Batılı ülkeler ve göçmenler!
Cafer TAR yazdı —
- AB ülkeleri de dahil bütün modern kapitalist ülkelerin dünyanın her yerinde neden olduğu toplumsal yıkım dünya halkları nezdinde bir yönüyle göç olup yollara düşüyor. Bu oyunda yerli işbirlikçiler de dahil hiç kimse masum değil.
Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika’nın yakın dönem en önemli problemlerinden bir tanesi düzensiz göç meselesidir. Bu noktada aslında ABD de dahil olmak üzere bu ülkeler sürekli yaşlanan bir nüfus gerçeği ile karşı karşıyalar. Bu ülkelerde doğum oranları sürekli düşüyor.
Yeni kuşak Avrupalı ve Amerikalı gençler emek yoğunu meslekler seçmiyorlar, genel olarak batılı gençlerin neredeyse tamamı daha az fiziki çalışma ve daha fazla para kazanılan büro işlerinde istihdam olmak istiyorlar.
Bu noktada özetlersek iki temel problem karşımıza çıkıyor. Bunlardan ilki, bu ülkelerde toplum içerisinde genç nüfusun oranı sürekli azalıyor; ikincisi ise, Avrupalı ve Amerikalı gençler fiziken çalışmaları gereken işlere rağbet göstermiyorlar.
Eğer yukarda yaptığımız tespitler doğruysa; ki bunu sadece biz söylemiyoruz, ilgili devletlerin iş kurumlarının tamamı söylüyor, bu durumda AB göç konusunda daha açık bir tutum içerisinde olmalı.
Fakat yaşadığımız gerçeklik hiç de böyle değil, hatta tam tersi bir süreç işliyor. AB gerek kurumsal düzeyde gerekse de tek tek AB ülkeleri aldıkları tedbirlerle ülkelerine daha fazla sığınmacı gelmesini engellemeye çalışıyorlar.
Türkiye, Fas, Cezayir gibi ülkelerle özel sığınmacı anlaşmaları imzalamaya, bu ülkelere para vererek sözünü ettiğimiz ülkeleri kendi sığınmacı politikalarının birer aracı haline getirmeye çalışıyorlar. Bu noktada AB’nin çevre ülkelerle yaptığı kendi adına en başarılı anlaşma muhtemelen Erdoğan Rejimi ile yaptığı geri kabul anlaşması olmalıdır.
Geçenlerde AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen yanına bugün Hollanda Kralı’na istifasını veren Mark Rutte ve İtalya Başbakan’ı Giorgia Meloni’yi de alarak “Göçmenlere karşı Avrupa’nın sınır bekçisi olmayacağız” diyen Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’i ziyaret etti.
Ziyaret öncesi AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa’nın bilinen beyaz tutumunu bir kez daha tekrar ederek Tunus’a sığınmacı kriziyle başa çıkmaları için 1 milyar euronun üzerinde yardım yapmayı düşündüklerini söyledi.
Bununla da yetinmeyen von der Leyen 150 milyon euroluk acil bütçe desteğinin gerekli anlaşmalar yapılır yapılmaz Tunus’un kullanımına hazır olacağını da sözlerine ekledi. Ayrıca İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin de IMF nezdinde Fas’a finansal destek sağlanması için çaba harcadığını da belirtmekte fayda var.
AB ülkeleri bir yandan göç yollarında devletleri para ile satın almaya çalışırken, diğer yandan da yoğun bir şekilde sınır güvenliğini artırmaya çalışıyorlar. Uzun bir süredir bütün Akdeniz, Avrupa ülkeleri için göçmenlerin avlandığı bir sahaya dönüşmüş durumda. Yine Polonya/Beyaz Rusya sınırında kayıtsız göçü önlemek için yoğun bir çaba var.
AB ülkeleri de dahil bütün modern kapitalist ülkelerin dünyanın her yerinde neden olduğu toplumsal yıkım dünya halkları nezdinde bir yönüyle göç olup yollara düşüyor. Bu oyunda yerli işbirlikçiler de dahil hiç kimse masum değil.
Bu sürecin en masum insanları emperyalist savaşlar yüzünden evlerini barklarını terk etmek zorunda kalan yoksul insanlar. Küresel kapitalizm fiyatları dünya ölçeğinde belirlerken ücretler yerel kalmakta ve insanlara açlığı ve yoksulluğu dayatmaktadır.
İkiyüzlülüğün başladığı yer tam da burası olmaktadır. Başta AB ülkeleri olmak üzere bütün metropol ülkeler üçüncü dünyayı açık pazarları haline getirdiler. En ucuz yerden alıp, emeğin en ucuz olduğu yerlerde üretip, en pahalı fiyattan dünyanın her yerinde satıyorlar.
Bu durum bütün dünyada muazzam bir gelir adaletsizliğine ve bunun sonucunda toplumsal yıkıma neden olmaktadır. Metropol ülkeler bununla da yetinmeyip bir yandan kendi ülkelerine yönelik sığınmacı hareketlerini durdurmaya çalışırken, diğer yandan da üçüncü dünyanın en yetenekli insanlarını ülkelerini terk edip kendilerine gelmeye teşvik ediyorlar.
Böylece bu ülkeler sadece kaynaklarını ve pazarlarını değil, yetenekli insanlarını da kaybetme tehlikesi ile yüz yüze kalmaktadırlar. Eğer gerçekten başta AB ülkeleri olmak üzere dünyanın geri kalan metropol ülkeleri göçü engellemek istiyorlarsa ilk elden sınır güvenliği ve devlet başkanlarına rüşvet vererek sorunu çözmek yerine daha adaletli bir dünya için çaba sarf etmelidirler.
Eskiden sadece kaynaklarını transfer edip açık pazara dönüştürdükleri üçüncü dünya ülkelerinin en yetenekli insanlarını kendi ülkelerine getirmeye çalışmak yerine, onların ülkelerinde kalıp kendi ülkelerinin kalkınmasına katkı sağlamalarına yardımcı olmalıdırlar.