Beyaz tülbentlilerin evrensel isyanı
Kadın Haberleri —

Barış Anneleri
- Anneler, adalet ve barış talepleriyle yıllardır seslerini duyuruyor. Farklı amaçlarla yola çıksalar da, ortak bir acının ve kararlılığın simgesi haline geldiler.
Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran insan hakları mücadelelerinden Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri, adalet ve barış talepleriyle yıllardır kararlı bir direniş sergiliyor. Gözaltında kaybolan çocuklarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri ve savaşın sona ermesi için mücadele eden Barış Anneleri, farklı yollarla aynı acının ve umudun sesi oldu. Polis şiddeti, engellemeler ve önyargılara rağmen vazgeçmeyen bu anneler, toplumsal hafızada silinmez izler bırakarak insan hakları ve barış mücadelesinin simgesi haline geldi.
Kayıpların peşinde 30 yıl
Cumartesi Anneleri, Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri’nden ilham alarak 1995’te Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemlerine başladı. Gözaltında kaybolan ve “faili meçhul” siyasi cinayetlerle katledilen çocuklarının hesabını sormak için bir araya gelen anneler, 27 Mayıs 1995’te ilk eylemlerini gerçekleştirdi. Hareketin fitilini ateşleyen olaylardan biri, 21 Mart 1995’teki Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alınan Hasan Ocak’ın kaybolmasıydı. 55 gün boyunca ailesi ve arkadaşları tarafından aranan Ocak’ın işkence görmüş cansız bedeni, 15 Mayıs’ta kimsesizler mezarlığında bulundu. Cesedin, gözaltından beş gün sonra Beykoz Ormanı’nda köylülerce fark edildiği ortaya çıktı. Bu acı olay, kayıplara karşı adalet arayışını bir insan hakları mücadelesine dönüştürdü. Cumartesi Anneleri, o günden bu yana her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda toplanarak kayıplarının akıbetini soruyor.
‘Geride kalanlar aşkına’
1996’da kurulan Barış Anneleri İnisiyatifi ise Türkiye’de savaşın sona ermesi için mücadele ediyor. Ulusal ve uluslararası arenada barış taleplerine meşruiyet kazandırmayı hedefleyen inisiyatif, 1999’da Amed’den Ankara’ya “Geride kalanlar aşkına” ve “Biz anayız, barıştan yanayız” sloganlarıyla düzenledikleri ziyaretle dikkat çekti. Ancak polis engeliyle karşılaşan 40 kadın, Ankara’ya giremedi. 2004’te ise İstanbul, Amed, Êlih, Riha ve diğer şehirlerden gelen 120 kadın, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile görüşmek istedi. Beyaz başörtüleri ve ellerinde beyaz güllerle gelen anneler, görüşme gerçekleşmese de kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.Barış Anneleri, Newroz ve 8 Mart gibi etkinliklere katılarak, yurtdışındaki kadın gruplarıyla bağlar kurarak seslerini duyurdu. 2002’de Avrupa Parlamentosu’na davet edildi.
Görünmez ama kararlı mücadele
Kadınların barış ve adalet arayışı, çoğu zaman “doğal” karşılandığı için yeterince dikkat çekmese de, Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri’nin kararlılığı toplumsal hafızada derin izler bıraktı. Polis şiddeti, engellemeler ve önyargılara rağmen bu anneler, kayıplarının hesabını sormaktan ve barış için mücadele etmekten vazgeçmedi. Her iki hareket, Türkiye’de insan hakları ve barış mücadelesinin simgesi olarak varlığını sürdürüyor.
Plaza de Mayo Anneleri
Arjantin’in 1976-1983 yılları arasındaki askeri diktatörlük döneminde çocukları “kaybolan” annelerin başlattığı güçlü bir insan hakları hareketidir. 30 Nisan 1977’de, Azucena Villaflor de De Vincenti öncülüğünde 14 anne, Buenos Aires’teki Plaza de Mayo Meydanı’nda toplanarak kayıp çocuklarının akıbetini sormak için ilk eylemlerini gerçekleştirdi. “Kirli Savaş” olarak bilinen bu dönemde, yaklaşık 30 bin kişi kaçırılmış, işkence görmüş ve öldürülmüştü. Anneler, çocuklarının isimlerini ve doğum tarihlerini işledikleri beyaz başörtüleriyle her perşembe meydanda toplanarak sessiz ama kararlı bir direniş sergiledi. Askeri rejim tarafından “las locas” (deliler) olarak yaftalansalar da, hareket uluslararası dikkat çekti; 1978 Dünya Kupası’nda yabancı basın aracılığıyla dünya onların mücadelesini duydu. Azucena Villaflor gibi öncüler kaçırılarak öldürülse de, anneler pes etmedi. 1983’te demokrasiye geçişle birlikte adalet taleplerini sürdürdüler ve Abuelas de Plaza de Mayo ile kayıp torunlarını aramaya devam ettiler. Bugün, beyaz başörtüleri insan hakları mücadelesinin evrensel bir sembolü olarak, hafıza, hakikat ve adalet arayışını temsil ediyor.
Beyaz kıyafetli anneler
Liberya’daki iç savaş sırasında (1999-2003), Leymah Gbowee liderliğinde binlerce kadın, Women of Liberia Mass Action for Peace (Liberya Kadınları Barış İçin Kitlesel Eylem) hareketini başlattı. Hristiyan ve Müslüman anneler, beyaz kıyafetler giyerek barışçıl protestolar düzenledi, dua toplantıları yaptı ve hükümet binaları önünde oturma eylemleri gerçekleştirdi. Savaş lordlarını barış görüşmelerine zorlayan bu hareket, 2003’te savaşın sona ermesine katkı sağladı. Leymah Gbowee, bu çabaları nedeniyle 2011 Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.
Kayıp anneleri bir arada
Sri Lanka’da, 1980’ler ve 1990’lardaki iç savaş sırasında Tamil Kaplanları ile hükümet arasındaki çatışmalarda binlerce kişi kayboldu. Kayıp çocuklarının akıbetini öğrenmek isteyen anneler, Mothers of the Disappeared ( Kayıp Anneleri) adı altında bir araya geldi. Beyaz başörtüleriyle protestolar düzenleyen bu anneler, hükümetten hesap sorulmasını ve kayıpların bulunmasını talep etti.
Devlet şiddetine karşı
Meksika’da uyuşturucu kartelleri ve devlet şiddeti nedeniyle binlerce kişi kayboldu veya öldürüldü. 2011’de oğlu kaybolan Rosario Ibarra de Piedra gibi anneler, Mothers Against Violence (Şiddete Karşı Anneler) hareketini başlatarak sokaklarda yürüyüşler düzenledi. Bu anneler, kayıp çocuklarının bulunması ve faillerin cezalandırılması için mücadele ediyor.
Beslanlı Anneler
2004’te Rusya’nın Beslan kasabasında bir okulda yaşanan rehine krizinde 334 kişi, çoğunluğu çocuk, hayatını kaybetti. Çocuklarını kaybeden anneler, Mothers of Beslan (Beslanlı Anneler) hareketini kurarak adalet arayışına başladı.
Savaşa karşı asker anneleri
İsrail, on binlerce kurbanı olan savaşlarla boğuşan bir ülkedir. Yıllar boyunca halk fedakarlık ruhuna yaslandı. Nesiller boyunca anneler oğullarını soru sormadan savaşa gönderdi. Kendilerine verilen rolleri oynadılar.1997’de İsrail’in Lübnan işgaline karşı dört asker annesi tarafından kurulan Four Mothers (Dört Anne) hareketi, asker ölümlerinin artması üzerine barışçıl bir çekilme çağrısı yaptı. Kamuoyu baskısı oluşturan bu anneler, 2000’de İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesinde önemli bir rol oynadı. HABER MERKEZİ
* * *
Kimsenin çocuğu ölmesin diye
Barış Anneleri’nin kurucularından Müyesser Güneş, iki oğlunu kaybetmiş bir anne olarak mücadelenin ön saflarında yer aldı. “Gerilla annesi” olduğu için polis şiddetine, hakaretlere ve tutuklamalara maruz kalan Güneş, “Kimsenin oğlu ölmesin” diyerek barış talebini sürdürdü. Oğullarını yaşama döndürme şansı olmadığını bilse de, onların yalnızca “ölü ele geçirilen teröristler” olarak anılmasına razı olmadığını her fırsatta dile getirdi. Barış Anneleri İnsiyatifi 2005’te “Barış İçin 1000 Kadın” eylemi kapsamında Müyesser Güneş’in Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesiyle daha geniş bir görünürlük kazandı.
Polis engellemelerine ve önyargılara rağmen vazgeçmeyen Müyesser Güneş’in mücadelesi, tıpkı Plaza de Mayo Anneleri gibi, evrensel bir direniş sembolü olarak toplumsal hafızada yerini koruyor.