Devletin iç organları

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Halkı ile inatlaşmaya giren, “senin değil benim dediğim olacak” diyen akıldışı idari bir narsizm, mafyatik tavırlar, devletin kurumları aracılığıyla yapılıyor. Ülkenin tüm iç organlarını parçalayan politikalar, akıldışı bir biçimde artarak devam ediyor.

“İlginç zamanlardan geçiyoruz”un klişe olduğu ilginç zamanlardayız. Etrafta çelişkili/zıt olaylar gırla gidiyor.

Devlet olduğu iddia edilen bir organizasyon var, ancak verdiği refleksler narsist mahalle kabadayılarının tepkisine benziyor…

Halkı ile inatlaşmaya giren, “senin değil benim dediğim olacak” diyen akıldışı idari bir narsizm, mafyatik tavırlar, devletin kurumları aracılığıyla yapılıyor. Ülkenin tüm iç organlarını parçalayan politikalar, akıldışı bir biçimde artarak devam ediyor.

Öte yandan devlet mekanizmasının ve devletin ülkeyi yönetme politikalarının garantisi olan halk bir çöp yığınına çevrilmiş biçimde sadece izliyor olan biteni. Devlet denilen mekanizmayı kontrol eden kişi ve grubun “varlığına armağan” edilmiş, yani hiçleştirilmiş toplama bir yığın gibi öylece duruyor.

Batı ülkelerinde devletin harcamaları “milletin vergileri”yken, Türkiye’de millet de devletin malı olduğundan her şey “devletin malı,” dolayısıyla da devleti “ele geçirenin” malı oluyor otomatikman.

Bu nedenle Türkiye’de seçimler iktidar olmak için değil, devleti ele geçirmek için yapılıyor. “Devletin malı deniz yemeyen domuz” diye bir Türk “atasözü” bu durumu gayet güzel özetliyor. Hiçbir kontrol mekanizmasının işlemediği, tek kriterin, Türklük ve Müslümanlık sözleşmesi olduğu ballı bir konum.

Şu anda devleti ele geçirenlerin, özellikle son yirmi küsur yıldır hiçbir kural tanımadan iktidarda kalmak için inanılmaz bir savaş vermeleri bu anlamıyla şaşırtıcı değil. Ülkenin bütün kaynakları bu savaş için harcanıyor. Dolayısıyla da dış dünyada tüm saygınlığını yitirmiş, dünyanın en değersiz pasaportu, en değersiz parasına sahip, halkının boğula boğula nehirlerden, denizlerden yüzerek kaçtığı bir distopya konumunda.

Bu distopyanın devamı için sistemli olarak ülkenin iç organları parçalanıyor. Bir tür otoimün durumu. Yani bir organizmanın -örneğimizde bir devlet organizmasının- bağışıklık sisteminin kendi bedenine saldırtması gibi bir durum. Ülkeyi, toplumu ve vatandaşları bir arada tutmaya çalışan, koruyan bağışıklık sistemi, bunu sağlamakla yükümlü yasalar ve yasaları uygulamakla görevli kolluk kuvvetleri aracılığıyla tahrip ediliyor. Yani yargı ve yargıyı uygulamakla yükümlü kolluk kuvvetlerini bizzat kendi varlık nedenine karşı kullanılması durumu.

Belediyelere kayyım atamaları bu anlamda yapılan en büyük saldırılardır. Zira belediyeler bu sağlıksız hücrelerce tamamen ele geçirilmemiş alanlar. Kürtlerin kazandığı ya da kent uzlaşısı ile kazanılan yerlere saldırılması bir ülkenin bir arada yaşama kültürü ve olasılığına saldırı anlamına geldiğinden daha da dikkat edilmesi gereken bir durum.

Elbette bu hal sürdürülebilir değil. Devam ederse, ciddi anlamda bu bedensel bütünlüğün bozulma süreci, yani iç parçalanma riskleri belirecektir. Kürtlerle Türkleri ilişkilendirecek hiçbir harekete tahammül edemeyen bu ideolojik iktidar süreci, elbette bir ülkeyi sağlıklı bir konumda tutamayacaktır.

Daha da önemlisi, iktidarı paylaşan (ya da paylaşamayan) AKP ve Ergenekon arasında ve hatta Ergenekon’un kendi içinde çatışmalı bir süreci de yine bu iç dokulara saldırarak atlatılmaya çalışılıyor. Bir taraftan bir diyalog süreci yürürken öte yandan da bu kadar iştahlı Kürt düşmanlığı ve saldırılarının başka açıklaması yok.

Zira epey yıpratılsa da hala şu an ülkenin akyuvarları olarak hareket etme kabiliyetine sahip tek örgütlü güç Kürtler ve bu intihar sürecinin belki de tek panzehiri. Bu yüzden hem Türklerin hem de Alevilerin Kürt hareketiyle ilişkilenme alanlarına saldırılıyor. Daha önce de yazmıştım, Selahattin Demirtaş’a bu kadar şiddetli saldırılmasının arkasındaki neden de bu. Demirtaş Türklerden de ciddi etkileşim alan bir siyasetçi. Keza Figen Yüksekdağ da Kürt siyasi hareketi ile ilişkilenen bir hareketin temsilcisi olarak nefretle saldırılara maruz kaldı.

Bir ülkenin sağlığı, her türlü tehlikeye karşı mücadele edecek, yani akyuvarları olarak değerlendirilecek olan toplumun örgütlenme ve tepki verme hakkının kullanımı ile farklı gruplar arasındaki bağlar, diyalog, birlikte yaşama iradesinden geçer. Şu anki uygulamalar bütün bu alanları tahrip edecek bir imha süreci olarak işletilmektedir. Böyle devam ederse bir bedenin hayatta kalma şansı giderek düşüyor. Dolayısıyla da bu haliyle Türkiye’nin bir beş yıl daha devam etmesi çok zor görünüyor.

Kendine bağışık (otoimmün), normalden fazla etkin ve vücudun kendi dokularını -yani Kürtlük, Alevilik, Hıristiyanlık, kadınlık, vb- yabancı olarak algılayıp, onlara saldırmasıyla sonuçlanan bir süreç hızla ülkeyi yok oluşa sürüklüyor. Burada Kürtlük ve Alevilik gibi bu bedenin en büyük ve sağlıklı parçalarına saldırıları engellenemezse, malum sonuca doğru hızla ilerleyecek demektir. Şu an yürüyen bir çaba var ama bunun her an aynı otoimün nedeniyle sabote edilme riski de hızla yükselmektedir. Wan’a kayyım, oradaki provakatif işlemler bu duruma işaret ediyor.

Dolayısıyla devlet aklının kaybedildiği bu süreçte, Kürtlerin ve Alevilerin her şeye hazırlıklı olmaları gerekiyor. Özellikle Alevilerin Suriye örneğinden ciddi dersler çıkarıp hızla örgütlenip Kürtlerle dayanışa içine girmeleri son derece önemli. CHP ve benzeri yapıların da Kürtlere yönelik saldırılara karşı daha net rol oynamaları gerekiyor. Ayrıca sokağa çıkmayı ciddi bir biçimde düşünmelerini gerektiren epey bir veri var. Kürsülerde Pinokyoculuk oynamanın kimseye faydası yok.

Sonuç olarak, bütün mesele devletin malı olmaktan ve devleti de mafyatik örgütlenmelerin malı olmaktan çıkılmasıyla ilgili ciddi bir süreçteyiz. Bunun farklılıklarla bir arada ve eşit vatandaşlar olarak ortak yaşamanın daha mümkün olacağı bir sürece evrilmesi gerekir. Bunların sağlanması ise merkezi iktidar alanını sınırlandıran eyalet sistemi ile mümkündür. Merkezi diktatörlüklerden uzaklaşmak şart.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.