Erdoğan‘ın BM konuşması ve timsah gözyaşları

Cafer TAR yazdı —

  • Suriye’de Rojava’yı yok etmeye çalışarak Filistin’de Gazze’yi var edemezsiniz; buradaki samimiyetsizliği başta İsrail olmak üzere herkes görür ve kimse sizin döktüğünüz gözyaşına inanmaz.

Samimiyet bir insanı değerlendirirken başvurulan en önemli parametrelerden biridir. Kimi insanlar özellikle ticarette ve siyasette asla sahip olmadıkları değerleri ve duyguları sanki bu değerlere sahiplermiş veya kendileri de kimi insancıl duyguları taşıyorlarmış gibi davranırlar. 

Halbuki bazen çoğunluk farkında olmasa da aslında insancıl duygular suistimal ediliyor ve birçok insanı bir arada tutan değerler araçsallaştırılıyordur. Eskiden de Türkiyeli politik yaşamda duygu sömürüsü ve değerleri suistimal etme bir gerçeklikti; Aziz Nesin’in meşhur Zübük romanı tam da bunu anlatır. 

Ancak bu durum son yirmi yılda zirve yaptı. AKP iktidarının belki de her milletten Türkiyeli çoğunluğa en büyük iyiliği onları bir tür yüzleşme sürecine sokması olacak. Belki o zaman samimi Müslüman'la bütün kutsal değerleri sadece iktidarda kalmak ve daha çok kazanmak için suistimal eden zübükleri birbirinden daha kolay ayırt eder. 

Her şeyin sahtesi kıymetsizdir ve bir süre sonra zarar verir; sahte Türkçülük, Müslümanlık, solculuk ve hatta Kürtçülük. Bir insan eğer bir düşünceye çok güçlü zarar vermek istiyorsa, ona yapabileceği en büyük kötülük o düşünceyi ifrata vardırıncaya kadar savunmaktır. 

Bununla günlük hayatta çok karşılaşırız; güya savunduğu değerler için hiçbir şey yapmamış kimi insanlar, sözüm ona savundukları değerleri en uç noktada saçmalığa varacak sahte bir militanlıkla savunur, sahte gözyaşları dökerler. 

İşte biz buna günlük kullanımda “timsah gözyaşları” diyoruz. Muhakkak okuyucularımızın büyük bir çoğunluğu biliyordur. Timsahlar avlarını yutarken gözlerinden yaş gelirmiş! Bazılarının döktüğü sahte gözyaşları da böyledir!

Filistin sorunu da işte böyle sahte Müslümanlığın sahte gözyaşlarının oluk oluk aktığı bir alana dönüşmüştür. Her çevreden birçok sahte Müslüman bir yandan güya Filistinliler için gözyaşı döküyorlar, diğer yandan ya İsrail’le ya da onun en büyük destekçisi olan güçlerle utanmazca iş tutuyorlar. 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bileşmiş Milletler ve sonrasında Washington ziyaretini, işte bu paradigmalar üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Gelin hep birlikte olup bitene bakalım.   

Erdoğan BM Genel Kurulu’nda birçok görsel malzeme ile desteklenmiş önceden hazırlandığı belli olan şov yönü özellikle öne çıkarılmış bir konuşma yaptı. Konuşmasında neredeyse sadece Gazze’de yaşanan insanlık dışı katliamdan bahsetti ve mümkün olan en fazla alkışı almaya çalıştı. 

Türkiye’de yaşanan felaket boyutlarına ulaşmış; yoksulluk, yolsuzluk, anti/demokratik baskılar nedeniyle itibari yerlerde sürünen Erdoğan çareyi bu tür şovlarda arıyor. Halbuki bunun çözümü var ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ona çözümün nasıl olması gerektiğini bizzat gösterdi.

Dış politikada her türden gerici çetelerle ortaklığı esas almış, bölgesel denkleme sadece oyun bozucu olarak dahil olan bir ülkenin lideri sadece ABD Başkanı Trump’ı Beyaz Saray’da ziyaret ederek meşruiyet kazanamaz. 

Ayrıca kendilerine yakın inşaat firmaları üzerinden yıllarca kamu kaynaklarını -Limak, Kolin, Cengiz, Kalyon gibi- dağıtan bir iktidarın Ortadoğu’da özellikle de Filistin ve Suriye’de ellerini ovuşturup sıranın kendilerine gelmesini beklemediklerini kim iddia edebilir. 

Gazze için bu kadar gözyaşı döküp sonrasında Beyaz Saray’da İsrail’in Gazze saldırılarının en büyük destekçisi pozisyonunda olan ABD Başkanı Donald Trump’la oturup özellikle Halk Bankası gibi utanç verici bir davanın pazarlığını yapmak çok da kabul görür bir şey değil. Halbuki orada mesele sadece BM Genel Kurulu’nda değil, Genel Kurul dışında da demokrasi ve adaleti savunmak olmalıydı. 

Her gün Rojava’yı tehdit edip başta Tişrîn Barajı olmak üzere, insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan altyapıyı bombalayıp sonra da Gazze’de gözyaşı dökemezsiniz. Dökerseniz size kimse inanmaz. “Filistin özgür olsun; Kürdistan köle!”, bunu da diyemezsiniz! Derseniz başta Kürtler olmak üzere dünyanın geri kalanından tepki alırsınız. 

Erdoğan iktidarı eğer Gazze katliamına karşı inandırıcı bir şey yapmak ve oradaki insanların yaşamını kolaylaştırmak istiyorsa, Türkiye’ye döner dönmez ilk iş Kürt Halk Önderi’nin bütün Ortadoğu bulmacasının çözümü olan “Demokratik toplum, barış ve  pozitif entegrasyon” sürecini hızlandırmak için çaba sarf etmelidir.

Suriye’de Rojava’yı yok etmeye çalışarak Filistin’de Gazze’yi var edemezsiniz; buradaki samimiyetsizliği başta İsrail olmak üzere herkes görür ve kimse sizin döktüğünüz gözyaşına inanmaz. 

Ortadoğu artık bir halklar ve inançlar hapishanesi olmaktan çıkmalı ve her türden çeşitliliğin özgürce kendini ifade edebildiği, yoksulluğun ve yoksunluğun bitirildiği adeta bir cennet bahçesine dönüştürülmelidir. 

Yetmedi mi bu kadar acı?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.