Çocukluğum, Muş ve Ermeniler

Forum Haberleri —

  • Muş’un Ermenilere yapılan katliamın merkezinde olan bir ilin olduğunu görmek dehşet verici. 1914-1916 yıllları arasında bu ilde Kürtlerin de dahil olduğu sistematik yıkım ve katliam bu şehrin utanç tarihini oluşturmuştur.

ELYAS MUHTAR

Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihindeki meşhur 90’lı yıllar benim çocukluğuma denk gelen zorlu yıllardı. Yaşadığımız köyün yakılması ve boşaltılmasından dolayı yaşamımızı devam ettirecek başka bir yer bulmamız gerekiyordu. Biz daha köyde iken daha önce Muş’ta esnaflık yapan dayımın önerisiyle şu an eski Çarşı diye anılan Kale mahallesinin altında bir yerlerde bir ayakkabı dükkanını devren satın aldık.

Terörist diye anılan bir köyden göçertilen aileler olarak geldiğimiz şehir ortamında farklı bakış ve söylemlere maruz kaldığımızı hatırlıyorum. Komşumuz -ki kendisi de Kürt- çocuklarına aile ile ilişkilenmemeleri gerektiğini, bizim terörist olduğumuzu tehlikeli olduğumuzu salık veriyordu. Bulunduğumuz çarşıda da bu olumsuz bakış açıları da ziyadesiyle mevcuttu. Özellikle Muş’un yerlileri olarak anılan tek tük dükkan sahiplerinin bize yaklaşımı o yaşlarda üzerimde ciddi bir ağırlık yaptığını anımsıyorum. Kendilerini bizden çok ayrı bir yerde tutan bu insanları merak etmiyor değildim. Şehirli olmanın özellikleri diye değerlendiriyordum kendimce. Şehirli üstten bakar, köylü doğmak bir dezavantaj diyordum.

Muş gibi küçük ve yoksul bir şehrin insanlarının bu kendilerini algılayışını sadece bizim köyün durumu ilgili olduğunu düşünüyordum. Zaman içerisinde çok bütünlüklü olmasa da şehirli bu kesimin bize bakış açıları ve değerlendiriş tutumlarının tarihsel olabileceği, denk geldiğimiz duyduğumuz bilgi kırıntıları ile mümkün oldu. Fakat şehir katı bir Müslüman-Sünni inancının kişilikleri ve kurumları aracılığıyla yaratılan kültürde bunlar tartışılması bir kenara akla bile getirilmemesi gereken şeyler olarak yasaklanmıştı.

Şehir merkezi ve bazı köylerde vaktiyle Ermenilerin yaşadığı, bunların katliamdan geçirilip başka yerlere sürüldüklerini duyduk. Fakat içerisinde bulunduğumuz şehre uyum sağlama açısından Ermeniliğin bir ırktan ziyade canavarca hisleri olan dinsel bir tanımlamaya daha yatkın buldum kendimi başlarda. Sonraları çarşıda bir aileye yönelik önceden Ermeni oldukları ve sonradan Müslümanlığı kabul ettikleri yönünde dedikodular duydum. Dükkanlarında insanca tavırlar sergileyenleri gözlemlediğimde Müslümanlığın kendilerine çok yaradığı sonucuna varıyordum. Fakat iyi insanlardı en taşlılarının birkaç konuşmasına şahit oldum bilmece sayılabilecek özellikleri vardı. Okul hayatımda da benzer ilişki ve çelişkiler oldu. Daha ortaokulda iken sınıfsal çelişkiler sayılabilecek uygulamalara maruz kaldık. Kayıt olduğum okul Muş’taki seçkin ailelerinin tercih ettiği okullardandı. Bu çocuklar bize göre farklı yaşıyor, farklı giyiniyor, farklı hissediyorlardı. Özenti duyabileceğimiz aile ilişkileri vardı. İlk işim bu kızlardan birine aşık olmaktı ki üst sınıftan birine aşık olmanın dayanılmaz duygularını yaşadım. Köylü göçertilmiş alt sınıftan birinin öğretmen kızına platonik duyguları. Bu duygularım tabi ki yalnız bir insana değil bir bütün ile kabul edilmediğimiz şehire bir hayranlığın dışavurumuydu.

Lise hayatımın sonuna kadar bu duygularım devam etti. Sünni, arabesk ve platonik duygular besleyen tuhaf birine dönüşmüştüm. Şehirli olma yolunda büyük yol katetmiştim. Ta ki sınıf içerisinde Çerkes ve Ermeni kökenli birinin çatışmasına şahit olduğumda kafamda sorular belirmeye başladı. Birbirinin kökenini bilen bu sınıf arkadaşlarım karşılıklı Ermeni tohumu ve Rus tohumu söylemleri bana nefret söylemi gibi gelmişti. Ayrıca okulda Alevi arkadaşlarımız vardı. Bizim de dahil olduğumuz onları karalama ve bazı kötü şeylerle itham etme tavırları sergiliyorduk. Muş ilinin böyle farklılıklara hiç de tahammülü olmayan kültürünü biz de edinmiştik.

Bu şehir kültürlerinin, yaşam şekillerinin oluşumu anlık veya kısa süreli değil geçmişe dayalı yüzlerce binlerce yılı aldığı bilinen bir gerçeklik. Şehirdeki bir bireyin bir olay karşısındaki tutumunun ardında da böyle bir tarihsellik yatmakta olduğunu anlamış bulunmaktayız.

Yerleştiğimiz şehir merkezinin bu tek tipçi, tek mezhepçi ve feodal yönü devlet politikalarıyla her dönem desteklenmiştir. Davranışlarının altındaki temel nedenlerin; korku, suçluluk duygusu ve tahammülsüzlüğün yattığı söylenebilir. Kentin asli unsuru olan bir halkına yapılanların ortak duyguları.

Sonradan, farklı yollardan öğrendiğim veya resmî tarihte yanlı ve gerçekliği manipüle edilen yoluyla Ermenilere yapılan katliamın merkezinde olan bir ilin olduğunu görmek dehşet verici. İl merkezinde, bağlı ilçe ve köylerin eski isimleri üzerine kısa bir düşünce bile neler yaşanmış olabileceği üzerine ciddi ipuçları vermekteydi. 1914-1916 yıllları arasında bu ilde Kürtlerin de dahil olduğu sistematik yıkım ve katliam bu şehrin utanç tarihini oluşturmuştur. Bu halka ait insanların kurşuna dizildikleri, ahırlarda canlı canlı yakıldığını, kız çocuklarına el konulduğu, ibadethanelerinin tahrip edilmesi gerçekliği insani duygulara sahip herkeste derin bir üzüntüye sahip olmuştur.

Kendi öz ülkelerine kafileler halinde ürkek dolaşmalarını birkaç yıl önce gördüğümde, kendi adıma utanç duydum. Kentte daha önceden yaşamış büyüklerinin anlatımlar üzerinden belirli yer ve işaretlerden sonra kimseden yardım almadan hiç görmediği yerleri biliyor olan Ermenilerin hikayesi kadar kente dair dokunaklı çok az şey vardır. Bu tarifsiz acıların yaşatılan halkı anlamak gerektiğini ve kendilerinden bir özür dilememiz gerektiğini derinliklerime kadar hissediyorum.

Ermeniler tarihsel olarak Hıristiyanlığı ilk kabul eden halk olarak bu kentin büyük bir özgünlüğünü oluşturmuştur. Kentli özellikleri gelişkin, zanaatçi olan bu halk uygarlık değerlerini Muş’ta tesis etmeye çalışmışlardır. Kendi topraklarından insan onurunu zedeleyecek yol ve yöntemlerle buradan silinmelerini gün geçtikçe büyük bir kayıp olduğunu anlayabiliyor ve hayıflanıyorum. Küçük bir ilde birçok halkın bir arada yaşayacağı ülkenin en özgün kentlerinden bir olmanın bütün özellikleri ortadan kaldırılmış ve bugün bir bireyi geliştirmekten alıkoyan bağnaz bir şehir dokusu yaratılmış olduğunu görüyoruz.

Kente dair tarihsel yoğunlaşmalarım sırasında ister istemez kendi yaşantımın içerisinden bunlara ilişkin fikir veren ipuçları da gözümde canlanıyor. Üniversite ve Kürt halkının aydınlanma sürecinden faydalanmasak nasıl bir insan olabileceğimiz çok aşikardı. Bu yönü ile geriye çekilen bu kentin gelişimine katkı sunmak için bu tarihsel hatanın kolektif olarak bilinçaltından çıkarılıp anlaşılması gerektiğinin farkına varılması gerektiğini düşünüyorum.

Farklılıklarımızın zenginlik olduğunun anlaşılması bile herkese yetecek kadar güzelliği açığa çıkaracağını dünya tarihinde biliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.