CHP ve AKP hesaplaşması
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Her iki parti arasındaki dalaşma, basit bir iktidar kavgası olmaktan çıkmıştır. Yaşanmakta olan durum, AKP’nin Kemalizm’e hesaplaşmasıdır. İki zihniyetin çarpışmasıdır. Siyasi muhalefeti hukuk garabetiyle etkisiz hale getirmektir. AKP, fiili iktidarını fikri iktidarla tamamlamaktır.
CHP’deki iç hesaplaşmaların yanı sıra AKP’nin dayattığı baskılar, Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu en temel yapısal sorunlar çözüm beklerken, iktidar ve muhalefetin birbiriyle boğuşuyor olması ciddi bir rejim krizidir.
CHP etrafında dönen tartışmaları, yazboz tahtasına dönmüş Türkiye gündeminin temel malzemesi olmasını farklı bakış açısıyla okunmasında fayda vardır. Aksi takdirde kedi-fare oyununa dönen CHP-AKP çekişmesini çözmek zorlaşacaktır.
CHP’nin içinde ve dışında, siyasi ve hukuki alanda oynanan oyuna gözü kapalı dalmak, iktidarın değirmenine su taşımaktan başka işe yaramayacaktır.
Öncelikle her iki parti arasındaki dalaşma, basit bir iktidar kavgası olmaktan çıkmıştır. Yaşanmakta olan durum, AKP’nin Kemalizm’e hesaplaşmasıdır. İki zihniyetin çarpışmasıdır. Siyasi muhalefeti hukuk garabetiyle etkisiz hale getirmektir. AKP, fiili iktidarını fikri iktidarla tamamlamaktır.
Türkiye’nin yaşadığı siyasi sıkışmışlığı ve buna yol açan AKP iktidarını yeni baştan tanımlamak gerekecektir. AKP, Türkiye’nin başına gelmiş en büyük bela olması, geçmişteki iktidarlara benzer herhangi bir iktidar olmayışından kaynaklanmaktadır. AKP, sadece siyasi bir iktidar değildir. Devlet organları haline gelmiş bir proje parti iktidarıdır. Siyasi olduğu kadar, askeri bir iktidardır. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak kendi tekeline alan, halkın sosyal yaşamına, kamusal alan sayılacak bütün alanlara müdahale ederek, zihniyetine göre bir Türkiye şekillendirmektir.
AKP, kendisine muhalif gördüğü bütün kaleleri düşürmüştür. Yasamayı, yargıyı, bürokrasiyi, baroları, sendikaları, işveren dünyasını, medyayı, orduyu, emniyeti, eğitim kurumlarını ve aklımıza gelebilecek bütün kurumları ahtapot gibi sarıp sarmalamıştır. Hepsiyle hesaplaşmıştır. İradesini kırarak kendisine bağladığı bu kurumları istediği gibi kullanmaktadır. Etkisi altına alamadığını ise baskıyla sindirerek işlevsiz hale getirmiştir. Şimdi sıra siyasi muhalefetin defterini dürmeye gelmiştir.
AKP-MHP ittifakı, Türkiye’de yeşil faşizmi, dört başı mamur bir iktidar gibi kurumlaştırmanın yol haritasına uygun politika yürüttüklerine hiç kuşku yoktur. Her sabah yeni bir operasyona uyanan Türkiye halklarını kendi gündemleriyle oyalama yönteminde mahir hale gelmişlerdir. İktidarda ebediyen kalmanın sırrını çözmüş gibidirler.
Yeşil faşizm, devletin bütün kurumlarını ele geçirmiştir. Dağınık ve örgütsüz toplum, etkisiz pasif muhalefet faşizmin işini kolaylaştırmıştır. Diz çöktürmediği ve çöktüremeyeceği kişi ve kurum yok gibidir. Sıra, belki de düşürülmesi gereken son kale olan siyasi muhalif cepheye gelmiştir. Ana muhalefete gücü yeterse ortadan kaldıracaktır. Ki, bazı belediyelerden sonra CHP’nin İstanbul il Başkanlığı’na kayyum atama denemesi de buna işarettir. Eğer gücü yetmezse her yönüyle markaja alarak, pres uygulayarak siyaset yapamaz kötürüm bir hale getirecektir.
CHP, alışa gelmiş siyaset tarzıyla muhalefet yapmaktan sonuç alamayacağını bilmelidir. AKP’yi bir parti olmaktan ziyade, dinci ve milliyetçi kimliğiyle yan yana gelmiş cumhur ittifakının, yeşil-faşizm sarmalıyla devlet kurumlarını ele geçirmiş diktatoryal bir iktidar aygıtıdır. İktidarı kolay terk etmeyeceklerini de bilmelidir. CHP, her gün faşizmden kötek yiyerek güç kaybetmekten kurtulamayacağını da iyice bilmelidir.
CHP, uzun yıllar pasif muhalefette kalmasının nedenlerini sorgulamadan, son seçimlerde birinci parti olmasıyla doğan fırsatları değerlendirmede yetersiz kalacaklarını şimdiden okumak mümkündür.
CHP’nin birinci parti olması kendi öz gücüyle gerçekleştirdiği bir başarı olmadığı bilinmektedir. Mansur Yavaş, Özlem Çerçioğlu gibi Kürt karşıtlığı yapan ırkçı, faşist çıkışlara rağmen Kürt seçmen politik tercihini bilinçli yapmış ve siyaseten AKP’yi tahtından etmiştir. Seçimlerden bir başarı hikayesi çıkarılacaksa Kürt seçmenin politik tercihini kent uzlaşmasından yana yapmasını göz ardı etmemek gerekir.
Türk tipi faşizmin kök salmasına hizmet etmiş ve hatta ön açıcı olmuş CHP’nin ciddi bir arınmaya ihtiyacı vardır. Erdoğan’a siyasetin önünü açan Deniz Baykal’dan, ‘yetmez ama evet’ diyerek Erdoğan’ı destekleyen Kemal Kılıçdaroğlu’na kadar, Kürt sorununa bakışlarındaki sakatlıklar da eklenince CHP’nin içine düştüğü bugünkü manzara kaçınılmaz olmuştur.
Cumhur ittifakından oluşan yeşil faşizmin yasal, siyasal, hukuksal zeminde mücadele eden bir iktidar olmadığını artık anlamak gerekir. Sandıkla gideceğini düşünmekte bu saatten sonra saflık olur. Barış süreci adı altında Kürt sorununa göz kırpması da çok inandırıcı gelmiyor artık. Çünkü barış süreci sallantıdadır. Meclis Komisyonu’nda somut adımlar atılmazken, Rojava düğümü de kılıç tehdidi altında ve henüz çözülmüş değildir.
Demokrasiye düşman, despotik uygulamalarla Türkiye’yi karanlığa sürükleyen AKP hükümetinin karşısına geniş demokratik bir cephenin oluşturulması kaçınılmazdır. Türkiye halkları, faşizme karşı birleşik direniş cephesini örgütlemeleri zorunlu hale gelmiştir.
