yerlerde kendi yaşamını örgütleyip, özgür ve onurlu bir yaşamı örmeye çalışıyorlardı. Yazın sıcaklığı bu umutlarla daha da harlanmıştı.

DBP meclis üyesi Mehmet Yavuzel, yüzünden hiç eksiltmediği gülümsemesiyle, Botan’a gönderilmesi için parti yönetimini ikna etmeye çalışıyordu. "Bu kez başaracağız!" diyordu. Genç yaşına rağmen faşizmin sorgularını, zindanlarını tanımıştı. Faşizmi tanımanın bilinci ve cesaretiyle başaracağına dair arkadaşlarına söz veriyordu.

Cizreli olmak sadece orada doğup, büyümüş olmak değil, aynı zamanda oraya gönül vermekti. Feride Yıldız, kültür-sanat çalışmalarını yürütmek için Amed’den gelmişti. Kadim Botan kültürünün, direniş damarlarını daha güçlü canlandırmak için burayı seçmişti. Yüreğini gözlerinde taşıyan bu güzel kadın, Cizre'de Berivanların izini sürüp, yaktıkları ateşi harlandırmak için yola koyulmuştu. Mem û Zîn Kültür Merkezi’nde büyüyen, Gülistan Üstün'ü de yanına katarak, kadınların direniş destanını yazmak için oradaydı. Asya, Berjîn, Jiyan... Onlar birer inanç abideleri, hayalleri peşinde giden, inandıkları değerler uğruna sonuna kadar mücadele eden bir grup evliya gibiydiler. İnanmış, yola koyulmuşlardı.

Özgür bir yaşam ve dünya inancıyla direndiler. Sadece kendileri için değil, tüm ezilenler için direndiler.

Bodrumlara sığınmak zorunda kaldıkları anda bile halen insanlığın vicdanına seslenmeye devam ettiler. "Bu bir katliamdır, katliama sessiz kalmayın!" dediler. Bahar Kaf dağının ardında değil, eller ve yürekler birleşirse, bahar gelir, dediler.

Faşizmin koyu karanlığında bu sesler vicdanlara ulaşamadan yitip gitti. Ya da insanlar bodrumlarda ateşe verilen bedenler kadar cesur ve yürekli değildi. Bodrumlarda yükselen alevler, TC devletinin işlediği insanlık suçlarına bir yenisini ekledi. Hitler faşizmine rahmet okutan bu politika, her Kürt’ün hafızasına kapanmayacak yaralar ve unutulmayacak izler düştü.

Mehmet Yavuzel'in morgdan cenazesini almaya giden aracın önüne konulmuş bir demet nergis, geç kalmış bir baharın utancını taşır gibiydi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.