Mutlak butlan
Cafer TAR yazdı —
- Bütün bu kirli düzenin devam edebilmesi için iktidarın işlemeyen bir meclise ve zayıf siyasal partilere ihtiyacı var. Çünkü meclis ve sürekli kendine karşı seçim kaybeden siyasal partiler iktidarı meşrulaştırıyor.
- Kendi kontrolünde ve sürekli kendine karşı seçim kaybeden bir CHP’ye Erdoğan’ın herkesten daha fazla ihtiyacı var. CHP’ye yönelik bütün operasyonların arka planında Erdoğan’ın bu hesabı var.
Çok uzun bir süredir Erdoğan ve çevresi iktidara tutunabilmek için her şeyi göze alan bir noktada duruyorlar. İktidar siyasal olarak denetlenemiyor, çünkü artık fonksiyonel bir meclis yok. Eskiden meclis gensoru vererek gerekirse bir bakanı görevden alma hakkına sahipti, fakat bu artık mümkün değil.
AKP iktidarı ilk aşamada meclisi sadece görsel ve kendi varlığını meşrulaştıran bir kuruma dönüştürdü. Son yüz yılda diktatörlerin en sık baş vurdukları yalanlardan biri demokrasidir. Dikkat ederseniz en açık diktatörler bile bir noktadan itibaren kendilerini meşrulaştırmak için hiçbir işlevi olmayan meclislere gereksinim duymuşlardır. Erdoğan da demokrasiyi içerik olarak işlevsizleştirip şekli olarak tutmak için bir meclise gereksinim duyuyor.
İlk adımı meclisin yetkilerinin tırpanlanması olmuştu. İkinci aşamada ise siyasal partileri işlevsizleştirmek istiyor. Kendisine gerçekten muhalefet eden, iktidarını zorlayan siyasal partileri kendine bağlamak için bu yapılara müdahale ediyor.
Bunun ilk örneğini MHP içinde yaşamıştık; 2016 yılında Devlet Bahçeli MHP içerisinde kontrolü kaybetmişti, iç muhalefet parti içerisinde örgütlenmiş ve Devlet Bahçeli yerine Meral Akşener’i MHP Genel Başkanlığı’na hazırlıyordu. Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ, Koray Aydın gibi MHP’de etkili olan önemli isimler Devlet Bahçeli’nin aleyhine bir tavır almışlardı.
İşte bu noktada Türk siyasal yaşamının en önemli kırılmalarından biri yaşandı. Öncesinde sıkı Erdoğan karşıtı olan Devlet Bahçeli yargının kendisine uzattığı el sayesinde MHP Genel Başkanlığı’nı koruyabildi. Erdoğan/Bahçeli ikilisinin ortaklığını kimileri 15 Temmuz üzerinden izah etme eğilimindeler, fakat ben tam da burada, yani MHP içinde yaşanan iktidar mücadelesinde Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’den yana tavır almasının asıl belirleyici faktör olduğunu düşünüyorum.
Şimdi benzer bir süreç CHP için de geçerli gibi gözüküyor. CHP içinde neler olacağı sadece CHP’lileri ilgilendirmiyor, CHP’de kimin genel başkan olacağı Türkiye’nin bundan sonraki on yıllarını belirleyecek. CHP’nin yakın gelecekte iktidar olup olmayacağının da bir önemi yok, CHP iktidar da olsa, muhalefette de kalsa Türk siyasal yaşamında önemli bir parti olmaya devam edecek.
Biz mesela kimin CHP’de parti yönetiminde olacağını önemsiyoruz. Erdoğan da önemsiyor. Erdoğan için CHP’de kimin genel başkan olacağı çok önemli. AKP iktidarı bütün çabalarına rağmen ekonomik ve sosyal yıkımı durduramıyor. İçeride muazzam bir agresyon birikti, başta gençler olmak üzere bütün toplumsal kesimler geleceğe dair muazzam kötümserler.
Gençler gelecek umutlarını yitirdiler, yaşlılar ellerine geçen emekli maaşı ile kiralarını bile ödeyemez durumdalar. Türkiye’de ücret/fiyat dengesizliği tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kötü olmamıştı. Toplumun emeği ile geçinen kesimleri her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, sermaye çevreleri inanılmaz yüksek kâr oranları ile çalışıyorlar.
Mülkiyet hakları muazzam yara aldı; kimse ne canını ne de malını güvencede hissetmiyor. Eskiden daha çok Kürtler, solcular, Aleviler ötekileştirilir, uyduruk gerekçelerle göz altına alınırlardı. Şimdi bu keyfi uygulamalar bütün Türkiye’de ve muhtemel muhalif herkesi kapsar hale geldi. Hatta bir süredir işler tamamen çığırından çıktı; ekonomik rekabet de göz altı, tutuklama gerekçesine dönüştü.
Türkiye’de ekonomik suçlar günlük uygulama haline geldi. Ticari yaşamın içinde olanlar bizzat mevut işleyiş üzerinden bu türden suçları işlemeye zorlanıyorlar. İşte asıl çürümenin başladığı ve iktidarın elini güçlendiren yer burası olmaktadır. Bu noktada iktidar elindeki yargı sopasını istediği çevrenin kafasına vurma olanağına kavuşuyor, çünkü piyasadaki bütün oyuncular mevcut düzen nedeniyle bir biçimde mutlaka bir yerde yasallık dışına çıkmak zorunda kalıyorlar.
Bu noktada iktidar çok seçici. Kendine yakın çevrelere her yol mübah, mesafeli olanlar ise yargı eliyle önce terbiye, bu olmuyorsa tasfiye ediliyorlar. En son Habertürk sahiplerine yapılan operasyon Osmanlı’daki keyfi müsadere pratiğine benziyor. İşleyiş çok basit: “Yanlış yapmasına izin ver, takip et, bırak büyüsün, nasıl olsa bir süre sonra eğer denetleyemiyorsan veya payını vermiyorsa, nasıl olsa bir yerde çöküp hepsine yargı eliyle kayyum atayıp el koyacaksın!”
Yeniden başa dönersek aslında olan şu: Bütün bu kirli düzenin devam edebilmesi için iktidarın işlemeyen bir meclise ve zayıf siyasal partilere ihtiyacı var. Çünkü meclis ve sürekli kendine karşı seçim kaybeden siyasal partiler iktidarı meşrulaştırıyor.
İşte Erdoğan yeniden aynı yere, Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sine dönmek istiyor. Kendi kontrolünde ve sürekli kendine karşı seçim kaybeden bir CHP’ye Erdoğan’ın herkesten daha fazla ihtiyacı var. CHP’ye yönelik bütün operasyonların arka planında Erdoğan’ın bu hesabı var. Bu operasyon sadece CHP’ye indirgenemez, bu aslında Türkiye’de bütün demokratik yaşama bir operasyondur. DEM Parti’nin sürekli CHP ile dayanışmayı diri tutması yerinde bir tutumdur.
CHP’nin 38. Kurultayı ile ilgili iddiaların bir ölçüde haklı yönleri olabilir. Fakat bütün bu olup bitenlerin CHP’nin 38. Kurultayı’nda yaşananlarla ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkiye’de parti devletine geçit vermemek lazım, bunun için ne gerekiyorsa yapmak demokratik toplumun gereğidir.
