Bir konuşmanın ilham verdiği yazı
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Çözüm süreci hiçbir sonuç vermediyse örgütlenme imkanı verdi. Toplumu değiştirmeye aileden başlamalıyız. Aileden başlamak onu örgütleyerek değiştirmek ve dönüştürmektir.
"Şu an dışarıda kendimizi istediğimiz kadar örgütleyebiliriz. Bunun önünde bir engel yok. Örgütlenemiyorsak bu bizim kendi sorunumuz. Kendimizi sorgulamamız lazım. Bizim reflekslerimiz öldürüldü. Bizim artık uyuşturulmuş halden çıkarılmamız lazım. 90'lı yılların ruhuna yeniden dönmemiz lazım. Kim örgütlenirse o kazanacak. Eğer biz örgütlenirsek biz, onlar örgütlenirse onlar kazanacak. Sonuç olarak norm dışı güçler var. Bu kesimler müdahale ediyor. Halen devlet içinde de hakimler. Bunlara karşı örgütlenmemiz gerekiyor.”
İşte karşı karşıya olduğumuz devasa sorunlar, engeller, tehlikeler zincirinde, tüm zincir halkalarını sürükleyecek olan tutulması gerekli ana halka budur; örgütlenme…
Yukarıya aldığım paragraf, Veysi Aktaş’ın konuşmasından aktarılmıştır. Bu çok yalın, çok basit, şu sırada yazılan karma karışık yazılardan farklı olarak bir okuyuşta, ne durumda olunduğunu, ne imkanlara sahip bulunulduğunu ve ne yapılması gerektiğini herkesin anlayacağı bir paragraftır bu.
Ne durumdayız?
Birincisi; ne durumda olduğumuzdur: “Bizim reflekslerimiz öldürüldü.” Laf eğilip bükülmemiş. “Reflekslerimiz iyi ama biraz zayıf” gibi oportünizm kokan bir saptama yok. Gerçek durum çıplak biçimde herkesin yüzüne vurulmuş. 500 esnaf gezisinin, bin basın toplantısının kabarık “eylem listeleriyle hazırlanan raporlar” değil, her evde “üçer kişilik örgüt”, her sokakta “yüzer kişilik meclis”, her mahallede “10 bin kişiden oluşan 100 meclis”, her ilçede ve ilde “meclislerin birliği” soruluyor. Refleksi evlerimizde kaybettiğimiz anlatılıyor. Parti binasında canlı, evinde ise “ölü canlar” yatıyor.
İmkanlarımız ne?
İkincisi; ne imkanlarla karşı karşıya bulunduğumuzdur. “Şu an dışarıda biz kendimizi istediğimiz kadar örgütleyebiliriz.” Çözüm süreci hiçbir sonuç vermediyse örgütlenme imkanı verdi. Örgütlenme imkanlarının neredeyse sıfıra indiği zamanlarda yaşamıyoruz. Bu imkansızlıklar karşısında kimseden kendisini yakması, kayalıklardan aşağıya atması, intihar eylemleri yapması istenmiyor. “İstediğimiz kadar örgütlenecek imkanlara sahibiz” denmiş. Yeter ki isteyelim. Önce evden başlayalım. Sokağımızın örgütlenmesinde örgütlü evler arasında öncülük yarışına çıkalım. Kapımıza “bu ev ‘barış ve demokratik toplum’ komünüdür” yazılı pankart astığımız zaman yarış başlamış olacaktır. Kürdistan’da “büyük aile” nice deformasyona rağmen yaşıyor. Her ailenin bağrında bir komün örgütlemenin şu sırada sonsuz imkanları var. Ev kurtarılmış bölgedir.
Örgüt evde başlar
Sokaklarda şu sıralar “özgürce” yürüyoruz. Sakın “şükretmeyin”, çünkü yürümenin güvencesi ne Anayasa'dır ne de kanundur, sadece örgüttür. Örgüt dediğin ne parti binası, ne dernek lokalidir. Örgüt duvarlarında en az bir şehidin resmi, yanında “Serok posteri” ve PKK bayrağı asılı evdir, örgütün eşbaşkanları evin genç kadını ve erkeği, üyeleri, en yaşlısından bebeğine kadar aile fertleridir. Hedefi yandaki evin komünal örgütlenmesidir. Kazanılan her kuruş ortak kasaya konduğu, neyin nereye harcanacağı, kime ne kadar pay verileceği , yapılan tasarruftan hangi yoksul eve dayanışma yapılacağı, ne kadarının eylem masraflarına ayrılacağı komün toplantısında karara bağlandığı, özgür medyanın hep birlikte izlenip yorumlandığı, eylem çağrıları yapıldığında hazırlıklara başlandığı zaman devletin denetiminden, izlemesinden uzak, “özgür örgüt” yaratılmış olacaktır. Kimilerinin metropollerdeki “modern” ailelere bakıp, “batsın aileniz” dediği o ailelerden farklı olarak Kürdistan ailesinin “özgürleşme”, “erkek egemen hiyerarşiden kurtulma”, yani “örgütlenme” imkanı vardır.
Sosyalist ahlak inşası
O aile daha şimdiden o evin içinde “kolektif komünal ekonomiyi” kurduğu, eşitliği sağladığı, herkesten yeteneği kadar istenecek ve herkese ihtiyacı kadar verilecek ilkesini hayata geçirdiği zaman geleceğin sosyalizmini değil, sosyalist ahlakını kendi elleriyle inşa etmeye başlamış olur. Yaşlılar onursal eşbaşkan ana ve baba olarak “başköşede” oturur, evin yürütme organında genç kadın ve erkekler eşbaşkanlığı alır ve tüm kararlar konuşmaya başlayan çocuklar da içinde, müzakereci demokrasi yöntemiyle alınırsa bir de evin damına, her türlü lüks tüketimden uzak durarak bir güneş paneli inşa edilirse o evde artık “cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, komünal demokratik sosyalizmin” filizi yeşermeye başlar.
İhtilalci arkadaşım gülmeye başlıyor. Ona dedim ki, “şu çözüm sürecinin geçiş yasaları çıktığında dağdan inecek binlerce gencin o evlerin kapısından içeriye gireceğini, tüm evde dağların temiz havasının eseceğini, aile bireylerinin evlerine şeref kazandıran o gerillanın etrafında coşkuyla kenetleneceğini ve o gerillanın burada acemice anlattıklarımı benden çok daha iyi annesine, babasına, kardeşlerine, akrabalarına anlatacağını ve “evde devrim” yapacağını düşün ve sonra gül”…Ardından “bir bu evlere bak, bir de kendi partinin gizli ‘hücrelerinde’ yaşadığın sonu gelmez kavgaları, bölünmeleri, yenilgileri düşün” diye ekledim.
Yeni tarzda örgütlenme
Lenin, 'Ne Yapmalı' kitabında “Bana bir örgüt verin, Rusya’yı yerinden oynatayım” demişti. Şimdi yaşasaydı “bana bir Kürdistan evi verin, dünyayı yerinden oynatayım” derdi. Arkadaşım Lenin’in “üç kişilik parti hücresiyle” Rusya’yı yerinden oynatmasına gülmüyor da, topluma yabancı olmayan, onun en küçük parçasını oluşturan “Kürt ailesi” dediğimiz organik örgütsel hücreye dayanarak dünyayı oynatma sözüne gülüyor. Günümüzde “Ne Yapmalı” sorusunun cevabı yine aynıdır: Örgütlenmeli…Ama yeni tarzda örgütlenmeli…
Bu yazıda sosyalizme “devrimsiz” gidileceği söylenmiyor. Tersine her evdeki devrimler yoluyla gidilecek deniyor. Devrim gelip çattığında gizli hücreli partiyle iktidarı yıkmak mümkündür ama kıyaslayın, milyonlarca insanın sosyalizme hazırlanmış evlerdeki örgütlenmesi mi sosyalizme götürür, yoksa toplumun küçük bir azınlığı olan “öncü parti” mi? Komünalist Apocu tez bu soruyu cevaplamıştır.
Aileden başlamalıyız
Diyalektik bize “habbe kubbenin içinde değil, kubbe habbenin içindedir” der. Kubbe, tüm maddi ve manevi varlıklarıyla tüm toplumdur; habbe toplumun en küçük birimi, klan ya da ailedir. Tıpkı gen insanın içinde değil, insanın gen içinde olması gibi. Hücreyi bilmeden ne insanı ne de hayvanı ve bitkiyi anlayabiliriz. O halde toplumu değiştirmeye aileden başlamalıyız. Aileden başlamak onu örgütleyerek değiştirmek ve dönüştürmektir. Kürdistan ailesi, o ailelerin toplamından oluşan aşiretler, “feodaldir” denilerek ne kadar küçümsenirse küçümsensin, binlerce yıl öncenin komünal kültürünü, tüm deformasyonlara rağmen bağrında barındırıyor. O nedenle Mezopotamya toprakları yalnız uygarlığın değil, Konfederal Komünal devrimci sürecin bereketli toprağı oluyor. Bu toprakların evladı Apo’nun günümüzde tüm devrimci güçlerin arasından, geçenlerde yapılan konferansta bir konuşmacının dediği gibi, bir “ışık” olarak parlaması rastlantı değildir. Geceleri Kürdistan dağlarında 41 yıldır gözünüze çarpan “kıvılcımlar” da öyle.
