Ortadoğu denklemine dönüş ve Kürtler

Cafer TAR yazdı —

  • Türkiye bir yol ayrımına gelmiştir; ya demokratik toplum, barış ve bütün bölgeyi içine alan pozitif bir entegrasyonu esas alacak ya da kendisi de dahil bütün bölgeyi ateşe atacaktır.

Ortadoğu‘da hemen hemen her ülke bir diğerinin iç işlerine karışıyor, fakat her defasında kamuoyuna bunun tam aksini ifade ediyor. İsrail‘in İran‘a karşı başlattığı 13 Haziran saldırısı öncesi İran‘ı düşünün. İran sadece İran‘da mıydı?

İran‘ın meşhur Kudüs gücü başta Suriye olmak üzere Lübnan, Yemen ve Irak‘ta başat askeri güce dönüşmüştü. Bu ülkelerdeki paramiliter örgütlenmeler ve resmi ordunun bir kısmı Kudüs gücü tarafından bizzat sevk ve idare ediliyordu.

Yine sözüm ona başka ülkelerin iç işlerine karışmayan Türkiye; Suriye‘de, Irak‘ta, Azerbeycan‘da, Libya‘da ve daha bir çok ülkede ne yapıyor? Tabii ki tıpkı İran gibi diğer ülkelerin iç işlerine karışıyor. ÖSO ve HTŞ‘nin Türkiye ilişkileri bizzat bu iç işlerine karışmanın en açık kanıtı olmaktadır.

Yine Türkiye‘nin KDP ile ilişkileri de iki eşit arasındaki diplomatik ilişkilerin çok gerisindedir. Açıktır ki Türkiye, KDP üzerinden Kürtleri ve dolayısıyla bölgeyi kendi kontrolü altına almaya çalıştı. Yine Türkiye‘nin Hamas siyaseti de aslında aynı kaygılarda kurgulanmış gözüküyor.

Erdoğan Türkiye‘si Hamas üzerinden Arap sokağını ve Türkiyeli her milleten samimi müslüman ve vicdan sahibi insanları yedeklemek istiyor. Türkiye‘nin ve Erdoğan‘ın gerçekten Filistin sorununa samimi bir ilgisi olsaydı Ortadoğu‘da İsrail/Filistin gerilimi bu noktalara kadar gelmeyebilirdi. Fakat Erdoğan yönetimi bizzat Filistin‘in iç işlerine karışarak El Fetih‘e karşı Hamas‘ı öne çıkardı ve geldiğimiz nokta bu olmaktadır. 

Ortadoğu‘da tıpkı diğer ülkeler gibi İsrail de tabii ki başka ülkelerin iç işlerine karışıyor ve bu ülkelerdeki genel ortamı kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemeye çalışıyor. Fakat İsrail, Türkiye ve İran gibi diğer bölgesel ülkelerden farklı olarak gelişmiş askeri ve istihbarat teknolojilerine sahip. Buna sahip olduğu ittifakları da eklerseniz karşınıza muazzam asimetrik bir durum çıkıyor. İşte bu asimetrik güç ilişkisi Türkiye’yi en hafif tabiri ile endişelendiriyor. 

Bölgede İran en azından bir süre için devre dışı kalmış gibi gözüküyor, fakat İran‘ı asla küçümsememek gerekir. İran sadece İran değildir, İran‘ın tarihin derinliklerinden gelen muazzam derinlikte bir arka planı var. Ayrıca İran‘ı bir tarihsel süreklilikte ele almak gerekir, mevcut rejim gitse bile İran bölgesel bir güç olarak muhakkak gelecekte de bölgenin önemli ülkelerinden biri olmaya devam edecek.

Bu aşamada gerilim bir süre sonra Türkiye/İsrail hattına kayacak gibi gözüküyor. Her iki ülke başta Suriye sahası olmak üzere, Doğu Akdeniz başta olmak üzere bütün Ortadoğu‘da yoğun bir rekabet içerisindedir ve bu bir kayıkçı kavgası değil; bu gerilimin sahici bir arka planı var.

İsrail eskiden kendi güvenliği açısından Türkiye‘ye büyük önem verirdi. İsrail uzunca bir süre başta Saddam ve Esad olmak üzere bölgenin diğer önemli güçlerine karşı Türkiye ile ittifakı öne alan bir politika sürdürmüştü. Bu noktada Türkiye‘nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı giriştiği kirli savaşta uzun yıllar boyunca en önemli bölgesel müttefiki İsrail olmuştur.

Türkiye‘nin günümüzde çokça övündüğü İHA’ların Türkiye‘de kullanımı İsrail‘in desteği ile olmuştur. Fakat ikibinli yıllarda Kürt Halk Önderi’nin yoğun barış çabaları sonucu Kürt sorununda eli biraz rahatlayan Türkiye, geçmişte İsrail‘in kendisine yaptığı yardımları çabuk unutmuş ve hızla Sunni/Arap sokağında etkili olabilmek için İsrail karşıtı bir noktada konumlanmıştır. Gelinen noktada Türkiye/İsrail ilişkileri başta güven olmak üzere her anlamda çıkmaz sokağa girmiştir.

Türkiye‘nin Hamas ve HTŞ‘yi arkalayan siyaseti sadece İsrail‘de değil, diğer bölge ülkelerinde de derin bir endişeye neden olmaktadır. Özellikle Doğu Akdeniz‘de ortaya çıkan gaz ve petrol rezervleri, İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan arasında ortaya çıkan işbirliğine sonrasında Mısır‘ın da dahil olması, AB ve ABD‘nin bu ittifakı desteklemesi Türkiye‘yi bölgede bir tür adı konulmamış tecrit pozisyonuna itmiştir.

Ayrıca gelinen noktada son gelişmeler İsrail hava kuvvetlerinin geldiği noktayı ortaya koyması açısından da oldukça öğretici oldu; bölgede hiç bir ülke mevcut koşullarda İsrail hava kuvvetleri ile rekabet edebilecek durumda değildir ve bu durum İsrail‘e diğer ülkelerle gerilimde büyük bir üstünlük sağlıyor. 

Türkiye Şara rejimini Kürtlere karşı güçlendirmek için elinden geleni yapıyor, fakat bir türlü başarılı olamıyor. Türkiye Suriye‘de üsler kurmaya çalışıyor, istihbarat toplama merkezleri kuruyor, fakat İsrail her defasında gelip Türkiye‘nin bütün girişimlerini boşa çıkarıyor. Türkiye buna karşı hiç bir şey yapamıyor, eli kolu bağlı sadece izlemekle kalıyor. Sadece kimi zaman Erdoğan bağırıp çağırıyor, ama sadece bu kadar.

Bu noktada geriye sadece Türkiye‘nin kendi iç cephesini kuvvetlendirmek kalıyor. İşte bu kaygı Devlet Bahçeli‘yi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan‘ın kapısına götürdü. Türkiye gelinen noktada bölgesel denkleme geri dönebilmek için Kürtlerin yardımına gereksinim duymaktadır. Fakat karşılarında ne istediğini bilen, demokrasi ve insan haklarına gerçekten kalbi olarak bağlı, çevre dostu, cinsiyet özgürlükçü, bağımsızlığına ve halkının özgürlüğüne sonuna kadar bağlı bir önderlik var.

Türkiye bu noktada bir yol ayrımına gelmiştir; ya demokratik toplum, barış ve bütün bölgeyi içine alan pozitif bir entegrasyonu esas alacak ya da kendisi de dahil bütün bölgeyi ateşe atacaktır. Türkiye içeride Kürt sorununu çözmeden diğer bölge ülkeleri ile de sağlıklı ilişkiler sürdüremez ve Ortadoğu denklemine dönemez.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.