Başka bir festival mümkün

Dosya Haberleri —

Kürt Kültür Festivali

Kürt Kültür Festivali

  • 33 kez düzenlenen festival, kendi döneminin ihtiyaç ve olanaklarına göre organize ediliyordu. Gelinen aşamada bunun değişmesi gerektiği birçok katılımcı tarafından belirtiliyor.
  • Hüseyinlerin, Erdalların, Zekilerin ve Kasımların ilk festivalin hazırlığında yer almış olmalarından bu zamana 33 festival düzenlendi. Onların emek ve mücadelesi festivallerin değişim ve dönüşümünü yaratıcı fikir ve organizasyon ile yapmaya davettir.
  • Hatip Dicle: “Beni çok etkileyen durum, konuşmamı yürüyüşe katılan yüzbin insanın, pür dikkat dinlemiş olmasıdır. Yani niçin orada olduklarını bilen, bilinçli politik bir katılım idi. Diğer hareketlerin ve partilerin temsilcileri konuşunca da aynı ciddiyetle dinliyorlardı.

DEVRİŞ ÇİMEN

Düsseldorf davasında PKK öncü kadrolarının yargılandığı, Kürtler ile bir ilişkisinin olmadığı daha sonra açığa çıkacak olan Olaf Palme cinayeti ile PKK ve yürüttüğü mücadelenin uluslararası düzeyde kriminalize edildiği o dönemde, Almanya bu türden büyük eylemlerin merkezi konumundaydı. 1994, 1998, 2019 ve 2021 yıllarında Hollanda'da, diğer festivallerin Almanya’da yapılması, ekonomik ve siyasi sebeplerden ötürü yurt dışına çıkan Kürdistanlıların bu ülkede yoğun olmasından kaynaklıydı.

Avrupa'daki ilk festivalin hazırlık komitesinde yer alan Mehmet Demir, festivaller ve Avrupa merkezli büyük yürüyüşlerle uluslararası kamuoyunun dikkatinin Kürdistan’da yaşananlara çekilmeye çalışıldığını söylerken o dönemdeki katılımın boyutlarına ilişkin şu bilgiyi veriyor: "1992 Mayıs Frankfurt yürüyüşüne yaklaşık 80 bin kişi katıldı. Bu yürüyüş festival sonrasında gerçekleşti. 29 Mayıs 1993'te ise PKK’nin 20 Mart'ta ilan ettiği ateşkese dikkat çekmek ve siyasi bir çözüme destek vermek için 100 bin insanın katılımı ile Bonn’da büyük bir yürüyüş yapıldı. Hatip Dicle burada konuşmacıydı."

 

 

Hatip Dicle festivali anlatıyor

1993'te ilk ateşkes gerçekleştiğinde HEP adına milletvekili Hatip Dicle, siyasal çözüme dikkat çekmek için Bonn’daki yürüyüşe konuşmacı olarak katılır. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile görüştüklerini söyleyen Dicle, “PKK mücadelesi Kürt varlığını açığa çıkarmıştı. Türkiye'de legal siyasal mücadele etki alanı oluşturmuştu. Siyasi bir çözüme alan açmak için çabalıyorduk. HEP adına yürüyüşe konuşmacı olarak katıldım” diyor. Dicle, yürüyüşte kendisini en çok etkileyen durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Beni çok etkileyen durum, konuşmamı yürüyüşe katılan yüzbin insanın, pür dikkat dinlemiş olmasıdır. Yani niçin orada olduklarını bilen, bilinçli politik bir katılım idi. Diğer hareketlerin ve partilerin temsilcileri konuşunca da aynı ciddiyetle dinliyorlardı. Sadece PKK değil, tüm diğer Kürt siyasi hareketlerden taraftarlar katılmıştı. Çözümü desteklemek için bir tür ulusal birlik o eylemde gelişmişti.”

 

 

Festivaller ve büyük eylemler

Hatip Dicle; Orhan Doğan, Selim Sadak ve Leyla Zana ile birlikte 10 yıllık esaretten sonra 9 Haziran 2004'te hapisten çıktıklarında Türkiye'deki siyasal atmosferin değişikliğine dikkat çekerek, “Çıktığımız yıl artık geçmişte Türkiye’de pek mümkün olmayan ama Avrupa'da gerçekleşen büyük eylem, mitingler ve festivallere benzer politik buluşmalar yapılıyordu. İlginç bir biçimde buralarda konuşuyor ve mücadelemizi sürdürüyorduk. Cezaevinde çıkan bizler 2005'de Önder Apo’nun görevlendirmesiyle Demokratik Toplum Hareketi'ne (DTH) öncülük yaptık ve yüzbinlerce insanın katıldığı Newroz, festival ve mitinglere katıldık” diyerek o günleri anlatıyor.

Avrupa’da yapılan eylemlerin artık rolünün değiştiğini ifade eden Dicle sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tartışmaların içinde değildik ama daha sonra anlayabildiğim kadarıyla Avrupa’da geçmişte mücadelemizin kamuoyuna yansımasında oynadığı önemli rolde bir değişiklik yaşanmıştı. Eylem sahası Avrupa'dan Kuzey Kürdistan'a kaymıştı ve etkili de oluyordu. Ama değişimi görerek, bir yenilenme ve dönüşüm yapılmadığı için bir tekrara ve giderek rutine dönüşüyor. Ama görebildiğim kadar Avrupa'daki Kürdistanlılar bunu rutinlikten çıkaracak, geniş bir örgütlülük ve niteliğe sahip.”

 

 

Değişim ihtiyacı

2000’den sonra festivalin konseptinde bir şeyleri değiştirme ihtiyacını gördüklerini belirten Mehmet Demir ise, “Erdal arkadaş (Ergin Sincer) ülkeden tekrar Avrupa'ya gelmişti. Festivalin organizesinde yer aldı. Heyecan kattı ve heyecan ile koordine etti. İlkinin tadını veren bir organizasyon yaptık ama artık tarzımızın değişmesi gerektiğini de fark etmiştik. Değişik bir festival konseptini konuştuk. Örneğin acaba stadyumlardan çıkıp, açık alanlarda mı yapsak diye tartışmıştık” diyor. Bu tartışmayı yürüten isimlerden biri olan Engin Sincer tekrar Kürdistan dağlarına döner ve Ağustos 2003’te şehit düşer.

“Festivale dair değişimi başlatmıştık” diyen ve artık stadyumdan açık alanlara geçtiklerini söyleyen Demir şöyle devam ediyor: “O yıl 11. (13 Eylül 2003) Uluslararası Kürt Kültür Festivali 'Demokratik Ortadoğu- Özgür Kürdistan' şiarıyla düzenlendi. O festivali Erdal arkadaşa adadık. Konseptini değiştirme tartışmalarında bizi tetikleyen Erdal arkadaş büyük bir boşluk yarattı.”

Sonraki yıllarda festivallerin tekrar stadyumlarda düzenlenmesi amaçlanır. Fakat stadyumların oturma ve güvenlik konsepti değişir. Bu gelişmeler de göz önünde bulundurularak, 2006’dan itibaren festivaller açık alanlarda yapılır.

Mehmet Demir, özellikle 2002’den itibaren ana sahnede siyasi mesajlar veren konuşmalar, videolu mesajlar ve sanatçıların müzik dinletilerine dayalı festival konseptinin tekrara ve rutine dönüştüğünü, bazı küçük değişikliklerin dışında yaratıcı adımların atılmadığını kaydediyor. Demir, yaşanan tıkanma ve tekrarı şöyle ifade ediyor: “Kuzey Kürdistan’ın birçok yerinde yüzbinlerce insanın katılımı ile festivaller veya milyonlarca insanın katılımı ile Newroz kutlamaları düzenleniyordu. Avrupa’daki Kürdistanlıların yaptığı festival ve eylemlerin rolünü değiştirmek yerine -ki mesajları ve ihtiyaçları artık farklılaşmıştı-  alışkanlıklarımızı sürdürdük. İlkini tekrarlıyor ve giderek nitelik kaybeden bir duruma düşüyorduk. Örneğin sahnede mesaj okunuyor ama başka bir köşede davul ve zurna eşliğinde halaylar çekiliyor. Bu dinleme kültürünün farklılaştığını veya zayıfladığını bize anlatıyor.”

 

 

Xelil Xemgin anlatıyor

O dönem sahnelerde direniş şarkılarıyla en dikkat çeken grup Koma Berxwedan’dı. Grupta yer alan Xelil Xemgin ilk festival ve büyük mitinglerin güçlü örgütlülüğünü hatırlatıyor ve şunları belirtiyor: “Uluslararası Kürt Kültür ve Sanat Festivali önemli bir eylem olarak başladı. İlk yıllarda çok disiplinli bir organizasyon vardı. Çok hedefli mesajlar ve etkili kültür ve sanat platformları söz konusuydu. 2000’li yılların başına kadar da böyle devam etti. Sonra değişim ihtiyacı kendini dayattı ama ne sanat ne de organizasyon cephesinde gerekli olan değişimi ve dönüşümü yapamadık. Bu olmayınca, dönemin tartışmalarının yarattığı zeminde daha çok popülizm etkili oldu. Yani tartışmalar festivallerimizin niteliğini yükseltmek yerine, onu düşüren bir kısır döngüye dönüştü. Zamanla festivallerimizin sahneleri komünal üretimin yerine bireysel popülizm etkisinde olan sanatçı tercihlerine bıraktı.”

Xemgin, “Avrupa’da gerçekleştiriyor ve adına ‘uluslararası’ festival diyorduk ama maalesef ona denk örgütlenmiyordu” tespitinde bulunuyor. Organizasyonda, sanat cephesinde eleştirilere rağmen popülizme zemin sunulduğunu belirten Xemgin eleştiri ve görüşlerini şu sözlerle sürdürüyor: “Örneğin hem 2000 öncesi hem de sonraki birkaç yılda govend önemli bir kültürel etkinlik olarak sergiliyordu. 2002 yılında Köln’de yapılan festivalde yaklaşık 1000 kişi ile bir govend gösterisi oldu. Hala onun görselliği birçoğumuzun hafızasında canlıdır. Bu muazzam bir kolektif örgütülülüktü. Aslında 2003’ten sonra festivallerimizin karakteri değişti. Hala da o dönem yapamadığımız değişim ve dönüşümün sıkıntılarını maalesef bugünkü eylemlerimizde yaşıyoruz.”

Kürt sanatçılarının da farklı uluslararası sanatçılar ile yeterince bağ kuramamalarından ötürü, festivallerin zamanla daralarak sadece Kürdistanlı sanatçıların sahne aldığı bir platforma dönüştüğü eleştirisinde bulunan Xemgin, “Bu hepimizin eksikliğidir fakat gelecek festivallerin nasıl olması gerektiğine dair tartışmalar önemlidir. Özellikle Rêber Apo’nun "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısından sonra gelişen tartışmalar ile de bağını kurarak, yenisini geliştirmeliyiz. Bunda da cesaretli olmalıyız. Gelenek kendisini yeniler, dönüştürebilirse geleceğe taşınabilir, olmazsa daralmaya dönüşür. Festivaldeki 'kültür ve sanat' tanımının karşılığı olarak sanatçıların tartışmalarda yer alarak, katkı sunması gerektiğine inanıyorum” diyor.

 

 

Kezban Doğan'ın tanıklığı

Bugün YJK-E Sözcülüğü yapan Kezban Doğan, 1994’te Hollanda’da katıldığı ilk festivalde henüz 15 yaşındadır. Doğan o günleri şöyle anlatıyor: “Avrupa’ya o yıl yeni gelmiştim. Festivalde gösteri yapacak halk oyunları ve Ulusal Koro’nun hazırlıkları için, bir ay önceden, yarısının kadın olduğu 160 kişilik kamp yaptık. Seminerler düzenliyorduk. Şehit Ozan Serhat koro hocamızdı. Gündüzleri koro ve halk oyunları için provalar yapıyorduk, akşamları ise Kürt kültürü ve tarihi hakkında seminerler.”

Daha sonra 99’a kadarki festivallerde gençlik hareketi kapsamında farklı görevler alan Kezban Doğan, “95’te bu hazırlık kampı 250 kişi ile yapıldı. Şimdiye kadar 31 festivale katıldım. 2000’e kadar daha çok müzik, konuşma ve halk oyunları esaslıydı. Sonrasında bazı değişiklikler yapılmak istendi ama organizedeki tutuculuk nedeniyle bu gerçekleşmedi. Kalıbı kıracak bir değişimden ziyade var olan sürdürüldü. 'Demokratik Toplum' perspektifi temelinde festivallerimizin bir değişim ve dönüşüm sağlaması gerekiyor. Kültür festivali sadece müzik veya dar anlamda bazı kültürel motiflerin sergilenmesi değildir” diye belirtiyor.

Düzenlenen festivallerde kadınların katılımına ve emeğine dikkat çeken Doğan, “Kadınların festival hazırlıklarında yer alması ve pratik olarak emek vermesinin ötesine geçmesi gerekiyor. Tartışmalara da katılmalı, daha nasıl yaratıcı olunması gerektiğine dair fikir yürütülmeli” dedi.

 

 

Önce çocuklarıyla şimdi torunlarıyla katılıyor

Frankfurt’tan festivale katılan Zahide Pazarcık, ilk festivale katıldığı zamanki heyecanını hatırlarken, “Bu eylemler yalnız olmadığımızı gösteren; bilinç, kimlik ve örgütlülüğü geliştiren iradeli buluşmalarına dönüşüyordu” diyor. İlk festivale çocuğuyla katıldığını söyleyen Zahide heval, o günleri anlatırken, yeni dönemde nasıl olması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: “Festivallere çocuklarımız ile gidiyorduk. O dönem katılan çocuklarımız, bugün kendi çocukları ile katılıyor. Yani torunlarımız ile festival ve eylemlere katılıyoruz. Gelenek devam ediyor ama yenilenmesi gerekiyor ki gençler ve torunlarımız geçmişte bizde olduğu gibi, kimlik ve bilincine katkı sunabilsin. Ama eylem ve festivallerimizin nasıl devam etmesi gerektiğine dair gençlerimizin ve çocuklarımızın görüşlerini de dikkate almalıyız.”

 

 

Sonuç yerine...

Organizasyon ve katılımında yer alanların görüşü önemli. Hepsinin ortaklaştığı nokta, gelenekselleşmiş olanın yeni dönemde bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı olduğudur. İlk festivalde kadın katılımı olsa da örgütlü değil, fakat bugün belirgin bir kadın örgütlülüğünün olduğu ve bunun festivallerin yenilenmesinde rol oynaması gerektiğine işaret ediliyor. Dört parça Kürdistan’dan kadın, gençlik, kültür ve inanç örgütlülüklerinin hazırlıklara sınırlı katılımına karşı, nitelikli öneri ve tartışmalar ile dahil olma ihtiyacı var. Keza değişik dallardan sanatçılar, yazarlar, akademisyen ve değişik toplumsal örgütlülükleri geliştiren dernek, vakıf vb var. Tüm bu kesimler gelecek festival ve büyük eylemlerin sadece katılımcısı değil, aynı zamanda “Nasıl olması gerektiğine” dair tartışmaların da parçasına dönüşebilmeli.

33 kez düzenlenen festival, kendi döneminin ihtiyaç ve olanaklarına göre organize ediliyordu. Bir günde, tek sahnede ve birçok siyasal, kültürel ve sanatsal konuya dikkat çekilen “irade beyanı” bugüne kadar önemli bir rol üstlendi. Gelinen aşamada bunun değişmesi gerektiği birçok katılımcı tarafından belirtiliyor. Tartışmalarda belki festival, bir güne ve bir yere bağlı kalmaksızın, bir çok farklı etkinlikler ile farklı yerlerde yapılabilir. Sinema, tiyatro, panel, sergi, tarih veya edebiyat konulu atölye çalışmaları, panel, konferans veya konser gibi ön etkinlikler ile ana festivale destek verebilir. Hatta öncesinde birçok şehirde özgün Kürt yemekleri ile kültürün mutfak dalına dikkat çekebilir. Farklı halklara mensup insanların Kürt kültürü ile tanışması sağlanabilir. Uluslararası düzeyde yapılan bazı festivallerin organizasyonuna bakarak, farklı fikir ve katkılarından yararlanılabilir. Bunun için tek bir komite değil, komün tarzı bir araya gelen birçok komite festival hazırlıklarını ve ihtiyaç duyulan değişimi tartışabilmeli.

Rêber Apo yeni dönemde komünün bir ihtiyaç örgütlemesi olduğuna dikkat çekiyor. Gerçekten de dönüp bakıldığında festivallerin bir komün örgütlülüğü ile hazırlandığını görebiliyoruz. Dağıtılan biletler, derneklerde yapılan hazırlıklar, festivale katılacak olanlar için otobüs ve araçların organizasyonu, güvenlik başta olmak üzere hazırlanan yemek ve içecek standları, sanatçıların performansı, halk oyunları başta olmak üzere, katılımcıların aynı titiz organizasyon ile dağılmaları güçlü ve komünal bir örgütlülük olduğuna işaret ediyor. Bunun muazzam bir öz disiplin ve örgütlülük temelinde gerçekleştiği biliniyor. Bu komün örgütlülüğünün sonucudur. Şimdi festivallerin istenilen düzeyde cevap olmamasını tartışmak yerine, değişim ve dönüşümü gerçekleştirmiş ve zengin festivallerin örgütlemesini yapabilen dernek, meclis, kadın, öğrenci ve gençlik komünlerini dahil etmenin zamanıdır. Avrupa’dan Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne katılan Hüseyinlerin, Erdalların, Zekilerin ve Kasımların ilk festivalin hazırlığında yer almış olmalarından bu zamana 33 festival düzenlendi. Onların emek ve mücadelesi festivallerin değişim ve dönüşümünü yaratıcı fikir ve organizasyon ile yapmaya davettir. Gelecek festivaller bu duyarlılık temelinde şekillendirilebilirse farkı ve zenginliği görülecektir. BİTTİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.