Dersim vekili Hasan Hayri’den Kobanê Davası’na

Forum Haberleri —

  • Devletin Kürtlere karşı sürekli saldırmasının devlet stratejisinin bir gereği olduğu ve onun zaman zaman güler yüzlü olmasına aldanmamak gerektiği her zaman vurgulandı.

HÜSNÜ ÇAVUŞ

“Sahte hayallere, ilişkilere ve kişiliklere dayanmayın. 
Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin. Çare sizsiniz.“ A.ÖCALAN

Devletin Kürtlere karşı sürekli saldırmasının devlet stratejisinin bir gereği olduğu ve onun zaman zaman güler yüzlü olmasına aldanmamak gerektiği her zaman vurgulandı. Bu nedenle TC devleti ile olumlu ilişkiler geliştirilebileceği gibi hayallere aldanmamak ilkesel bir duruş olmak durumundandır. Bu duruşu özellikle Nuri Dersimî, Zarife ve Alişêr’de görebilmekteyiz. Onlar Kürdistan’ın kurulması ve tanınmasında ısrar ederlerken, Dersim mebusu Hasan Hayri’de ise bunun tersini görmekteyiz. Seyid Rıza, her zaman devletle diyaloğu esas alırken, ne Kürt ne de Alevi kimliğinden taviz vermemesi ve teslimiyeti reddetmesini de bilmiştir. Fakat tarih boyunca Kürtlerin barış ve uzlaşmaya dayalı çabalarının hep karşılıksız kaldığını da hatırlamalıyız.

Hasan Hayri Dersimlilerin M.Kemal ile birlikte hareket etmesini / kurulacak cumhuriyete yardımcı olunması gerektiğini savunuyordu. Zaten Meclis konuşmalarında da bu açıkça görülmektedir. Örneğin 18 Kasım 1920 tarihli Meclis konuşmasında Dersimlilerin Meclisi koruma kararlılığında olduğunu belirtmiştir. Fakat diğer yandan Alişêr ve arkadaşlarının bağımsız Kürdistan taleplerini de provokatif bularak, hainlik yaptıklarından ve İstiklal Mahkemeleri’nde esas olarak bunların yargılanması gerektiğinden de bahsederek, Meclisin bu insanlara karşı harekete geçmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ama diğer yandan Hasan Hayri, Kürt ve Alevi kimliğinden de asla taviz vermemiştir. Onun için esas olan M.Kemal’le ittifaktır. Çünkü Cumhuriyetle birlikte çok kimlikli bir sistemin kurulacağına ve bu yönlü verilen sözlere inanmış ve diğer Dersimli vekilleri de iknaya çalışmıştır. Aslında kandırılmıştır.

Lozan sürecinde M.Kemal’in H.Hayri ve diğer Kürt vekillerin Kürt ulusal kıyafetleriyle Meclise gelmelerini istemesinin bir tuzak olduğunu da görememişlerdir. Kürdistan toprakları dört parçaya bölündükten sonra devletin güler yüzlü ve dost görünümlü liderlerinin davranış ve sözleri kökten değişmiş, ırkçı-sömürgeci ve işgalci yüzleri daha da belirginleşmiştir. Alişêrlerin daha başından bu devlete güvenmemelerindeki haklılıkları kanıtlanmıştı. H. Hayri ise bu ihaneti ancak yargılandığı Elazığ (Elaziz) mahkemesinde anlayabilmiştir. Orada kendisine ulusal kıyafetleri neden giydiğine ilişkin soruya verdiği cevap bize İmralı görüşmelerini ve Kobanê yargılanmalarını hatırlatmaktadır. Elbiseleri M.Kemal’in isteği üzerine giydiklerini belirtirken, nasıl bir tezgahın içine düşürüldüğünü anlamış mıdır bilinmez ama, idam sehpasında bu oyunun farkına vardığı kesindir. Bir tarafta Hamdi Bey, Fevzi Çakmak ve diğerlerinin raporlarında belirttikleri, “Dersimliden adam olmaz. Dersim’e koloni gibi davranmak gerekir" sözleri ve 1926’da Dersim’in koloni olarak ele alınıp Türkleştirilmesi kararı. Diğer tarafta ise Dersimli Alevi Kürtlerin ısrarla diyalog ve uzlaşma yolları ve ortak yaşamda ısrar çabaları.

Sonuç: 1921 Koçgiri, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı, Zilan ve 1937-38 Dersim soykırımı. Yani Kürtlerin ortak yaşam ısrarının devletteki karşılığı hep katliam, sürgün ve asimilasyon olmuştur. Devletin diyalogtan anladığı teslim alma, Türkleştirme ve siyasal devletçi İslam’a çekmedir.

Devlet geleneğinde ihanet, inkâr, soykırım, yalan, farklı kültürleri bitirmek ve tuzaklar esastır. Önce ılımlı yaklaşır, dost görünür, aynı masaya oturup diyalog yapar, aynı mecliste yer alır… daha sonra da bunların hiçbirini yapmamış gibi ve yüzü hiç kızarmadan “neden böyle yaptınız vb" diyerek, tam tersi bir davranışla düşmanlığını tırmandırır, katleder, tutuklar ve yargılamaya soyunur. Bütün bu gerçekler, TC Devletinin sözüne güvenilemeyeceğini İmralı ve şimdi de Kobanê davasında bir daha ispatlanmıştır.

İmralı barış görüşmelerinde olduğu gibi, Selahaddin Demirtaş ve diğer HDP yöneticilerinin Kobanê davası da Hasan Hayri ve diğer Kürt-Alevi vekillere yapılanlardan farksızdır. Devlet bizzat barış görüşmelerinin içinde olmasına rağmen, Özgürlük Hareketi temsilcilerini kırıntılarla kandıramayacağını ve daha fazla oyalayamayacağını anlayınca masayı devirmişti. Böylece kendi devlet karakterinin düşmanlıkla beslenen özünü de bir kez daha kanıtlamış oldu. Bu öylesine derin bir ırkçılıktır ki, Kanada, Fransa, Japonya gibi ülkelerin Kürtçe dil dersi vermesine bile müdahale etmektedir. Yani Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyetle devam eden sömürgeci, ırkçı, ilhakçı ve soykırımcı stratejisinden taviz vermeyen devletin düşmanlığı devam etmektedir. Bu devletin kültüründe uzlaşma olmadığından, onu bu çizgiye de ancak ve ancak her alandaki birleşik mücadelenin yükseltilmesi çekebilecektir. Ya yıkılacak ya uzlaşacak ikilemi saltanat sahiplerini boğmakta ve sarayın temelleri sarsılmaktadır. Gerekli olan sadece metropollerde daha güçlü direniştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.